www.soL.org.tr
Soldan sorumlu AKP milletvekili
Aydemir Güler 29 Mayıs 2008, Perşembe

AKP bu statüyü henüz resmen ihdas etmedi. Ama gayrı resmi kadro baştan dolu. Şimdilik bir kişi. Sol zannedilenden ibaret olsaydı fazla bile olurdu!

Kadroyu ve sol zannedilenleri temsil eden, Ufuk Uras.

Uras gerçekte AKP'nin soldan sorumlu milletvekilidir.

Bizzat icat etmediğim bu deyimi bir arkadaşımdan biraz dönüştürerek ödünç aldım. Ancak her ikimiz bu deyimin "fikri mülkiyet hakları"nı Uras'a hediye edebiliriz.

Daha önce bu görev kapsamında çeşitli faaliyetlerde bulunan Uras, bir yıl kadar önce rastlaştığımızda, kendisine atfedilen "tarikatlar sivil toplum kuruluşudur" görüşünün bir tahrifat olduğunu söyleyip sitem etmişti. Ben de bir yazımda söz etmiştim. Ufuk keşke tarikatlar sivil toplumun parçasıdır demekle kalsaydı!

"Yargının bu konularda taraf olmaması gerekir. Yargı mensupları, siyasi parti ve milletvekili gibi davranmamalı."

Bu, bir AKP tezidir. Tezin mucidinin AB olduğu anlaşılmıştır. Yargının bağımsızlığı-tarafsızlığı üstüne Avrupa'nın yeni bir literatüre ne ölçüde yataklık ettiğini bilmiyorum. Ancak bu yöndeki eğilimin işareti bol. AB yetkilileri, Avrupalı burjuva siyasetçiler yargı kurumunun ille de bağımsız olmayabileceğini alenen söyleyebilmekte, bizzat yüksek mahkeme temsilcilerinin, kendimi bildim bileli, yargının bağımsız olmayışından şikayet ettikleri Türkiye'ye "daha da az bağımsızlık" telkin etmektedirler.

Bu tezin bir versiyonu, kendini meclisin tek sosyalist milletvekili ilan eden Uras'a bulaşmış. O da "yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığının da önemli olduğunu" anlatıyor...

Uras bir yana, bu tez yanlıştır.

Birincisi; bağımsızlığı azaltılan, yani egemenlere daha doğrudan mekanizmalarla bağımlı kılınan bir kurumun nasıl tarafsız olacağını biri çıkıp anlatmalıdır!

İkincisi; sömürü düzeninin tarafı olan bir kuruma, bizim "sömürüye karşı taraf olma" çağrısı yapmamız ve daha önemlisi bunun için mücadele etmemiz meşrudur. Tarafsızlık, işte tam da bu türden haklı ve meşru baskı ve mücadeleleri boşa çıkartmanın bir argümanıdır.

Üçüncüsü; tarafsızlık ilkesinin birinci sıraya yazılması, işi yokuşa sürmekten başka ne anlama gelebilir ki? Yargı ve hukuk her zaman her yerde toplumdaki egemen ilişkilere taraftır. Daha açığı, yargı, verili toplumsal düzenin sürdürülmesinin bir aracı, verili yönetici güçlerin egemenlik mekanizmalarından biridir. Yargı kurumlarının kendi sınıfsal aidiyetlerine, düzenin yazılı ilkelerine ihanet etmesini gerçek bir kural haline getiremezsiniz. Yazılı bir kural haline getirirseniz de, döner, bir üstte söylediğim gibi bir demagoji olarak sizi vurur. Dördüncüsü; tarafsızlık tartışması gerçekten pek kısırdır. Zira çok sıkışırlarsa, evet, diye efelenebilirler, biz (kapitalist) müesses nizamdan, (12 Eylülcü) anayasanın temel ilkelerinden, hatta verimliliği bütün dünyada bir norm olarak kabul edilmiş serbest piyasa düzeninden yana tarafız!

