www.soL.org.tr
ABD Irak’a veda etti
30 Aralık 2006, Cumartesi

soL Irak'ta çözüm konusunda son dönemde bir dizi pazarlık yürüten ABD direnişi etkisizleştirmek ve diğer müttefiklerini ikna etmek için Saddam Hüseyin'in idamını masaya sürdü. Çaresizlik ve çıkışsızlığın açık itirafı olarak görülebilecek bu adım, ABD'nin varsayımlarının aksine, direnişin derinleşmesiyle sonuçlanacak.

ABD'nin çıkmazı
2006 direnişçilerin ABD'ye ağır darbeler vurdukları, savunmadan karşı saldırıya geçtikleri bir dönem oldu. Pentagon'un yayımladığı resmi rakamlar 2006'da ölen işgal kuvvetleri askerlerinin sayısının 800'ü aştığını gösterirken, gerçek rakamın bunun kat kat üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Öte yandan ABD'nin Irak'taki yenilgisi askeri alanla sınırlı değil. Aralık 2005'te Irak'ta ABD yanlısı siyasi iktidarı yerine oturtacağı umuduyla yapılan genel seçimlerin ardından dört ay boyunca hükümet kurulamaması, kukla Maliki hükümetine bağlı askeri birliklerin çeşitli nedenlerle bir türlü işgalcilerin görevlerini üstlenecek noktaya gelmemeleri ve Irak'ı yeniden inşa çalışmalarının tamamen çökmesi ABD yönetiminde derin bir hayal kırıklığı yarattı. 2006'nın ilk yarısına damgasını vuran bu tıkanmaya, İsrail ordusunun işgal ettiği Lübnan'da Hizbullah'ın başını çektiği direniş tarafından bozguna uğratılmasından doğan moral bozukluğu da eklendi.

Sonbahar ayları ise tıkanmanın paniğe dönüştüğü bir dönem oldu. Direnişin artan saldırıları nedeniyle Ağustos, Eylül ve Ekim aylarını rekor asker kayıplarıyla kapatan ABD, Bağdat'taki Camp Falcon'un direnişçilerce havaya uçurulmasıyla ağır bir darbe aldı. Camp Falcon'a yapılan saldırı yalnızca işgalcilerin Irak'taki en büyük cephaneliklerinden birinin havaya uçurulmasıyla değil, direnişçilerin saldırıların ardından yaptıkları "Bağdat'ın geri alınması harekatının başlatıldığı" duyurusuyla gündeme geldi.

Bush yönetimi için son darbe ise Irak'taki yenilginin ABD siyasetine yansımaları oldu. Ara dönem seçimlerinde ağır bir yenilgi almasının ardından, dış politikasındaki başarısızlığın faturasını Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'i feda ederek ödeyen Bush yönetimi, Irak işgalinin geleceğine dair planlama konusundaki inisiyatifi siyasi rakiplerine kaptırdı. 2007 yılı yaklaştıkça, Washington'un sıkıntısı daha da arttı, zira direnişçiler Ocak 2007'de Bağdat'ı geri alacaklarını duyurmuşlardı.

"Yeni Yaklaşım"
Irak'ta yaşanan yenilgi üzerine harekete geçmek zorunda kalan Bush yönetimin atadığı Irak Çalışma Grubu'nun Aralık başında kamuoyuna sunduğu rapor, önümüzdeki dönemde izlenecek Irak politikasının ana hatlarını çiziyordu. ABD'nin Irak'ta başarı kazanmak ve Ortadoğu'da etkin olabilmek için bölgedeki Sünni nüfusa sahip ülkeleri yanına çekmesi gerektiğini vurgulayan raporda, Irak'ın toprak bütünlüğü temel bir şart olarak öne sürülüyordu. Kuzey Irak'taki Kürtler ve İran yanlısı Şii gruplardan sert tepkiler alan rapor, Irak'taki Şii milis gruplarının dağıtılmasını, Şiilerin kontrolündeki İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis kuvvetlerinin Sünnilerin denetimindeki Savunma Bakanlığına bağlanmasını öngörüyordu.


Mahkemeden başka her şey
ABD'nin işgale meşruluk sağlamak ve ülkede ağırlığını hissettiren Baas kökenli direnişçileri pazarlık masasına oturtmak için 2005 yılında başlattığı yargı süreci, her iki açıdan da fiyaskoyla sonuçlandı. Sanık sandalyesine oturtulan Saddam Hüseyin mahkemede yargıç olup işgali ve işbirlikçilerini yargıladı. Suçlu olduğunu kabullenmek bir yana, Devlet Başkanı sıfatını yitirdiğini bile kabul etmeyerek dik bir duruş sergiledi.

Saddam'ın sık sık mikrofonunun kesilmesine ve yaka paça salondan dışarı atılmasına neden olan işgal karşıtı ve tüm Irak halkını millet ve mezhep ayrımı yapmaksızın direnişe çağıran konuşmaları, Saddam'ı adeta Irak direnişinin manevi önderi haline getirdi. Öte yandan Saddam'ın kaderi üzerinden direnişçilerle pazarlık hesapları da tutmadı. Ne Saddam ne de direnişçiler, Devlet Başkanı'nın akıbetinin pazarlık konusu olmasını kabul etmediler.

Çaresizlik
Başlangıcından itibaren tamamen siyasi bir süreç olarak gelişen Saddam Hüseyin'in "yargılanması" gibi, aldığı idam cezası ve infazı da işgal politikalarının çıkmazının ürünü oldu. Tüm cephelerde sıkışan ABD, çareyi işbirlikçi hükümetin Şii unsurlarıyla anlaşmak için Saddam kozunu ileri sürmekte bulmuş, Şiileri Saddam'ın idamı karşılığında iktidarı Sünnilerle paylaşmaya razı etmiş görünüyor. Kukla hükümetin başbakanı Nuri El Maliki başta olmak üzere bir dizi Şii yetkilinin baştan beri idam yanlısı açıklamalar yapmaları dikkat çekerken, cezanın infaz kararın zar zor bayram öncesine yetiştirilmesi, pazarlık sürecinin zorlu geçse de anlaşmayla sonuçlandığını gösteriyor. Öte yandan kukla hükümetin Adalet Bakanı Yardımcısı Boşo İbrahim'in idamın infazının ileri ve belirsiz bir tarihte yapılması yönündeki ısrarları, anlaşma sürecinin dışında kalan Kürt siyasetçilerin sonuçtan hoşnut olmadıklarına, Kerkük'te referandum gibi başlıklarda anlaşmaya varamadıklarına işaret ediyor.

Korkunun ecele faydası yok
Irak halkından, direnişten, uluslararası kamuoyundan ve bizzat ABD ordusunun subaylarından gelen uyarılara karşın Saddam Hüseyin'i apar topar idam edilmesi, işgalcilerin Irak'ta yaşadıkları çaresizliğin mutlak bir akıl yitimine neden olduğunu gösteriyor. Sünnileri ve hatta Kürtleri küstürmek pahasına, Şiilerle uzlaşmak için Saddam'ı idam ettiği anlaşılan ABD'nin bu hamlesiyle Irak'ı birleştirmek bir yana, daha da böleceği ortada. ABD'nin "güç gösterisi" ve direnişin "başını koparmak" konusundaki varsayımlarının karşılıksız olduğunu görmek de zor değil. Saddam'ın idamından olumsuz anlamda etkilenmesi beklenmeyen direnişçilerin, Devlet Başkanının idamı durumunda başlatmaya söz verdikleri saldırının ABD tarafından nasıl göğüsleneceği ise merak konusu.

yazici   mail