www.soL.org.tr
Saldırı var!
Burak Gürbüz 31 Mayıs 2008, Cumartesi

Piyasa demokrasisini her şeyin üstünde tutarak savunmak, liberal sol, ak sol, liberal AKP'li yazar, çizer çevresinde son zamanlarda çok moda olmuş durumda. AKP'ye kendilerini siper etmiş vaziyetteler. Adeta "Akp'yi eleştireceksen önce bizi çiğnemen lazım" der gibiler. Liberal ve tarikatçı basında gördüğümüz manzaralar bu yönde. Sadece savunma amaçlı yazılar olsa yine kısmen belli bir anlamı olacak fakat son zamanlarda keskin tarikatçı-liberal saldırılar tüm kamuoyunu meşgul etmekte. Bu çıkışların en başında devrimci ve sosyalistlerin Ergenekoncu ilan edilmesi var. Hatta Ergenekon işi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına kadar uzatılıyor. Bu görüşlere liberal solculardan en ufak bir tepki yok. Bu tepkisizlik onların kendi içinde bulundukları sınıfın bir tezahürü olarak yadırganmaması gerekir belki ama insan yine de soramadan duramıyor: "Neden Deniz Gezmiş'e yapılanlara bir tepki yok ama buna mukabil Pippa'ya yapılana tepki var?" Pippa çünkü masum beyaz gelinlikli bir İtalyan kızı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise "devrimci". Çünkü yenidünya düzeninde, Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında, demokrasi ve özgürlük yeniden tanımlanıyor, zarlar yeniden atılıyor ve yeni sol ulusal ve uluslararası sermayenin emrinde formatlanmaya çalışılıyor. Bu süreç devrimcilikten masum azınlık beyaz gelinliğe doğru zemin kaymasını gösteriyor.

Peki, tarikatçı medya niye yine saldırı pozisyonu almış durumda? Liberal sol, Ak sol, liberal AKP'li yazar, çizerler kime ve neye hizmet etmektedirler? Tele kulak skandallarının patladığı, Fırat'ın şu gün itibarıyla "laik bir parti değiliz" diye kendi partisinin görüşünü dile getirdiği bu ortamda, medya mensupları neden canları pahasına Akp'yi tutmaya devam etmektedirler?

Bu sorunun bana göre tek cevabı olabilir o da sermaye böyle buyurmaktadır. Biraz daha açarsak TÜSİAD burjuvazisinin, AB, ABD emperyalizminin artık sabrı kalmamıştır. Özellikle son aylarda ekonomik büyüme ve işsizlik oranlarında kötü gidişat, AB, ABD, Tüsiad'ı endişelenmektedir. Bu kötü gidişat ucu açık Ab sürecinin devamını, uluslararası piyasalarla entegrasyonunu sekteye uğratarak, Türkiye'nin batı emperyalizminin daha da fazla boyunduruğu altına girmesini engellemektedir. İşte tam burada bu kötü gidişat, tarikat-liberal medyasına mensup birçok liberal piyasa yazarçizerinin paniklemesine neden olmaktadır. İş çevrelerinin memnuniyetsizliği gelip gidip kendilerini vuracağını çok iyi bilirler. Daha önceki banka ve şirket iflaslarından az muzdarip olmamışlardır. Onun için yapılması gereken en kolay şey şu Akp karşıtlarına saldırmak olacaktır. Herkesi aynı kefeye koyup başına "ulusalcı" yaftası yapıştırınca işleri daha da kolaylaşacağını sanmaktadırlar. Sermaye onlara yeşil ışığı yakmıştır: Saldırın.

Kafalarında kurguladıkları hayali senaryolarla, komplo teorileri ile defansın önünde güçlü bir orta saha Akp duvarı kurmuşlardır. Arkada ise tarikatçı cemaat ve siyasileri olan biteni "huşu" içinde izleyip bazı olumsuz durumlarda AB'ye şikâyet mektupları yollamaktadırlar. Kendileri tele kulakçılar ve AB tarafından sıkı korunma altına alınmışlardır. O zaman yapılması gereken neredeyse her gün yazılı ve görsel basında yer alıp aynı şeyleri temcit pilavı gibi tekrarlamak olacaktır. Bu yaklaşıma bir de ses tonunda ani değişmeleri de katarsak, insanda "vay be aslanlar gibiler maşallah" dedirtme isteği uyandırmaktadırlar. Bunların hepsi kurusıkıdır. Bugün sermaye Akp'nin emrinde olduğu için Chp'ye vururlar, yarın sermaye Chp'nin emrinde olduğu vakit görün bakın utanmadan Chp'yi savunup Akp'ye vuracaklardır. Daha önce örnekleri çoktur çünkü. Döne döne başları dönmüş her devrin partisini, rüzgârını arkalarına almayı bilmişlerdir.

