www.soL.org.tr
Parlak'tan üniversiteye cerrahi müdahale
25 Eylül 2006, Pazartesi

Mesut Parlak döneminde İ.Ü’de solcu öğrenci avı hız kazandı. Soruşturmaların sayısı dudak uçuklatırken 11 öğrenci okuldan atıldı. Akademisyenler ve işçiler de soruşturma teröründen nasibini alıyor.

resim

soL Mesut Parlak döneminde İ.Ü’de solcu öğrenci avı hız kazandı. Soruşturmaların sayısı dudak uçuklatırken 11 öğrenci okuldan atıldı. Akademisyenler ve işçiler de soruşturma teröründen nasibini alıyor.

YÖK’ün açtığı yoldan başarıyla ilerleyen Mesut Parlak, üniversitenin kapılarını sermaye ve polise ardına kadar açarken solcu ve kamucu öğrencileri kapı dışarı ediyor. İstanbul Üniversitesi’nin özelleştirilen yemekhanenin işçilerini açıkta bırakmamak için bulduğu çözüm gibi solcu öğrenciler için de “parlak” fikirleri var.

Skandal üstüne skandal
Kemal Alemdaroğlu bir AB operasyonuyla görevinden alındıktan sonra İstanbul Üniversitesi’ne vekil rektör olarak atanan Tankut Centel’in göreve gelir gelmez ilk söylediği “üniversitenin kapılarını açacağım” olmuştu. Tankut Centel’den bayrağı devralan Mesut Parlak, üniversitenin kapılarını sermaye ve polise ardına kadar açarken solcu ve kamucu öğrenciler kapı dışarı ediliyor. Mesut Parlak bir yandan üniversitede özelleştirmelere hız verirken diğer yandan özelleştirmenin karşısında duran öğrencileri soruşturmalarla yıldırmaya çalışıyor.

Son bir yıl içinde öğrenciler hakkında açılan soruşturmaların sayısının 1000’e yaklaştığı söylenirken hakkında 20 soruşturma açılmış öğrenciler bulunuyor. Soruşturmaların gerekçeleri ise en az sayıları kadar dudak uçuklatıcı. “Okula izinsiz ayran ve ekmek sokmak”, “karnını tutarak okuldan çıkmak” dahi soruşturma gerekçesi olabiliyor. Bunların yanında, "okula afiş asmak", "yemekhanenin özelleştirilmesine karşı eylemlere katılmak", "yemekhanenin özelleştirilmesine karşı boykot düzenlemek", "üniversitede çevik kuvvete mukavemet" vb. gibi gerekçeler de bulunuyor. Onlarca öğrenci bu gibi fiillerden dolayı kınamadan iki yıl uzaklaştırmaya varan cezalar aldılar.

10 Eylül günü ise İstanbul Üniversitesi’nde başka bir skandal yaşandı. Haklarında "yemekhanelerinin özelleştirilmesini protesto etmek" ve “rektör aleyhinde slogan atmak”tan dolayı soruşturma açılan 85 öğrenci üniversiteye geldiğinde, içlerinden 11’inin "yüksek öğretim kurumlarından çıkarma cezası" aldığını öğrendi. 18 Ağustos tarihli bu karar, kendilerine fakülteler ya da yetkili kurumlar tarafından bildirilmeyen öğrenciler aldıkları cezayı kapıdaki özel güvenlik elemanlarından öğrendiler. Aldıkları ceza kendilerine tebliğ edilmeyen öğrenciler talep ettikleri halde tebligatı almalarına izin verilmediği için dava açamadıklarını belirtiyorlar. Uzmanlar, öğrencilerin aldıkları cezaları taşeron firmanın güvenlik elemanlarından öğrenmelerinin hukuk dışı bir uygulama olduğunu belirtiyorlar.

