www.soL.org.tr
'Arkamızda José Marti var'
13 Eylül 2006, Çarşamba
Küba Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal ile Başkan Fidel Castro'nun yetkilerini geçici olarak diğer yoldaşlara devri bağlamında Küba'daki son gelişmeler, ABD'nin saldırgan politikaları, Miami'daki mafya, Latin Amerika'daki bütünleşme süreci ve İsrail'in son Lübnan saldırısı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

José Marti Dostluk Derneği Başkanı Tezcan Abay: Sayın Büyükelçi, öncelikle bizimle böylesi bir röportaj gerçekleştirmeyi kabul ettiğiniz için size teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Sizinle Başkan Fidel Castro'nun ameliyatı ve yetkilerini geçici olarak devretmesi, bununla bağlantılı olarak Küba-ABD ilişkileri, Küba'daki güncel politik ve ekonomik durum, Latin Amerika bütünleşme süreci ve Ortadoğu'daki gelişmeler hakkında sohbet etmeyi istiyorum.

Eğer sizce de uygun ise, Fidel Castro'dan başlayalım. Siz geçtiğimiz haftaya kadar Küba'da idiniz, son iki ayınızı ülkenizde geçirdiniz ve Türkiye'ye yeni döndünüz. Başkan Castro'nun yetkilerini geçici olarak diğer yoldaşlara devrettiği duyurulduktan sonra Küba'daki atmosfer nasıldı? İlk hafta Küba'da üç milyondan fazla Kübalının Fidel ile devrime destek için yürüdüğünü okuduk. Küba halkının önderine desteği gurur vericiydi. Peki Küba, Fidel Castro sonrasına hazır mı? Bildiğiniz gibi, kendisi de geçen yıl yaptığı kimi konuşmalarda bu soruyu sormuştu halkına. Fidel gibi bir devlet başkanı olmadan işler nasıl yürüyecek?

Küba Cumhuriyeti Türkiye Büyükelçisi Ernesto Gomez Abascal: Öncelikle ben de böylesi bir iletişim olanağı sağladığınız için ülkem adına teşekkür ederim. Sorunuza da kısaca "sonuna kadar evet" yanıtı verebilirim. Fidel Castro, uzun ve güçlü bir mücadele tarihinden gelen çok büyük bir önder. Ülkemin tarihinde çok önemli bir yer teşkil etmiş ve hâlâ da eden bir kişidir. O, Küba halkının da bir temsilidir aynı zamanda. Elbetteki kişiler çok önemlidir, tarihin akışını değiştirebilirler, ama ancak halkın ihtiyaçlarına yanıt olabildikleri zaman. Kişiler önemlidir, ama devrimci siyasetin mirasını taşıyabilmek daha önemlidir. Bu miras da daha önceki kuşakların mücadelesi tarafından yaratılmış bir mirastır. Bu mücadele ilk önce İspanya'ya karşı verdiğimiz bağımsızlık savaşında yeşerdi. Tabii ki, José Marti'nın fikirleri Küba Devrimi'nin başlıca yol göstericisi olmuştur. Bu yüzden de, Fidel, Moncada Kışlası baskını sonrasında yargılanırken kendisine "bu baskının arkasında kim var" diye sorulduğunda tereddütsüz "José Marti var" yanıtını vermiştir. Küba'daki devrimci süreç aslında çok uzun yıllara dayanan bir mücadele birikimi sonucunda ortaya çıkmıştır. Fidel Castro da bu sürecin öncülüğünü yapan kişidir. Küba Devrimi'ni gerçekleştirmiş ve bugüne taşımıştır. Ancak devrimin sağlamlığı ve kudreti bu yüzyıllardır süren mücadele ve deneyimlerin birikiminden kaynaklanıyor. Bu nedenle, bir kişiyi kaybetmek, bu tarihimizin gördüğü en olağanüstü önder de olsa, Küba Devrimi'ni yolundan alıkoyamayacaktır.

Tezcan Abay: Bu arada, Başkan Fidel Castro'nun geçici yetki devri de Anayasal çerçevede gerçekleşti.

Ernesto Gomez Abascal: Evet, Küba Devrimi geride bıraktığı 47 yılda atlattığı onca badire ve kazandığı onca zafer ve imza attığı başarılarla ciddi de bir kurumsallaşma yarattı. Anayasamız da devrimci kazanımlarımızın garantisidir. Anayasamız Devlet Başkanı'nın, Başbakanın, ordu komutanın ve bunların yardımcılarının görevlerini ve nasıl göreve geleceklerini öngörür. Bu çerçevede, Fidel Castro rahatsızlandığında Anayasa'nın ilgili hükümleri işletilmiştir. Devlet Başkanı'nın yetkileri geçici olarak Devlet Başkan Yardımcısı'na devredilmiştir.

Tezcan Abay: Fidel Castro'nun sağlığı ile ilgili çıkarılan söylentiler hakkındaki düşünceleriniz nedir? Bence ABD'nin bu konudaki saplantılı tutumu son derece ilginç, zira birkaç gün içinde yanlışlığı ortaya çıkacak spekülasyonlardan medet umuyorlar. Sizde hatırlayacaksınız, geçen yıl da CIA, Fidel Castro'nun Parkinson hastası olduğu yönünde bir hikaye duyurdu kamuoyuna. Başkomutan da ertesi gün yedi saatlik bir konuşma ile yanıt verdi bu mesnetsiz söylentiye. ABD neden bu beyhude yollara başvuruyor?

