www.soL.org.tr
Yargıçlar ve devrimciler
Mesut Odman 25 Mayıs 2008, Pazar

Bu Yargıtay bildirisi olayının bana hatırlattıkları ikidir.

Birincisi, geçmişe ilişkin. O zamanki Yargıtay birinci başkanı İmran Öktem'in cenazesinde gericiliğin küçük çapta, cami avlusuyla sınırlı kalan bir kalkışması olmuş ve birkaç gün sonra gerçekleştirilen ilerici kampın yürüyüşü ise Yargıtay üyelerinin cüppeleriyle sokaklarda yürümeleri gibi simgesel bir görüntü ile kayıtlara geçmişti.

Adını andığımız Yargıtay başkanı 1 Mayıs 1969'da ölmüş ve 3 Mayıs'ta Ankara'daki, bizim daha sonra bu kan içici düzenin katlettiği pek çok kardeşimizin ölüsünü kaldırdığımız Maltepe Camii'nde cenaze namazını kıldırmayı reddeden imamın başlattığı gerginlikte, orada bulunan İsmet İnönü'yü tuğgeneral rütbeli bir subayın tabancasını çekerek koruma altına aldığı ufak, belki de biraz abartılmış, bir ayaklanma denemesi olmuştu. Katılımcıları arasında bugünün bakan ve milletvekili düzeyindeki politikacılarının da bulunmuş olduğuna ihtimal verebileceğimiz bu çapulculuk olayının ardından, 7 Mayıs'ta o günlerin en önemli toplumsal gösterilerinden biri gerçekleşmişti. Bu gösteri, iki yıl sonra, 12 Mart'taki askeri darbeye giden olaylar arasında sayılır. Ama, madem bu kadar ayrıntıya girdik, o darbenin asıl gerekçesinin 1970 yılının 15 ve 16 Haziran günlerinde İstanbul proletaryasının gerçekleştirdiği tarihsel kalkışma olduğunu da eklemeliyiz.

Şimdilik ortalığı birbirine katmış görünen Yargıtay bildirisinin ve onu izleyen Danıştay desteğinin hatırlattıklarının ikincisine gelince...

Bunun, kuşkusuz, daha önemli olduğunu söyleyerek başlayabilirim. İlki, ne de olsa, geçmişe ilişkindir ve elbette geleceğe dönük yönleri de bulunmakla birlikte, daha çok, artık toplumsal varoluşunu büyük ölçüde yitirmiş kıraathanelerde tanık olduğumuz sevimli ve yarayışlı malumatfuruşlukların konusudur. Genç kuşakların anlamasını iyice güçleştirmemek bakımından, şu son tuhaf sözcüğün bilgiçlik taslama anlamına geldiğini de, ne çare, eklemek durumundayız.

Asıl üzerinde durmak zorunda olduğumuz, Kemal Okuyan'ın iki gün önce buradaki yazısının  cuk oturan hatırlatması ile, çok kullanmakla birlikte bana da her zaman fazlasıyla kerameti kendinden menkul görünmüş "siyaset boşluk kaldırmaz" özdeyişiyle ilgilidir. Ancak,  özdeyiş midir her neyse, o sözün anlamsızlığını gidermek bakımından, Kemal'in o yazısındaki bir cümleyi  yinelemekte yarar var galiba: "Boşluk olmaz, birileri kapatır ya da kapatır gibi yapar". Burada güncel açıdan asıl önemli olan "kapatmak" değil; çünkü, o biraz imkânsız görünüyor; önemli ve mümkün görünen, "kapatır gibi yapmak"tır. Öyle ya, yüksek mahkemenin başkan vekilinin uzun süredir izlenmekte olduğunu ileri sürmesi, bunun polis marifetiyle yürütüldüğünün basına yansıyacak biçimde doğrulanmasına rağmen yürütme organınca örtbas edilmesi; ardından, yüksek yargıçların yürütme organının yabancı güçlerle birlikte yargıya müdahalesinden şikayet ettikleri, buna karşılık yürütme organının yargıyı hukuk dışına düşmekle suçladığı bir ülkede iktidar boşluğu olmadığını söylemek mümkün müdür?

