www.soL.org.tr
Gölgede kalan...
Orhan Aydın 5 Şubat 2008, Salı

Ülke karmakarışık. Nerede ise her kafadan bir ses çıkıyor.

Parlamentodan taşan siyaset, mahalle kahvesi ağzı ile yapılıyor.   

Meclis kulislerinde, açılışlarda, meydanlarda hep  aynı kirli ses.

Halk seyirci. Hem de ülkede oynanan tüm oyunlara seyirci. Ancak nasıl bir seyirse bu, reaksiyon sıfır. Öyle, milletçe ağzımızı açmışız hayran hayran izliyoruz adamları.

Garip memleket.

İşçilerle konuşun şaşırırsınız, nerede ise küfürbaz olmuşlar. Durumdan memnun olan tek kişi yok.

Köylülerin hali perişan. Bırakın üretip satmayı, kendileri için bile üretemez durumdalar.

Memurlar, her gün avaz avaz bağırıyorlar.

Emekliler derseniz, en zor durumda olanlar onlar.

Esnaf, kendi değimleri ile; "kan ağlıyoruz, siftah etmeden dükkan kapatanlarımız var" diyor.

Gençlik, hem ekonomik hem siyasal baskının tam odağında duruyor.

Tuhaftır, sermaye çevreleri bile her fırsatta memnuniyetsizliklerini ifade ediyorlar.

Bu ülkede AKP'den memnun olan hiç kimse yok gibi görüyor.

Elbette İslamcı holdingler, cemaat vakıflarına bağlı  işletmeler, özelleştirmecilik peşinde koşan liberaller, dönek solcular, kentsel dönüşüm talanını üleşenler durumlarından memnun.

Bir de TV kanalları ve yapımcı firmalar zil takıp oynuyorlar.

Nasıl oluyorsa oluyor, ülke dibe vurdukça halk yalan bağımlısı haline dönüşüyor ve televizyon izleyicisi çoğalıyor.

Kızmamak gerek, adamların suçu yok, bağımlıya hizmet kutsaldır.!

Açıyor vatandaş ağzını, hep aynı pozisyonda sabah akşam TV izliyor.

TV dediğim, hırsızlama senaryolarla bezeli, hırsızlama yaşanan sanal bir hayat!

Tam AKP krallığına göre.

Gerçek yaşamın izini süren tek öykü yok. Tümü kurmaca. Haber bültenleri bile.

Yaşanmış hayatlara  saygısız, toplumsal değerlere düşman ve yanıltıcı.

Yakın tarihi bile tersine çevirmek için, yarış halinde bir gayretkeşliktir gidiyor.  Hem ulusal, hem dünya edebiyatının önemli yapıtlarından aşırılan öyküler, yeşil yalanları örtmeye yetmiyor.

Bu günlerde türbanla yatıp türbanla kalkıyoruz.

Nasıl bağlanacak bu bez parçası, "çene altından mı, çene üstünden mi" meselesi ile ilgili demeç veren siyasiler var.

Utanma arlanma kalmayınca, aldığı vekil maaşını hak ettiğini göstermenin yolu bu olsa gerek.

Tartışma uzayınca, "bağlama meselesi" yasa maddesi haline getirildi. 2008 yılında  bu ülkede, türbanın nasıl bağlanacağı yasalaştırıldı ve önümüzdeki günlerde oylanacak.

Halk bu durumu da canlı yayınlarla seyredecek. Ağzı açık, öyle seyredecek.

Üstte türban tartışması ile kıyametler kopartılırken, alta komisyonlar sosyal güvenlik yasasını meclise sunacak hale getirdiler.

Yasanın tamamı anti demokratik, tamamı hak budayıcı, tamamı IMF direktifi.  Şu kadarını belirtmek bile yeterli. Meclise sunulacak yasa önermesinin tamamı var olan haklardan onlarca defa, daha geri dayatmalar içeriyor.

AKP yalanlarını katmerleştiriyor.

Emeklilik yaşı, hem kadın hem erkek için 65 yaş'a çekilecek.

Emeklilik pirimi 7.000 günden, 9.000 gün'e çıkarılacak.

Pirim ödemeyenlerin mal varlıklarına bile el konacak.

Tüm sağlık hizmetleri, herkes için paralı olacak.

Emekli maaşları yüzde 23 ile yüzde 33 düşecek.