Bu kadar dönmelerinin sebebi nedir? Bu soru aslında daha temel bir sorunu içinde barındırır. O da yazılı ve görsel medyaya yarı zamanlı eleman sağlayan akademinin piyasa ve sermaye ile iç içe geçmiş olması sorunu. Akademi ticarete konu olan bir hizmet, bir meta sunmaz. Eğitim bir kamu hizmetidir. Her TC vatandaşına açıktır. Bu bakımdan üniversitelerin yarattığı katma değer çok önemli olsa da piyasadaki değeri çok düşüktür. Bu bakir eğitim alanı birçok sermayedarın ilgisini çekmiş ve faaliyetlerini eğitime kaydırmalarına neden olmuştur. Vakıf üniversiteleri, özel okullar, dershaneler mantar gibi bitmektedir. Piyasa aktörleri ile Akp üniversite konusunda anlaşmışlardır. İki tarafta üniversitelerin kamusal yapısını bertaraf edip iş adamlarından, sanayicilerde kurulu mütevelli heyetlerin yürüttüğü bir üniversite sistemine geçmek istemektedirler. Elbette ki "müşteri" sistemine göre hareket edecek olan sermaye okulları, öğrencilerin türban ve diğer dini tüm istemlerini, ders programları ve içeriklerini, kurulacak olan mütevelli heyetlerinde kabul görmesine vesile olacaktır. Böylece piyasa düzeninde işleyen üniversiteler, tarikatçı sermayedarların da emrine girmesine neden olacaktır. Yukarıda bahsedilen televizyon, medya akademisyenlerinin türban ve özel üniversiteler lehinde tavırları aslında onların ne kadar "piyasa"nın emerinde hareket ettiklerini gösteren bir başka örnektir. Bugün asabidirler, çünkü bu "gerici-sermaye-yazarçizer" işbirliği gidişatı biraz da olsa "şimdilik" engellenmiştir. 

Ticari meta üretmeyen, kamu hizmeti sunan öğretim üyesinin, diğer kamu hizmetleri gibi piyasada bir değeri olmayacaktır. Ancak sermaye için bir şeyler üretirlerse, piyasa aktörleri ile dayanışma içinde olurlarsa o zaman bu kişilerin piyasa da bir fiyatı oluşacaktır. O zaman piyasaya göre formatlanmak elzemdir bu kişiler için. Akademisyenin ve yaptığı işlerin değerini ve fiyatını tespit eden sermayedir artık. Bu fiyat kamunun ödediği maaştan çok daha yukarılarda olacaktır. Piyasanın ve sermayenin ilgilendiği alanlarda çalışmak hem o kişinin daha fazla para kazanmasını sağlayacak hem de kamuoyunda değerini arttıracaktır. Buradaki temel yaklaşım piyasa aktörlerini tatmin etmek olacaktır. Ancak o zaman yaptıkları iş piyasada bir değer bulacak, yaptıkları iş toplumsal bir anlam kazanacaktır! Bu bakımdan "her devrin adamı" sözü aslında sermaye ve piyasanın emrinde olan adamı tasvir etmektedir. Amaç çünkü sermayeyi, piyasayı memnun etmektir. Bunun için kim olursa olsun siyasal iktidarlarla iyi ilişkiler içinde olmaları gerekir. Yoksa çalıştıkları şirkete, bankaya zarar verdiklerinden dolayı işlerinden kovulacaklardır. O zaman siyasal iktidara sırtını dayamış piyasanın nabzını tutan akademisyenler için "siyaset" yapmak en kolay şeydir. Hiçbir akademik, aydın sorumluluğu barındırmaz. Şimdiki sözleri de gelecek zamanda kendilerini bağlamaz, çünkü o piyasa ve sermayenin sözcüsüdür. Hem sonra bugün piyasa "liberal-tarikatçı" olsa da yarın "sosyal-demokrat" olabilir. Amin!

yazici   mail
Saldırı var!
Burak Gürbüz
Teröristler, paralı askerler ve toprak ilhakçıları
Ernesto Gomez Abascal
'Yalnız ve güzel'
Metin Çulhaoğlu