Böyle bir boşlukla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Açık olmayan, bu boşluğun ne kadar süreceği ve "kapatır gibi yapmanın" kim tarafından, ne zaman gerçekleştirileceğidir. Bir yanda, içeride bir yıldan daha kısa bir süre önce büyük bir "oy desteği" almış, zaten sahip olduğu emperyalizm desteğini ise hiç kaybetmemiş bir iktidar, öbür yanda, onun hâlâ bitirici biçimde diş geçiremediği bir tuhaf karşı güç parçacıkları. Burada, "parçacıkları" sözcüğü, sadece bu gücün görünümü ile ilgilidir; yoksa, gücün şiddet derecesinin hiç de bu sözcüğün ima ettiği kadar düşük olmadığı eklenmeli ve böyle bir anlatımın sadece o nesnel görünümden değil, biraz önce andığımız yazıya bir kez daha atıfta bulunursak, şuradan ileri geldiği belirtilmelidir: AkP Türkiye kapitalizminin bu cumhuriyetin kurucu ilkeleri ya da kurallarıyla devamının çok zor değil, imkânsız olduğunu, pek de akıllı ve hünerli biçimde olmasa bile dobralığı şaşırtıcı sayılamayacak bir tarzda artarak dile getirirken, onun karşısında olduklarını ileri sürenler, hâlâ bu gerçeğin farkında görünmemektedirler.

Otuz dokuz yıl önceki bir gerginlikten yola çıkarak yazıya başladığımıza göre, oraya bir gönderme daha yapmanın fazla bulunmayacağını umabiliriz: Bir konuşmasında "Tanrı'yı da insan yaratmıştır" türünden bir söz ettiği için gericilerin dinsiz ilan ettiği o Yargıtay başkanı, 1967 sonbaharındaki adli yıl açılış konuşmasında, Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı bir  yarışmadaki yazısı yüzünden komünizm propagandası yapma suçuyla 7.5 yıl hapse mahkum edilen, bizim de üniversitedeki bir sınıf arkadaşımızın babası olan, Şadi Alkılıç'ın suçunun propaganda mı yoksa sadece övme mi olduğu yolundaki yerel mahkeme ile Yargıtay arasındaki tartışmayı o yılın önemli bir konusu olarak aktarıyor ve aşırı sağ ile aşırı solun cumhuriyet açısından yarattığı tehlikeye değinmeyi de ihmal etmiyordu.

Bu hatırlatmayla, 1923 devrimi ile kurulan cumhuriyetin naif savunucularının aymazlıklarının çok eski olduğunu da ima etmiş oluyorsam, olsun varsın. Bir kenarda dursun.

Ama yazıyı böyle bitirmek gibi bir niyetimin kesinlikle olmadığını da hemen eklemeliyim. Benim asıl aklımı kurcalayan şudur: "Biz" ne yapacağız? Ne yapmayı tasarlıyoruz ve niyetimiz, gücümüz, hazırlığımız ne yapmaya yetecek?

Bu kadarı yeterli bir bitiriş olmuyor. İki hususta biraz daha açıklığa ihtiyaç var görünüyor.

Biri, yapmayı tasarladığımızla ilgili. Devrimi nasıl tasarlıyoruz? Bu büyülü olmayı çoktan hak etmiş sözcüğü bir yana bırakıp çok kuru, ama daha açık seçik sözcüğü kullanarak soracak olursak, iktidarı nasıl alacağız? Bunu nasıl somutlaştırabiliyoruz? Önce aklımızda elbette; sonra, yapıp ettiklerimizde...

Öbürü ise "biz" kimiz? Tırnak içine alarak yazdığımıza göre, sözcüğün ilk anlamından farklı bir çağrışım amaçlanıyor. Buradaki biz, devrimi, büyüsünü kirletici, bozucu, lanet bir "şey" olarak belletilmiş iktidarın gerçekliğinde yaşamayı kafasına koymuş ve başka türlüsünün mümkün olmadığını kavramış olanları anlatmaktadır. Bu tanıma girenler azdır, çoktur, neler yapmaktadır, orası ayrı...

    

yazici   mail