Ernesto Gomez Abascal: Evet Fidel Catro'nun sağlığıyla ilgili bir çok spekülasyon çıktı. Ama biz zaten bunlara oldukça alışkınız. Hatta birçok kez Fidel Castro'yu öldürdüler bile. Dediğin gibi, geçen yıl da Parkinson hastası olmuştu. Bu spekülasyondan sonra Fidel Castro birçok yerde göründü ve uzun konuşmalar yaptı. Tabi ki bu karalama kampanyalarının arkasında ülkedeki istikrarı bozma amacı yatmaktadır. Uluslararası kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmaya ve kamuoyunun Küba'ya güvenlerini kırmaya çalışıyorlar. Ama tabi ki bütün gerçekler gün ışığına çıkıyor. Fidel hakkında o kadar çok yalan söylendi ki söylenebilecek yeni bir alan da kalmadı. Ameliyattan sonra da spekülasyona başladılar ama Fidel Castro, yoldaş Hugo Chavez ve Yoldaş Raul ile birlikte doğum günüde televizyonda göründüler. Bu büyük dostluk ve dayanışma tablosu ile dosta düşmana anlamlı bir mesaj vermiş oldular. Öte yandan Granma gazetesi yoldaş Raul Castro ile yapılmış bir mülakatı yayınladı. Yoldaş Raul bu röportajında birçok meseleyi oldukça açık ortaya koyuyor. Ülkenin şu an içerisinde bulunduğu istikrarlı ve güven veren durumdan methederek bahsediyor, ABD ve Miami'deki düşmanlarımızın ithamlarına cevap veriyor. Küba Devrimi'nin çok deneyimli bir dizi insanın kolektif çalışmasıyla ilerlediğini belirtiyor. Ülke yönetimi devrimci bir kolektif tarafından idare ediliyor. Ülkedeki herkes de üzerine düşen görevi yapıyor. Öte yandan düşmanımızın bir hataya düşüp de bize askeri olarak saldırması ihtimali de düşünülerek askeri hazırlıklarmız da sürüyor.

Tezcan Abay: Sanki ABD hükümetleri arzularıyla gerçekliği sürekli karıştırıyorlar.

Ernesto Gomez Abascal: Evet, öte yandan uluslararası kamuoyunda yaratmaya çalıştıkları kafa karışıklığının kendi çirkin planlarını gerçekleştirmek için fırsat vermesini umuyorlar. Sanki Küba hükümetinin gerçekliği sakladığı, halkına doğruları söylemediği gibi bir imajı dünya kamuoyuna sunmaya çalışıyorlar. Böylece gerçeğin savunuculuğu rolüne soyunabileceklerini umuyorlar. Ancak senin de söylediğin gibi üç gün sonra ortaya çıkacak bir yalandan medet ummak emperyalizmin Küba karşısındaki acizliğini ortaya koyuyor. İşin açıkçası, bu spekülasyonlar Küba içerisinde hiçbir karşılık bulmaz. Zira Küba halkı bu yalanlara yeterince alıştı. Bu ABD hükümetinin devrimin zafer kazandığı günlerden bu yana uyguladığı bir kampanya. 45 yıl oldu, biz bu karalamalarla, yalan haberlerle mücadele ediyoruz. Hatta 1959'un ilk günlerinde devrim günlerinde savaş suçlularının cezalandırılmasına dair efsaneler uyduruldu ve bu ABD'nin başlattığı en korkunç kampanyalarından biriydi. Yeni iktidara gelen devrimci Küba hükümetinin herkesi öldürdüğünü, herkesi astığını söylemeye başladılar, devrimci hükümetin toplu katliamlar yaptığını, herkesi kuşuna dizdiğini iddia ettiler. Küba devrimi de hemen, adına "gerçek operasyonu" dediğimiz bir karşı atakla yanıt verdi. Dünyanın her yerinden binlerce gazeteci davet edildi ülkemize. Onların bu ülkede neler olup bittiğini kendi gözleriyle görmesi ve yalın gerçeği yansıtmaları istendi. Keza Domuzlar Körfezi saldırısı sırasında da bu yalan kampanyası devredeydi. Orada da saldırının ilk günü ABD radyolarında Küba'nın işgal edildiği ve devrimin sona erdiği yolunda haberler yapılmaya başlandı. Radyo Suan adında bütün Karayipler bölgesine ve Küba'ya yayın yapan radyoda da devrimci hükümetin düştüğü haberleri yapıldı.

Tezcan Abay: Bu bahiste yeni bir soru sormak istiyorum. Küba Fidel Castro'nun sağlığını ABD'nin suiistimal etmesine ustalıklı bir biçimde izin vermedi. Büyük bir ihtimalle, ABD ve emperyalizm yanlısı işbirlikçileri, Fidel Castro öldüğü zaman oluşacak iktidar boşluğunu bekliyorlardı. Başkan'ın son kararı ile Fidel Castro'nun sağlığı ve yetkilerin devri iki ayrı mesele haline geldi. Öte yandan, Küba'daki büyük destek yürüyüşleri, Küba'nın egemenliğine saygıya davet eden uluslararası kampanya ABD'nin planlarını boşa çıkarmakta etkili oldular. Ancak, ABD hükümetinin başka düşmanca planları olduğunu biliyoruz. ABD Kongresi kamuoyunda Bush planı olarak bilinen, Küba'ya müdahale için hükümete 80 milyon dolar bütçe tahsis etti ve Başkanlığını Condoleeza Rice'ın yaptığı ve Dış Ticaret Bakanı Carlos Gutiérrez ve Caleb McCarry gibi adamların yer aldığı bir komisyon kuruldu: "Özgür Bir Küba için Destek Komitesi". Bush hükümeti ne yapmaya çalışıyor? Sizce askeri işgal gibi seçenekleri gündemde tutabilirler mi?

Ernesto Gomez Abascal: Senin de belirttiğin gibi, ABD hükümeti tarafından hazırlanmış Küba'ya karşı bir askeri müdahale planı söz konusu. Bu planı dünya kamuoyuna Küba'da değişim palanı olarak duyurdular. Ancak planın duyurulmayan gizli bölümleri de var. Yani Fidel Castro öldüğü takdirde ABD'nin bir dizi müdahalesi yanında askeri olarak da müdahalesini öngören bir plan da söz konusu. Raporun kamuoyuna açıklanmayan gizli bölümlerinde çok büyük bir ihtimalle askeri müdahalenin nasıl olacağı planlanıyor. Böyle bir durumda da tabi ki bu tehdidi küçümseyemeyiz. O nedenle bizim de bu aşamada kimi hazırlıklarımız oldu. Ülkede çok büyük bir seferberlik ve tantanayla yürütülmüyor bu hazırlıklar ama yine de yerinde, gerekli ve sağlam hazırlıklar yapılıyor. Zaten uzun yıllardır süren bu tehdit karşısında bizim en çok önem verdiğimiz önlemlerden biri, devrimi savunmayı, devrimin nasıl savunulacağını herkese öğretmek oldu. Bu bizim en büyük hazırlığımızdır. Bu sayede de bu güne kadar ayaklarımızın üzerinde kalabilmeyi başardık.