Yetmiyormuş  gibi, aylık geliri 139,6 YTL'nin üstünde olan herkes, 73 YTL' sini genel sağlık  sigortası için geri ödeyecek.

Bu kara adamlar, ülkenin geleceği ile alay ediyorlar.

21. yüzyıldayız.

İstanbul da koskoca bir semtin orta yerinde, kaçak olduğu belgelenmiş havai fişek atölyesi, bir iş hanının içinden havaya uçuyor, insanlar katlediliyor, kentin valisi, belediye başkanı o binanın önünde yalan söyleme cesaretini gösteriyorlar. Halk seyrediyor.Ağzını açmış, bir TV dizisi izler gibi seyrediyor.

23 yurttaş, bu kent, bu ülke  kötü yönetildiği için ölüyor.

Vali istifa etmiyor, Belediye başkanı istifa etmiyor. Emniyet müdürü istifa etmiyor. Başbakan sorumlu arıyor!

Cenaze törenleri, arkası yarın öykülerine dönüştürülüyor. Halk seyrediyor.

Bir kez daha anlıyorum. Bu toplum bile isteye, kendi kendine karşı yabancılaştırıldı. İşte bu yüzden bu halk, katilleri ile birlikte yaşamaya alıştırıldı.

12 Mart ve 12 Eylül'ün alkış tutucularının  attığı kahkahalar daha da iğrenç. Faşizm, gözlerimizin içine baka baka dinci gericiliğin sırtını okşuyor.

Tören birlikte yapılıyor. Cumhuriyet yok edilmeye hazırlanıyor. Liberaller ve dönek solcular cep doldurmanın garantisi ile iştahlarını kabartıyorlar. İkinci Cumhuriyetçilerden alkış kıyamet. Birileri kıs kıs sırıtıyor.

İstanbul'da, 2010 hazırlıklarına hız veren 2010 ajans'ı kadrosuna  namlı isimler katıp yoluna devam ediyor. Ajans, Prof. Metin Sözen ile prof. İskender Pala beyleri "yürütücü yönetim kurulana" aldı. Nuri Çolakoğlu gibi başka bir "solcu" da  ajansın başında. Arkalarında tapu gibi Egemen Bağış ve  AKP var. Ajansın tüm çalışmaları, özel 2010 yasası ile güvence altına alındı.

Harcamalarda bile yargı yoluna başvurma kanalları tıkalı. Ajans, projeler ısmarlıyor, projeler topluyor, olmadı getirtiyor.

İstanbul sokaklarına bakın, sanat sevicileri ortalarda dolaşmaya başladılar bile.

Kentin dokusu kentsel dönüşümle değiştirilirken, içine "satılık sanat" süsleri doldurulmaya hazırlanıyor.

Alıcıları talancılar olan, "yeni sanat" kışkırtılıyor.

Ulusal  tadını yitirmiş, estetik kaygısı sıfır, toplumsal hiçbir değer taşımayan "bir tuhaf hoşluklar" dan söz ediliyor.

Avrupa burjuvazisi Türkiye'yi keşfe hazırlanıyor. Bunun için görücüye çıkılıyor.

Meselenin minare ve cami meselesi olmadığını herkes iyi anlamalı.

Ülke de, mehter marşı ritminde yeni bir AB aşkına ihtiyaç var!

İstanbul Belediyesi'nin Kültür A.Ş adlı şirketi, Şehir tiyatroları için yapılan ihaleyi kazandı!

Hem de 160.000YTL ile.

Böylelikle, "ihale ile insan alımı" gerçekleşmesi için, ilk adım başarı ile atıldı!

İkinci adım, eski solcu,  şimdilerde AKP'li Belediyenin şehir tiyatrosunun genel sanat yönetmeni Orhan Alkaya bey ile başkanın danışmanı Kenan Işık bey ve avenesi tarafından tek tek "köle seçimi yapılarak" gerçekleştirilecek.

Bu mal alır gibi insan alan, sanat tüccarlarının yürekleri titriyor mudur, bilmem ama, utanmazlığın böylesi TV ekranlarında bile yok.

Bütün bu siyahlık, ülkenin gölgede kalan yanıdır deyip umutlanıyorum.

[email protected]

yazici   mail
Yarım iş, artık tutmaz
Aydemir Güler
Gölgede kalan...
Orhan Aydın
Sermayenin türban oyunu
Özgür Müftüoğlu