Beşincisi; peki benzer bir savunu "bağımlılık" için yapılabilir mi? Bu karşılaştırma bile hangi kavramın üstüne gitmenin, sol açısından ön açıcı olacağını anlatmıyor mu?

Altıncısı; yukarıdaki alıntı, pratikte tek anlama gelir: Siyasi partiler (yani AKP ve dostları),  milletvekilleri (yani AKP milletvekilleri) ve Uras eklememiş ama, herhalde AB komiserleri, yargıya verip veriştirmekte özgür olsun; yargının eli kolu bağlı kalsın!

Yedinci olarak ve toparlarsak; yargı objektif olarak taraftır ve başka objektivitelerde de taraf olacaktır. Ama yargı gerçekten de bağımsız olmalıdır.

Yargının dinci gericilikle laiklik, emperyalist kuruluşları merkeze oturtan bir işleyişle siyasal bağımsızlık arasında taraf olmamasını savunan bir sol kendi ipini çeker. Sol, yargının, insanın insanı sömürmesi ile eşitlik ilkesi arasında ikinciden yana taraf kılınması için mücadele etmelidir. Sol, yargıdan, savaş ile barış arasında taraf tutmasını talep etmelidir. Sol, yargının, kâr güdüsü ile kâr için patronlarınca ölüme sürüklenen işçiler arasında taraf olmasını savunur. Bütün bunlar düpedüz siyasi konulardır.

AKP, bağımlı olduğu zaten kabul edilen yargının iplerini büsbütün eline almak istemekte, kendinden yana taraf hale getirmek istediği bu kurumu tehdit ve terbiye etmeyi hedeflemektedir. Yargı reformu tam da budur.

Ve Uras AKP'nin bu operasyonuna da destek atmaktadır: "Yargı reformu belki bu açıdan gerekli. Yargı, siyasi parti gibi davranmamalı..."

"Soldan sorumlu AKP milletvekilliği" nitelemesini fazla ağır bulanlar çıkabilir. Ancak haklı olsalar bile, böyle düşüneceği kesin olanlardan bazılarının ileri derecede AKP'ci olduğu kesindir. Düşünsenize, haber sitesi sesonline'ın, yeni sendikalar yasa tasarısı için zil takıp oynaması kalmış, AKP'nin öğretmenlere grev hakkı tanıdığının altını çizmiş, durduk yerde, "muhtıracılar"ın, yani bu konjonktürde yargının buna karşı olduğunu araya sıkıştırıvermiştir. AKP diliyle bu tür bir haberciliğe "dam üstünde saksağan"dan başka ne denir!

Acaba beni sübjektif davranmaya iten, sadece 3-5 tane içiyor olsam da, şu sigara alışkanlığım mı? Biliyorsunuz, cadde duvarlarını sigara kısıtlamasına destek amacıyla parti "lideri" afişleri süslüyor. Yıllar yılı "liderlik kültü"nü eleştirmek Erdoğan, Yazıcıoğlu veya Baykal'la aynı kalıba girmeyi engellemiyormuş.

Yine de; belki gerçekten ben yanılıyorumdur, ÖDP Genel Başkanına haksızlık yapıyorumdur. Ama Uras'ın biraz çaba göstermemesi ve şu espri merakını dizginlememesi halinde haksızlık yapanlar azalmayacak, tersine çoğalacaktır. Tersane kapatmanın sorunu çözmeyeceğini, önlem alınması gerektiğini anlatmak için, işçi sınıfının 100'e yakın cenaze çıkardığı bu sektör hakkında "Başı ağrıyor diye kafa mı kesiliyor?" soru-esprisiyle (!) söze başlayan, yanlış anlaşılmayı hak etmiş demektir! Öldürülen işçiler baş ağrısı mıdır? Bu esprinin, patron ve yöneticilerinin tamamının tutuklanması, devletin el koyması gereken Selah Tersanesi'ni dostlar alışverişte görsün niyetine kapatıp açanlara yakıştığı açık değil midir?

yazici   mail