www.soL.org.tr
Balıkesir’de Kaz Dağları panelde ele alındı
19 Kasım 2007, Pazartesi

Balıkesir’de, üniversite tarafından düzenlenen, “Kaz Dağları ve Balıkesir’de Altın Arama ve İşletme Çalışmalarının Etkileri” konulu bir panelde, siyanürün insan sağlığı ve çevreye verdiği zarar anlatıldı.

resim

soL Maden Yasası'nın getirdikleri ve siyanürün insan sağlığı üzerinde nasıl etkilerde bulunduğunun anlatıldığı panelin katılımcılarının çoğunu fen bölümü öğrencileri oluşturdu.

İlk konuşmayı gerçekleştiren Yüksek Jeofizik Mühendisi Tahir Öngür, 2004’te değişikliğe uğrayan Maden Yasası ile bu piyasanın önemli ölçüde liberalleştiğini, 15 yıl önce dünyanın 130 ülkesinde Dünya Bankası’nın da baskısı ve telkinleri doğrultusunda yeniden düzenlenen madencilik yasası ile yabancı yatırımcılara engel görülen konularda serbestleştirmeler yapıldığına dikkat çekti.

Türkiye’nin altın çıkarmasını istemeyen ülkelerin başında Almanya’nın geldiğini ve iddialara göre bugün Almanya’nın elinde 90 bin ton altın stoku bulunduğunu belirten Tahir Öngür, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kaz Dağları’nın Balıkesir sınırlarında da 1990’lardan beri önemli ölçüde maden aramaları sürmektedir. Çanakkale ve Balıkesir, Türkiye’nin (bazı madenler dışında) en yoğun madencilik yapılan illerindendir. Örneğin, Türkiye’nin dünya seramik endüstrisi içinde çok önemli bir yeri var. Seramik endüstrisinin çok büyük istihdam ve katma değeri var. Seramik madeni ise en çok Kuzeybatı Anadolu’da Marmara Bölgesi’ndeki Kaz Dağları, yani Balıkesir ve Çanakkale illerindeki çok sayıda maden ocağından sağlanıyor.
Bugüne kadar yerel çapta çok küçük ve basit tepkiler dışında o konuda bir gürültü koparıldığını, bir muhalefetin geliştiğini hiç duymadım. Yani, hedef olarak alınan şeyin madencilik olmadığına en iyi örnek bu. Ama hakikaten Bakanın tespiti çok yerinde, altın işletmeciliği söz konusu olduğunda o resim ciddi olarak çok değişiyor. Bugün bir kayanın içindeki 1 gram altının bile işletilebilir anlamı var. Kayanın içindeki o altın parçacıklarının oradan sökülüp kazanabilmesinin siyanürlü işlemle olabileceği 1900’lü yılların başında biliniyordu. Ama, siyanüre bağladıktan sonra onu hangi teknoloji ile siyanürden kurtarılacağının yolu 1960’larda başladı. Şirketler, 70’lerden sonra gelişen teknoloji ve yenilenen iş makineleri ile 1 haftalık işi 1 günde yapabilir hale geldi. Önce gelişmiş kapitalist ülkelerde başta Amerika olmak üzere gittikçe yayılan siyanürlü altın işletmeciliğine karşı sivil toplum hareketleri ve muhalif hareketler de kendini gösterdi. Bugün Almanya Türkiye’nin altın üretmesini istemiyor, iddiaya göre Almanya’nın 90 bin ton altın stoku var. İnsanlık tarihi boyunca dünyada üretilen altın miktarı toplam 150 bin ton. Beşte birinde çoğu Kanadalı olan küçük şirketlerin aldığı ruhsatlarla turalamalar yapılıyor, bunlar başarılı olurlarsa büyük işletmeci şirketlerle paylaşıyor veya devrediyorlar. Kendilerince köşe oluyorlar. İşletme başladığında eskisinden farklı olarak, artık milyonlarca değil, yüz milyonlarca ton kaya kazılıyor.

Siyanür, denetimsiz ve çok büyük sakıncaları olan kimyasal bir işlem. Ondan ötürü altın gündeme geldiği zaman gerçekten de işler değişiyor. İkna edene kadar ya da ezilene kadar bu işin karşısında olmayı sürdüreceğiz.”

20 ton topraktan 1 gr altın
Metalurji Mühendisleri Başkanı Cemalettin Küçük ise altın işletmelerinde yaşanan kazalar ve atıklara değindi. Kovboy filmlerini hatırlatan Cemalettin Küçük, özellikle Amerika’da Kızılderililerin yaşadığı yerlerin işgal edilip, onların topraklarındaki yüksek rakımlardaki dere yataklarından süzgeçlerle pirinç tanesi gibi altın toplandığını, o dönemin ardından altınları kayaların boşluklarındaki damar kısımlarının ateşle eritilerek alındığını, nihayet toprakta az miktarda bulunan altını elde edebilmenin yollarının arandığını anlattı. Siyanürle topraktan altın elde etme yönteminin senelerdir uygulandığını kaydeden Küçük, “1 ton topraktan 1 gram altın elde etme meselesi konuşuluyordu. Daha vahimi, şimdi metreküpte kaç gram altın elde edilebilir hesaplanıyor. 1.8 tondan 0.2 gram, 1 gram için 5’le çarparsak 9 ton toprak, bunu siyanürle işlediğinizde elde edilecek verim yüzde 60 olduğuna göre 13–14 ton topraktan 1 gram altın elde edilebilir. Bunun yarısı kadar pasa olursa 20 ton topraktan 1 gram altın elde edilecek durumunu konuşuyoruz. Bu birileri için ekonomik, ama toplumumuz için, ülkemizin ve dünyanın geleceği için ekonomik midir, tartışılır. Dünyada örneği yaşanmış kazalar olmuştur, 1965 Güney Amerika Şili, Batı Virjinya Amerika, 1994 yılına kadar her yılda kazalar görünüyor. Romanya’dan Tuna nehri aracılığıyla Karadeniz’e dökülmeden önce çekilen görüntüler ortada. Birileri hâlâ olmadı diyor” dedi.