Küba'ya yönelik saldırılar çok farklı şekillerde birçok kez denendi. Son olarak da ABD hükümeti senin bahsetmiş olduğun Komite'yi oluşturdu. Bu Bush'un faşist hükümetinin bir icraatı. Condeleezza Rice'ın başkanlığındaki bu komitede birçok üst düzey kişi yer alıyor. Hatta bu komite içerisinde bir de koordinatör var ki, bu zat Küba askeri olarak işgal edilirse vali olarak atanacak şahsiyet. Bu zatın adı Calep McCarry. Zaten 1898 yılında bunun bir denemesini yapmışlardı. O dönemde Küba'yı yönetmesi için bir askeri vali atamışlardı. Aynı şeyi Irak'ta da yaptılar. Irak'ı işgal ettikten sonra başına bir Vali atadılar. ABD hükümetinin Küba'ya müdahale için kamuoyuna duyurduğu 80 milyon dolarlık bir bütçenin Küba'daki mevcut hükümeti devirmek ve yerine ABD'ye hizmet edecek yeni bir hükümeti geçirmek için gerekli çalışmaları finanse etmekte kullanılması öngörülüyor.

Tezcan Abay: Nereye harcanıyor bu paralar?

Ernesto Gomez Abascal: Farklı amaçlar için tabi ki. Geçen yılda Küba'ya müdahale için 57 milyon dolarlık bir brütçe tahsis ettiler. Bu bütçe sadece askeri amaçlarla kullanılmıyor. Mesela Küba karşıtı propaganda faaliyetleri de bu bütçeden karşılanıyor. Ayrıca Küba'daki bazı ABD yanlısı grupların finansmanında kullanılıyor. Küba'da ABD adına çalışacak sayıları çok az da olsa ABD yandaşı bulunuyor. Bunun dışında önemli bir bütçe Miami'deki mafyayı beslemek için kullanılıyor. Öte yandan bütçenin önemli bir kısmı da yeraltı faaliyetlerine gidiyor. Zaten faşist Bush'un hükümetinde de bu mafya grubunun kayda değer bir etkisi var. Bunların içerisinde Küba kökenli ABD vatandaşları var. Küba kökenli olmalarına rağmen bütünüyle ABD'ye hizmet ediyorlar. Bu küçük grubun nihai amacı Küba'nın ABD topraklarını ilhakıdır. Küba devrimini yıkmak ve Küba'yı ABD'nin bir eyaleti haline getirmek bunların tek amacı. Küba'nın ABD'nin bir eyaleti haline getirilmesi ABD hükümetinin 200 yıldır sürdürdüğü bir politikadır.

Tezcan Abay: Tam da bu noktada Miami'deki Küba kökenli, devrim kaçkını mafyanın üzerinde biraz duralım. Geçen ay enteresan haberler okuduk Granma'da. Miami'deki Küba karşıtı mafya en sonunda birbirine düşmüş gibi gözüküyor. Küba Amerika Ulusal Vakfı'nın eski başkanı Llama, diğer çete arkadaşlarını Küba'ya karşı yürütülecek terörist faaliyetler için vakfedilmiş 1,5 milyon doları çalmakla suçladı. Bu suçlama tabii ki, Miami'de bir politik skandala dönüştü ve Bush bizzat Miami'ye gidip bu çete reisleriyle görüştü hemen. Öte yandan, ünlü terörist Posada Carilles ABD hükümeti tarafından korunmaya devam ediyor. Kimdir bu adamlar ve ABD hükümetiyle ne tür ilişkiler içindeler, bize biraz bu konuda bilgi verir misiniz?

Ernesto Gomez Abascal: Devrimden önce Küba'da halkı soyarak zengin olan ABD işbirlikçisi sınıflar vardı. Bunlar devrimden sonra servetleriyle beraber ABD'ye kaçtılar ve orada CIA'nin desteğiyle Küba'nın devrimci hükümetine karşı örgütlenmeye başladılar. Bu gün bu mafya özellikle senin adını vermiş olduğun Küba Amerika Ulusal Vakfı aracılığıyla eylemlerini sürdürüyor. Bu vakıf dışında başka bazı küçük gruplar da var. Bunlar Küba'ya karşı gerçekleştirmiş oldukları terörist eylemlerle, kamuoyunca da bilinen paramiliter çetelerdir. Bu vakıf gibi organizasyonlar Küba'ya karşı her türlü düşmanca eylemi organize ediyorlar. Bunlar arasında yolcu dolu bir uçağın havaya uçurulmasından otellere bomba koyulmasına kadar çeşitli terörist faaliyetler yer alıyor. Bu arada terörist oldukları bilinen pek çok kişi Florida'da ellerini kollarını sallayarak gezebilmekte ve eylemlerini sürdürebilmektedir. Tabi ki, bunlar ABD yönetiminin koruması altındalar. En çok da bu Bush hükümeti ve bundan önceki baba Bush hükümeti yönetiminde palazlandılar. Miami'deki Küba karşıtı gruplar çok pis işlere bulaşmışlardır. Hatta Bush'un seçimleri kazanmasında bu çetelerin çevirdiği dolapların payı olduğu söylenmektedir. Bunlar öyle iç içe geçmişlerdir ki Bush'un kardeşi de Florida valisidir ve bu adamlarla yakın ilişki içindedir.