Üniversite yönetimi sadece öğrencileri değil işçileri ve akademisyenleri de sindirmeye çalışıyor. Rektör tarafından görevlendirilen kişilerin yemekhanenin özelleştirilmesine karşı eylem öncesinde üniversitedeki tüm birimleri gezerek eyleme katılacakları işten atmakla tehdit ettiği söyleniyor. 100 kadar işçiye 1 Mayıs'a katıldıkları için, akademisyenlere de yemekhanenin özelleştirilmesine karşı eylemi destekledikleri için soruşturma açılmış bulunuyor.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Eğitim-Sen 6 No’lu Şube Eğitim Sekreteri Hüseyin Yılmaz “Amire hakaret suçlaması var. Nedeni, öğrenciler eylemlerde pankart açmışlar rektöre karşı, biz pankartı toplattırmamışız, slogan atmışlar megafonumuzu kullandırmışız gibi komik, saçma gerekçeler. Bir hukuksuzluk söz konusu. Bir kere biz eylemi sendika olarak yapıyoruz, dolayısıyla bu durumda rektör bizim amirimiz olmuyor. Yani taraflar sendika ve işveren. Tamamen keyfi bir tutum söz konusu. Soruşturma sürecinde de hukuksuzluk yaptılar. Bizim sendika olarak, soruşturma komisyonuna üye verme hakkımız var. Bu üyemiz diğer üyelerle eşit oy hakkına sahip. Ancak süreçte, bizim bir hocamızı seçip komisyona yollamamıza rağmen ona oy hakkı kullandırılmadı, yasal hakkımız kullandırılmadı. Yani yapılanlar tamamen hukuksuzca, hukuki süreçte bunun geri döneceğini düşünüyoruz” açıklamasında bulundu. 

“Siyasetsiz” üniversitede “politika”
Mesut Parlak rektör seçilir seçilmez “üniversitede siyaseti bitireceğim” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu. Yaptığı hemen hemen her konuşmayı “tek ulus, tek yürek, tek bayrak” sözleriyle bitiren Mesut Parlak siyasetle ilgilenmediğini ifade etse de hakkında gelecek seçimlerde milletvekilliğine adaylığını koyacağı şeklinde söylentiler bulunuyor. “Anakentle iyi geçineceğiz” diyen Mesut Parlak üniversitede siyaseti istemediğini ifade ediyor. Fakat yemekhanenin özelleştirilmesine karşı çıktıkları için haklarında soruşturma açılan öğrenciler soruşturma komisyonunda “özelleştirmeye karşı çıkmak suç mu?” diye sorduklarında üniversitenin bugünkü politikasının bu olduğu, karşı çıkmamaları gerektiği cevabıyla karşılaşıyorlar.

Üniversitenin “politikası”
Üniversitenin mevcut “politikası”nın ilk örneğini geçen sene yaz okullarının paralılaştırılması girişimi oluşturdu. Fakat üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerin tepkileri karşısında bu girişimden vazgeçilmek zorunda kalınmıştı.

Mesut Parlak'ın eğitimi paralı hale getirme çabalarından sonraki ilk icraatı öğrencilerin kendi fakülteleri dışındaki fakültelere girişinin yasaklanması oldu. Güvenlik şirketlerinin personel sayısı artırılarak öğrencilere yönelik üst ve çanta aramaları sıklaştırıldı. Hatta çantada bulunan kitap veya derginin okula girip giremeyeceği, kapıdaki "güvenlik" görevlileri tarafından bir telsiz trafiğinin ardından kararlaştırılmaya başlandı. Özel güvenlik elemanlarının yetkileri böylelikle genişletilirken öğrencilere karşı keyfi tutum almalarına sebep oluyor.

Üniversitenin polisi
Üniversitenin kapılarını kendi öğrencilerine kapatan yönetim polise ise adeta davet gönderiyor. Bu sene başında İstanbul Valiliği ve İstanbul Üniversitesi'nin üzerinde anlaştığı protokol gereğince polis gerek gördüğünde üniversiteye girebiliyor. Polisin üniversiteye gerekli gördüğünde girebilmesi üniversitede özel güvenlik teröründen sonra üniversite yönetimiyle anlaşmalı polis şiddetini de beraberinde getiriyor. Bunun yanında, polisin varlığı üniversitede meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Örneğin, yemekhane özelleştirildikten sonra hazırlanan fiyat listesinde polisler de öğrenciler ve akademisyenler gibi yer alıyor. Yeni fiyat listesine göre polisler akademisyenlerden daha ucuza yemek yiyebiliyor. “Biz anakentle, sayın valimizle, bürokratlarımızla iyi geçineceğiz” diyen Mesut Parlak’ın emniyet güçleriyle de iyi geçindiği görülüyor.

yazici   mail