Türkiye’nin de en fazla Alman Dresnerbank’a borcu var
Cemalettin Küçük, dünyada siyanürle altın arama işini organize eden ve destekleyen en büyük tekele Alman Dresnerbank’ın sahip olduğunu iddia ederken, Türkiye’nin de en fazla IMF’ye değil, bu bankaya dış borcunun olduğunu ileri sürdü. Yeni Zelanda, Endonezya, Kanada’da yaşanan kazalarla birlikte Türkiye’de yaşanan bazı şeylerin ne yazık ki duyulmadığını kaydeden Küçük, 1997 yılında dönemin Devlet Bakanları’ndan İzmir milletvekili olan metalurji uzmanı Işın Çelebi’nin TBMM tutanaklarındaki bir konuşmasını hatırlattı. İzmir Bergama’daki siyanürle altın madeni arama işletmesi konusunda halk oylaması yapılmasını öngören yasa teklifi sırasında eski Devlet Bakanı Işın Çelebi’nin şu sözleri dikkat çekiyor: “Kütahya’da 1987 yılında kurulan bir tesiste, Etibank yıllarca siyanürle altın ve gümüş aradı. Ancak, burada ciddi rahatsızlıklar görülmeye başlayınca Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından bir araştırma yaptırılıyor. Mide ve akciğer kanserlerinin büyük ölçüde siyanür yüzünden arttığı saptanıyor. İnsanların derileri dökülmüş. Ancak, bu gizli bir araştırma. Ben bunu Etibank’tan aldım.” Yine Işın Çelebi’nin, “Bunların paraları çok, karşı çıkanlar aleyhine televizyonda haber yaptıracak kadar çok, raporlar hazırlatacak kadar çok” şeklindeki sözleri de dikkat çekici olarak sunuldu. Aynı meclis tutanaklarında eski Adalet Bakanlarından Trabzon Milletvekili Hikmet Sami Türk de, “Yapılması gereken siyanürlü yöntemle altın aramanın yasaklanmasıdır” diyerek buna karşı çıkıyor. Cemalettin Küçük, “Ancak, buna rağmen kendi hükümetlerinde TÜBİTAK’a rapor verilip, bu işletmeler faaliyete geçirilerek çalışmalarını yürütmüşlerdir” derken, geçen sene, 2006 Haziran ayında Uşak Eşme’de bin 500 kişinin zehirlendiği olayın içme suyundan olduğu bahanesiyle örtbas edilmek istendiğini, ancak, bu zehirlenmelere Kışladağ’daki altın işletmesinde kullanılan siyanürün yol açtığının laboratuar tahlilleri ile belirlendiğini söyledi.

Balıkesir ve Çanakkale’de altın aramaları konusunda ayrıca söz alan Yüksek Jeofizik Mühendisi Tahir Öngür, Kazdağı’nda çok sayıda yabancı şirket, az sayıda da yerli şirketin bölgede her alanı kapsayacak şekilde dağıtılmış ruhsatları olduğunu söyledi. Sadece Kanadalı Eldorado Gold’un 29 tane ruhsatı olduğunu kaydeden Öngür, Kazdağı’nda özellikle Kanadalı iki şirketin (Teck Cominco ve Fronteer Resources) çalışmalarını en fazla ilerleten şirketler olduğunu belirtti. Tahir Öngür, bu bölgede tamamen dışarıya bağlı, ama, ‘iflas ettim’ dediğinde hiçbir sorumluluğu olmayan anonim şirketlerin çalıştığını bildirdi. Kazdağı’nda işletmeye doğru götürülen arama çalışmalarının yoğunlaştığını söyleyen Tahir Öngür, “Kazdağları’nda bir altın işletmesinin yılda, 20–30 bin kişinin yaşadığı kentin tüketeceği kadar suyu tüketmesi zorunluluğu var. Ondan ötürü bu tür projelerin çoğu baraj sularının hemen yakınlarındadır. Balıkesir Sındırgı’da da Çaygören Barajı yakınında yabancı bir şirket işletme çalışması sürüyor. Çanakkale ve Balıkesir illerinde şu anda böyle yoğun bir faaliyet var. Nazi kamplarındaki insanlar siyanürle öldürülmüş. Amerika’da bir tarikata mensup bin kişi toplu halde siyanür alarak kendilerini öldürdü. Siyanür iyi biliniyor ki, çok az miktarlarda dahi insan bedenine girdiği takdirde öldürüyor. Ondan ötürü korkutucu bir yönü var. Ama, maden işletmecilerine göre de en ekonomik ve en kolay altın çıkarma yöntemi. Bunlar, çevre etkileri tartışılması gereken işletmeler.

Panelistlerden doktor Oya Otyıldız, Uşak Eşme’de yaptığı çalışmalar sırasında siyanürden zehirlenmeyle alakalı belirtilerin neler olabileceğinin teşhis edildiğini açıkladı. Buna göre, siyanürün en çok beyin ve sinir sistemine etki yaptığını belirten doktor Otyıldız, şiddetli baş ağrısı, bulantı, nefes almakta zorluk, istemsiz hareketler ve kasılmaların daha çok siyanürle zehirlenme vakalarında görüldüğünü kaydetti.

Balıkesir Üniversitesi (BAÜ) Necatibey Eğitim Fakültesi Fen Bilgisi Anabilim Dalı tarafından tertiplenen panelde çeşitli konuşmacılar da bilgi verdi.

yazici   mail