Tezcan Abay: Küba'da tabii ki, bu çetelerin terörist faaliyetlerine karşı kendini koruyor. Ancak Miami'deki bu çetelerin arasına sızarak onların planlarından Küba halkını korumaya çalışan 5 Kübalı genç kahraman halen ABD cezaevlerinde tutuluyorlar. Geçen yıl Atlanta 11. İstinaf Mahkemesi'nden dört yargıç bu 5 kahramanın Miami'deki yargılanma sürecinin tarafsız olmadığı kararını almıştı. Geçen haftalarda ise mahkemenin bu kararı bozuldu. Bize Küba Beşlisi olarak anılan bu cesur insanların davası hakkında bilgi verebilir misiniz?

Ernesto Gomez Abascal: Elbet Küba'nın da Miami'deki terörist gruplara karşı kendini savunma hakkı vardır ve bu hakkı da kullanmaktadır. Zira bunları engellemekle yükümlü ABD hükümeti tam tersine bunların kanlı eylemlerini desteklemektedir. ABD'de kaçırılıp cezaevine konulan 5 Kübalı kahraman da bu doğrultuda çalışma yapmaktaydı. Kaçırılıp cezaevine konmalarının üzerinden sekiz yıl geçti. Bu beş gencin görevi Miami'deki Küba karşıtı terörist çetelerin içine sızarak onların faaliyeti hakkında Küba hükümetini bilgilendirmekti. Onlar terörizme karşı mücadele ettikleri için hapsedildiler. Onların çalışmalarının sadece terörizm karşıtı olduğu ABD'nin yetkili makamları tarafından da kabul edilmiştir. Çünkü Miami'deki Küba kökenli çeteler ABD toprakları içinde de terörist faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu çeteler ABD'de de bombalama faaliyetleri ve suikastlar düzenlemişler, cinayetlere bulaşmışlardır. Bunları ortaya çıkarmaya çalışan Kübalı gençlerin cezaevine konulmaları büyük bir haksızlıktır. Üstelik bu 5 kahramanımız, tarafsız bir dava görülmesi için hiçbir şekilde uygun bir yer olmayan Miami'de yargılandılar ve Miami'deki mahkemenin verdiği haksız karar Atlanta'daki bölge istinaf mahkemesine götürüldü. Dosyayı inceleyen mahkeme geçen yıl davanın tarafsız bir ortamda yapılmadığına karar verdi. Bu karar doğrultusunda davanın yeniden Miami dışında tarafsız bir yerde yeniden görülmesi gündeme geldi. Ancak Bush hükümeti duruma hemen el attı ve yüksek mahkemenin kararının bozulması için müdahale etti. Ondan sonra da Federal Mahkeme'ye hükümetin aldığı karar empoze edildi. Yeniden Miami'deki mahkemenin adil bir ortamda verildiğini iddia ettiler. Şimdi dava bir adım geriden ama yeniden devam edecek.

Tezcan Abay: Küba Beşlisi'nin avukatlarının İstinaf mahkemesindeki temel tezi Miami'nin tarafsız bir yargılama yapılamayacak kadar sağlıksız bir yer olduğuydu.

Ernesto Gomez Abascal: Evet dava için başka argümanlar da olabilirdi. Fakat şimdiye kadar üzerine gidilen esas nokta Miami'deki yargılamanın tarafsız bir bölgede yapılmadığı oldu. Biz bu sürece hem Küba'da, hem de uluslararası kamuoyu nezdinde çok önem veriyoruz. Zira bu dava ABD hükümetinin ikiyüzlülüğünü ve çifte standardını çok açık biçimde göstermektedir. Teröre karşı mücadele diskuru altında dünyayı fethe çıkan ABD hükümeti Posada Carilles ve Orlanda Bosh gibi tescilli teröristleri korurken, tek suçları terörizme karşı mücadele etmek olan bu gençleri hapse atmaktadır. Bu nedenle ben de bütün dostlarımızdan bu adaletsizliğin ve ikiyüzlülüğün duyurulması için seferber olmasını talep ediyorum. Bu masum 5 Kübalı gencin salıverilmesini sağlamak durumundayız. Türkiye'deki dostlarımızın konuyu yakından takip ettiklerini, konunun duyurulması için çalıştıklarını ve salıverilmelerini talep ettiklerini de biliyorum. Bu tabi ki büyüyerek gelişecek bir hareket. Ancak bu öylesine büyük bir haksızlıktır ki dünyanın her yerinde büyük tepkilere neden olması gerekir. Bu nedenle bu yıl Eylül ve Ekim aylarında 5 Kübalı ile ilgili bir seferberlik dönemi organize edeceğiz.

Tezcan Abay: Biraz da Küba ekonomisi hakkında konuşabilir miyiz? Küba ekonomisi son yıllarda istikrarlı bir biçimde büyümeye devam ediyor. Venezuela, Bolivya ve Çin ile bir dizi ticaret anlaşması imzalandı. Bunların da olumlu etkileri görülmeye başlanmış olmalı.

Ernesto Gomez Abascal: Küba ekonomisi son derece iyiye gidiyor. Bildiğiz gibi yakın zamanda Sovyetler Birliği'nin ve sosyalist bloğun yıkılışı ile zor bir dönemden geçtik. Birdenbire dış ticaretimizin önemli bir bölümünü kaybettik. Hatta 1990'lı yılların başında GSMH'mız yüzde 35'ler dolayında geriledi. Bu dönemde çok uzun ve kapsamlı tartışmaların sonucunda bu zorluklarla baş edebilmek için bir dizi önlem alındı. Bunun altını çizmek istiyorum. Bu tedbirler sadece hükümetin almış olduğu kararlar değildi; bütün Küba halkının dahil olduğu çok uzun ve kapsamlı bir tartışma sürecinin sonunda alındı bu kararlar. Hükümet bu tedbirleri hemen kanunlaştırıp halka empoze etmeye çalışmadı. Üniversiteler, sendikalar, profesyonel örgütler, dernekler, hatta mahalle komiteleri bu tartışma sürecine dahil oldular. Bu katılımcı süreç sonucunda bu reform paketi oluşturuldu. Bunun amacı ülke ekonomisini kalkındırmak ve bu zor koşullarla baş etmekti. Reform paketi dediysek bunlar IMF'nin reform paketlerinin tam karşıtı içerikte paketlerdi. Bu gün o dönemde bize önerilen neo-liberal politikaların hiçbir işe yaramayacağını dünyanın her yerindeki örneklerinden görüyoruz. Oysa bizim modelimiz son derece başarılıdır. 10 yıl içinde ekonomimiz kendisini toparladı ve yeniden büyüme göstermeye başladı. Son iki üç yılda ekonomimiz artan bir hızla büyüyor. Hatta geçen yıl yüzde 11'lik bir büyümeye ulaştık. Bu yıl da yüzde 11'in biraz üzerinde bir büyüme beklenmekte. Bu büyümenin önemli bir kısmı petrol endüstrisinden kaynaklandı. Petrol endüstrisinin gelişmesi daha fazla petrol ve gazın bulunması bu sektöre bir büyüme dinamiği sağladı. Öte yandan, diğer bir büyüme dinamiği de turizm sektörüdür. Turizm son on yılda ülke ekonomisinin başlıca sektörlerinden biri haline geldi. Nikel üretiminin artışı ve dünya pazarında nikel fiyatlarının yükselmesi de ekonomimizi olumlu yönde etkiliyor. Nikel, ülkemizin ihracat alanında ilk sırayı teşkil ediyor. Uluslararası ayağındaki dayanışma ve özellikle Venezuella, Çin ve Bolivya ile olan ticaret ilişkilerin artması ekonomimizi olumlu yönde etkileyen diğer faktörlerdir.

Tezcan Abay: Başkan Fidel Castro'nun yetkilerini devrettiğini bildirdiği mektubunda dikkat çekici bir ayrıntı vardı. O mektuptan öğrendik ki, Küba'daki Enerji Devrimi programına bizzat Fidel Castro başkanlık ediyor. Bu da enerji sektörüne verdiği önemden kaynaklanıyor olsa gerek. Bütün bunlar, bir yandan özellikle Venezuela ve Bolivya ile dış ticaret ve hizmet sektöründe işler iyiye giderken, öte yandan ulusal ekonominin altyapısını güçlendirmeye yönelik adımlar mı?

Ernesto Gomez Abascal: Bu yıl Küba'da "Enerji Devrimi" yılı ilan edildi. Enerji programı iki yıldır süregelmekteydi. Bu programın farklı boyutları var. Önemli bileşenlerinden biri enerji tasarrufudur. Ekonomide büyük girdilerin önemi kadar tasarrufun da önemi vardır. Hatta petrol fiyatlarının inanılmaz boyutlara ulaşılmış bir dönemde bunun önemi daha da artıyor. Bu nedenle, biz de elektrik üretim sistemimizi elden geçiriyoruz. Bu doğrultuda bazı kararlar aldık. Bu plan çerçevesinde, yeni jenerasyon elektrik santralleri inşa edilmesi öngörülmüştür. Bunlar önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlamamızı sağladı. Daha önceleri, elektrik üretimi birkaç büyük santrale bağlıydı. Geçmiş yıllarda bunun büyük zararlarını gördük. Bunlar çok büyük santraller olduğu için herhangi birinde bir arıza olması durumunda ülkenin önemli bölümünde elektrik kesintileri yaşanmaktaydı. Aynı zamanda bu büyük santraller verimli çalışmıyorlardı. Ayrıca uzun iletim hatlarında da önemli kayıplar oluyordu. Ülkemizin sürekli karşı karşıya geldiği bir sorun olan kasırgalar sırasında da bu büyük santraller ve iletim hatlarının bir kısmı zarar görüyordu. Hatta askeri açıdan düşündüğümüzde de, stratejik dezavantajları vardı eski sistemin. Çünkü bunların bir tanesi düşman tarafından ele geçirildiğinde ya da harap edildiğinde, ülkenin önemli bölümü elektrik alamayacak durumda kalacaktı. O yüzden çok modern bir enerji sistemi geliştirildi. Bu sistem çerçevesinde çok sayıda yeni ve daha küçük santraller inşa edildi. Bunlar kendi bölgelerinde daha küçük alanlara hizmet veriyorlar. Eski büyük santralli enerji sistemi ortadan kaldırıldı. Yerini bu yaygın ve küçük enerji santraline bıraktı. Bu yeni sistemin yakıt verimliliği eskisine oranla iki kat fazla. Küba'nın elektrik enerjisini büyük oranda petrol santrallerinden karşıladığı ve petrol fiyatlarının da her geçen gün arttığı düşünüldüğünde bu yeni modelin ekonomimiz açısından önemi daha rahat anlaşılabilir. Ayrıca örneğin bir kasırga zamanında bu küçük santrallerin aldıkları hasarların giderilmesi daha kolay olacak. Öte yandan, petrol çıkarma tesislerimizin de teknolojisini geliştirdik. Petrol çıkan kuyulardan önemli bir miktar doğalgaz da çıkıyor. Ancak eskiden bu gazdan hiçbir şekilde yararlanılamıyordu. Şimdi yeni geliştirilen sistemle bu gaz da elde edilebilmektedir.

Bu enerji devrimi programının üretimle ilgili birinci boyutu. Bir de tüketim tasarrufu ile ilgili ikinci boyutu var. Bu program çerçevesinde Küba'da bütün evler tek tek dolaşılarak enerji tasarrufunun önemi anlatılmıştır. Yine ev ev dolaşılarak eski ampuller ve tencereler toplanarak halka ücretsiz yeni teknoloji ürünü yüksek tasarruf sağlayan ampuller ve tencereler dağıtılmıştır. Benzer şekilde evlerdeki eski ocak ve fırınlar da değiştirilmiştir. Ulaşılması zor olan yerlerde de güneş enerjisinin kullanımı yaygınlaştırılmaktadır. Küba'da büyük nehirler olmadığı için büyük hidroelektrik santrallerimiz yok. Yine de nehirlerimizin üzerinde kurduğumuz küçük hidroelektrik santrallerimiz var. Bazı bölgelerde de rüzgar enerjisinin kullanımı yaygınlaştırılıyor. Alternatif enerji sektörlerine her geçen gün daha fazla yatırım yapıyoruz. İşte biz bütün bunlara "Enerji Devrimi" programı diyoruz. Bu sektör ülke ekonomisi için stratejik bir önemde olduğu için Fidel Castro bizzat kendisi ilgileniyor.

Tezcan Abay: Ekonomiden konuşmaya başlamışken ölçeğimizi Latin Amerika'ya genişletebilir miyiz? Örneğin, ABD'nin bölgeye dayatmaya çalıştığı ALCA karşısında, özellikle Küba ve Venezuela'nın desteklediği ALBA'daki gelişmeleri değerlendirir misiniz? Öte yandan, bölgedeki bir başka oluşum da MERCOSUR. Venezuela'dan sonra Bolivya'nın da üye olduğu MERCOSUR'un son toplantısına Fidel Castro'da katıldı. Bölgede ABD çıkarlarının alanı daralıyor mu? Öte yandan, politik olarak da önemli gelişmeler yaşanmaya başladı bölgede. Meksika'daki son seçimlerde skandal hileler yapıldı ve oyların yeniden sayılması süreci devam ediyor. Lopez Obrador'un iktidarı alması ihtimali söz konusu. Şili ABD'den bağımsız bir dış politika izleyeceğini duyurdu, büyük ihtimalle Venezuela'nın BM Güvenlik Konseyi'ne üyeliğini onaylayacak. Bölgedeki diğer ülkelerde de artık ABD'den bağımsız bir politika geliştirmek için gereken ekonomik işbirliği konusunda gelişmeler yaşanıyor.

Ernesto Gomez Abascal: Evet Latin Amerika'nın bütünleşmesi süreci ile yakından ilgileniyoruz. Bu çerçevede özellikle Bolivya ve Venezuela ile geliştirdiğimiz ilişkilere çok önem veriyoruz. Bu işbirliği sürecinin iki boyutu var. Bir tarafta ticaret ve ekonomik işbirliği boyutu var. Yani her ülkenin sahip olduğu zenginliği ya da üretim kapasitesini birbirleri ile adil koşullarda değişimi için geliştirilen bir işbirliği söz konusu. Örneğin hizmet ihracatı bu ekonomik işbirliğinde önemli bir boyut teşkil ediyor. Her ülkenin kendi alanındaki gelişkin özellikleri ile diğer ülkelerin gelişimine katkıda bulunması prensibi esas. Örneğin Küba'dan çeşitli ilaçlar ve tıbbi cihazlar ihraç edilmektedir. Öte yandan, bu anlaşmalar sayesinde diğer ülkelerden aldıklarımıza göre çok daha uygun koşullarda mal ve hizmet satın alabiliyoruz. Bunun yanı sıra ortak ekonomik girişimler de söz konusu. Bunlar da bölgedeki ekonomik bütünleşmenin bir parçasıdır.

Latin Amerika'daki bütünleşme sürecinin diğer bir boyutu ise bu ülkeler arasındaki dayanışma ilişkilerdir. Örneğin "Mucize Operasyonu" bunun bir parçasıdır. Bu operasyon özellikle Latin Amerika'nın yoksul kesimlerindeki görme bozukluğu olan insanların iyileştirilmesini hedeflemiştir. Ticari işbirliklerinden farklı olarak, bütünüyle ücretsiz olarak yürütülen bu operasyon sayesinde on binlerce Latin Amerikalı Küba hastanelerinde göz ameliyatı olabildi. Öte yandan, şimdi Venezuela ve Bolivya'da da Küba'nın öncülüğünde bu hastanelerden kuruluyor. Bu operasyon birçok Latin Amerika ülkesinde mucizeler yaratmıştır. Bunun yanı sıra okuma yazma programları geliştirilmiştir. Kübalıların geliştirmiş olduğu çok etkin bir okuma yazma programı olan "Evet, yapabilirim!" eğitim programı sayesinde Venezuela'da da okuma yazma sorunu büyük oranda giderilmiştir. Aynı programa şimdi Bolivya'da da başlandı. Bunlar dışında başka işbirliği programları da geliştiriliyor. Çeşitli burs programları, öğrenci değişim programları bunlar arasında sayılabilir. Bu programlar sadece Bolivya ve Venezuela ile de sınırlı değiller, başka Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde de yürütülüyor. Küba Latin Amerika genelinde ekonomik ilişkilerini geliştiriyor. Geçtiğimiz ay Arjantin'de gerçekleştirilen MERCOSUR toplantısına Fidel Castro'nun da katılması bu nedenledir. ABD'nin dayattığı ALCA projesine karşı bölgedeki bütün uyum girişimlerine büyük önem veriyoruz.

ALBA da bu çerçevede geliştirilmiş alternatif bir projedir. Her ülkenin kendi tekil çıkarlarına da hizmet eden, ama aynı zamanda bir bütün olarak bölgenin gelişmesini amaçlayan bir işbirliği arayışıdır. Elbette, ALBA içerisinde ülkeler arası dayanışma ilişkileri ön plana çıkmaktadır. Bu çerçevede çeşitli işbirliği anlaşmaları petrol ve doğalgaz anlaşmaları imzalanmıştır. Birkaç kelimeyle özetleyecek olursak bağımsız, dayanışmacı ve emperyalist neo-liberal politikalar karşıtı bir cephedir.

Tezcan Abay: Ben burada araya girebilir miyim? Küba ve Venezuela'nın öncülüğünde gelişen bölgesel işbirliği neo-liberallerin canını sıkıyor. Bölgede yıllardır sürdürdükleri tasallutun sonuna geliniyor çünkü. Özellikle, son olarak Bolivya'nın da hidrokarbon kaynaklarını kamulaştırması düşmanca eleştirilerini artırmasına neden oldu. Bu arada üzerinde en çok durdukları retorik, Küba'nın doktorlarını, Venezuela'nın petrolünü, Bolivya'nın doğalgazını halkçı amaçlarla çarçur ettiği. "Fidel Kübalı doktorları sağa sola göndererek Küba'nın sağlık sitemini riske atıyor" ya da "Chavez Venezuela'nın petrolünü bölgede kişisel sempati sağlamak için ucuza satıyor" gibi argümanlara rastlıyoruz zaman zaman. Bu eleştirilere karşı ne söylemek istersiniz?

Ernesto Gomez Abascal: Bu eleştirileri yapanlar ancak bu güne kadar kendine has ayrıcalıkların keyfini sürmüş insanlar ile insanların yoksulluklarının üzerinde büyük bir saltanat süren kan emiciler olabilir. Bu ülkeler arasındaki işbirliği programları çok büyük kitlelerin hizmetindedir. O güne kadar toplumlarının zenginliklerinden hiçbir şekilde faydalanmamış çok büyük kitleler. Mesela Kübalı doktorların Venezuela ve Bolivya'da hizmet ettiği yerler daha önce hiç doktor yüzü görmemiş çok yoksul bölgelerdir. Mesela biraz önce bahsettiğim göz ameliyatları ile körlükten kurtulan hastalar bu işbirliği olmasa bu tedavileri hayal bile edemezlerdi. Basit bir sağlık hizmetini alamadıkları için hastalanan, eziyet çeken ve ölen milyonlarca insan var Latin Amerika'da. Bu programlar onlara hizmet ediyor. Petrolde de aynı şey söz konusu. Venezuela da petrolünü tüm halkın bu olanaktan eşit bir şekilde faydalanmasını sağlayacak biçimde kullanmaktadır. Daha önceden Venezuela'nın petrolünü çalan bir elit tabaka vardı. Kalan kısmı da zaten ABD bankalarına gidiyordu. Şimdi bu eleştirilerde bulunanlar halkın haklarını gasp eden bu hırsızlardır.

Bizim binlerce doktorumuz dünyanın farklı yerlerinde çalışmaktadır. Bunlar genellikle diğer doktorların gitmek istemedikleri ücra yerlerde kaderlerine terk edilmiş yoksul insanlara hizmet ediyorlar. Öte yandan halk sağlığı insanların sahip olduğu en temel haktır. Bir imtiyaz konusu yapılamaz. Bu nedenle halk sağlığı ile ilgili ticari anlaşmaların yapılmasını doğru bulmuyoruz. Tamamen ahlaki ve etik nedenlerle. Öte yandan, Küba sağlık alanında bu eleştiri sahiplerinin akıllarının alamayacağı başarılara imza atmaktadır ve atmaya da devam edecektir.

Tezcan Abay: İsterseniz Latin Amerika'dan dünyanın bir başka sıcak bölgesine Ortadoğu'ya geçelim. Sizin birikimli bir Ortadoğu uzmanı olduğunuzu biliyoruz. Bölgede uzun yıllar görev yaptınız. Lübnan ve Filistin hakkında yayınlanmış kitaplarınız var. Son olarak Irak'ın işgali sürecini anlattığınız "Bağdat Görevi" isimli kitabınız Nâzım Kitaplığı tarafından Türkçe okuruyla buluşturuldu. Öte yandan, sizin kimi zaman gazetecilik yaptığınızı da biliyoruz. Hasan Nasrallah ile yaptığınız bir söyleşi geçtiğimiz yıllarda Küba'da basılan Tricontinantal dergisinde yayınlanmıştı. Bu nedenlerle, eğer sizin için de uygun ise, bölgedeki son gelişmelerle ilgili görüşlerinizi öğrenmek istiyorum. Öncelikle, ABD ve İsrail'in bölgedeki işgalci politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Küba'nın Ortadoğu politikasının esasları nelerdir? BM'nin yeni aldığı kararlar ve ateşkes süreci bölgede kalıcı bir barış sağlayabilir mi?

Ernesto Gomez Abascal: Bu sorunun çok uzun bir yanıtı var. Günlerce konuşmamız gerekir. Yine de kısaca yanıt vermek gerekirse, Küba'nın Ortadoğu politikası, çok uzun yıllardır İsrail ve ABD karşısında Arap halkları ile dayanışmacı bir tutum sergilemeye dayanır. Onların davasına destek olmaya çalışıyoruz. Bu politika Küba hükümeti tarafından BM toplantıları gibi pek çok uluslararası ortamda açıkça dile getirilmiştir. Bütün savaşları, saldırıları ve işgalleri gayrı meşru ilan ediyoruz ve kınıyoruz.

Bölgedeki sorunun temeline gelince, kanımca emperyalizmin bölgenin doğal kaynaklarına hakim olma hırsı ve Filistin halkına yapılan korkunç haksızlık bölgedeki sorunların temelini teşkil ediyor. Bu nedenle bölgede savaş ve çatışma sorunu çözülmek isteniyorsa, sorunun kaynaklandığı yere gidilmelidir ve orada bir çözüm aranmalıdır, orası da Filistin'dir. Bu sorunun da işgalci İsrail aslında kendince çözdüğünü iddia ediyor. Ama bütün dünya biliyor ki, bu işgalci çözümler tamamen haksız ve illegal yollardan elde edildi. Gerçek bir çözümün ipuçları ise aklıselimle bulunabilir. Aslına bakarsanız konu ile ilgili BM'de onaylanan sayısız karar tasarıları var. Bunlar yapılması gerekenleri ortaya koyuyor. Ancak ABD'nin işgalci desteğini arkasına alan İsrail bu kararların hiç birini kale almadı ve uygulamıyor. Ortadoğu sorunun asıl başladığı yer, İsrail'in Filistin topraklarını gasp etmesidir. Bu güne kadar da İsrail'in saldırı ve katliamları sürmektedir. Eğer ki, bu soruna adil bir çözüm bulunabilirse, bölgedeki şiddetin durması için bir zemin oluşacaktır. Bu çözüm de, Filistin halkının kendi toprakları üzerinde, başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin tanınması ve uzun yıllardır ülkelerinden sürgüne gönderilen Filistinlilerin ülkelerine dönmelerine izin verilmesi ile sağlanabilir. Yani on binlerce yıldır orada yaşayan halkın haklarına saygı duyulması. Böyle bir çözüm olmaksızın, bölge genelinde bir barış ortamı olması söz konusu olamaz.

Tezcan Abay: Lübnan'daki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ernesto Gomez Abascal: ABD ve İsrail'in işgalci ve ilhakçı politikalarına son verilmelidir. Bu emperyalist ülkelerin bölgedeki enerji kaynaklarına hakim olma politikalarının geri püskürtülmesi gerekli. Bölgede gördüğümüz bütün bu talihsizliklerin temelinde bu politika yatıyor. Irak'ın illegal olarak işgalinde olduğu gibi. Buna gerçekten bir son vermek gerekir. Lübnan'da da aynı saldırganlığı gördük. Batılı basının da duyurduğu gibi, Hizbullah iki İsrail askerini ele geçirdi. İsrail bunun üzerine tamamen Lübnan'ın yurtsever güçlerini tasfiye etme amacını taşıyan saldırısını başlattı. Lübnan'daki siyasi ortamı değiştirme operasyonudur bu. İsrail ve ABD işbirlikçisi bir hükümeti başa getirmeyi amaçlıyorlar. Aynı politikayı Suriye ve İran'a da dayatmak istiyorlar. Ama başarılı olamayacaklar. Ortadoğu halkları emperyalizmi geri püskürtmeyi başaracak.

Tezcan Abay: ABD Küba'ya karşı olduğu gibi, Ortadoğu'da da saldırgan politikalarını gerçekliğin manüplasyonu zemini üzerine kuruyor.

Ernesto Gomez Abascal: ABD bu kitle iletişim araçlarını silah olarak kullanmaya alıştı; emperyalist iktidarların çıkarlarına hizmet eden bir silah. Gerçekten de dünya üzerinde büyük güce sahip olan kitle iletişim araçlarının hemen hepsi ABD'nin elindedir. Ben de Irak'ta bulunduğum sırada bunu kendi gözlerimle gördüm. Irak'ın işgalinden aylar evvel Irak'ın kitle imha silahları bulundurduğu ve terörist gruplarla bağlantısı olduğu yalanları her gün uluslararası medyanın manşetlerindeydi. Ben de bu kitle iletişim araçlarının yürütmüş olduğu kampanyaya "medya terörü" diyorum, bu uluslararası medya terörü bölgede İsrail'in çıkarlarına hizmet eder.

Tezcan Abay: Emperyalizme karşı bir de gerçekliğin savunulması için mücadele etmek gerekiyor, Küba'nın yaptığı gibi: "Gerçek Operasyonu".

Ernesto Gomez Abascal: Tabi ki emperyalizmle her yoldan mücadele etmek gerekiyor. Küba'da elinde bulunan her şeyle ve dostların katkısıyla bu kampanyaya karşı mücadele ediyor. Tabi ki bu eşit bir mücadele değil. Tabi ki onların elinde bulunan televizyon kanalları ve haber ağları ile bizim elimizde bulunan olanaklarla mücadele etmemiz çok zor. Bu konu hakkına aslında günlerce konuşabiliriz. Örneğin CNN'in Irak'taki seçimler konusundaki tutumu ibret vericiydi. Irak seçimleriyle ilgili yaptığı bütün haberlerinde defalarca ve defalarca bu seçimlerin "Irak tarihinin ilk demokratik seçimleri" olduğu iddia edildi. Haftalar boyunca hep aynı haberler yayınlandı ve bu haberlerde bu yalan sayısız defa tekrarlandı. Bununla yapılamak istenen Irak'taki işgali meşrulaştırmaya çalışmaktı. Tabi ki birçok insan orada demokratik bir seçim yapılamayacağını biliyor. Ama bir yalan bu kadar çok tekrarlanırsa, birçok insanın aklına da girer. 150 bin düşman askerinin işgali altında bir ülkede nasıl demokratik bir seçim gerçekleşebilir ki zaten. Bu nedenledir ki, şu an yapmakta olduğumuz röportaj çok önemli. Biz bu haberler sayesinde kendi gerçeğimizi anlatabiliyoruz. Büyük ABD konsorsiyumunun çıkarlarına değil de, dünya halklarının çıkarlarına olan haberlerin yayınlanmasını istiyoruz. Bu konuda kimi adımların da atıldığı söylemeliyim; başarılı adımlar. Mesela Amerika'da TELESUR adında bir güney televizyonu kuruldu. Latin Amerika kıtasında gerçeğin yayınını yapıyor, yayınlarına uydu antenleri aracılığıyla dünyanın her yerinden ulaşılabiliyor. ABD çıkarlarına karşı halkın çıkarlarını savunuyor. Bu bölgeden de El Cezire televizyonunu alternatif ve başarılı bir iletişim kanalı olarak örnek verebiliriz. Ayrıca El Arabia'nın da ABD çıkarlarına karşı haberler yaptığını söylemeliyiz. Gerçek için verilen mücadele çok yoğun ve meşakkatlidir, ama mutlaka başarıya ulaşır.

Tezcan Abay: Sayın Büyükelçi, bizimle bu söyleşiyi gerçekleştirip, değerli bilgi ve görüşlerinizi paylaştığınız için size teşekkürlerimizi sunuyorum.

Ernesto Gomez Abascal: Bizim için çok büyük bir zevkti. Aynı zamanda bu işimizin en önemli taraflarından biri. Çünkü bilgi savaşı çok stratejik bir savaş. İnsanlara kendi fikirlerimizi bir biçimde ulaştırabilmek, yaşamış olduğumuz dünyanın en önemli sorunu. Bunun için en küçük bir fırsat bile değerlendirmeye değer.

yazici   mail