www.soL.org.tr
ABD-Çin-Fransa (AB): ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’
23 Nisan 2008, Çarşamba

Uluslararası araştırmacılar, akademisyenler ve siyasetçiler Ogaden, Somali, Çad, Kenya, Sudan, Mısır ve Nijerya’da görülen son krizleri, Afrika petrolünün imtiyazlarını elde etme amaçlı Çin -Amerikan-Fransız rekabetinin ortaya çıkışına bağlıyor.

Bu gün gelinen noktada Akdeniz'de ekonomik ilişkiler bakımından AB'nin öncelikli bir yapılanması olduğu görülüyor. Bölgede demokrasinin ve ekonominin güçlenmesi AB açısından büyük önem taşıyor. Kuzey Afrika ülkeleri ile yapılacak ikili işbirliği anlaşmalarının o ülkelerin reform süreçlerinde ve iç ekonomik yapılarının gelişmesinde önemli katkıları olacak. Bu bağlamda, AB Kuzey Afrika ülkeleriyle komşuluk bağlarını uzun vadede güçlendirecek adımlar peşinde.

Kaldı ki ABD, Afrika’da hegemon bir güç durumunda değildir. Bu yüzden Avrupa devletleri, Afrika’da girişecekleri siyasi-askeri manevralarda hem daha kolay hareket edebileceklerinin hem de ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmek zorunda kalmayacaklarının hesabını yapmaktadır. Öte yandan Ortadoğu’nun aksine Afrika’daki kaynaklar ve çatışmalar, Avrupa ülkelerinin altından kalkabileceği ve daha sınırlı askeri güçlerle kontrol altına alınabilecek niteliktedir. Üstelik bu ülkelerin Afrika’daki eski sömürgeleriyle bağları tamamen kopmuş da değildir. Kısacası Fransa, Almanya ve İngiltere’nin hedefi; yeni oluşan dünya düzeninde hiç değilse Afrika’yı tamamen ABD’ye kaptırmamaktır.

En büyük ABD karşıtı: Fransa
Afrika’da, özellikle ABD’nin Irak politikalarına karşı çıkması nedeniyle Fransa’ya son beş yıldır daha sempatik bakılıyor. Avrupa’nın bir bütün olarak, küresel politikada ABD’nin alternatifi olması düşüncesinin en büyük savunucusu olan Fransa kıtadaki siyasi, askeri ve kültürel etkisini en verimli şekilde kullanmak konusunda da AB içindeki en iddialı ülkedir. Bu yüzden de gerek eski sömürgeleriyle gerekse diğer Afrika ülkeleriyle geçmişten gelen himayeci ilişkilerini geliştirmeye çalışmaktadır. Paris, bu amaçla 2003 yılında “Fransa-Afrika Zirvesi” adlı bir toplantı düzenleyerek biri hariç bütün Afrika liderlerini ülkesinde bir araya getirmişti. Tek kutuplu dünya söylemine karşı tavır takınılması gerektiğine vurgu yapan Fransa zirveye katılan bir çok ülkeyi büyük ölçüde ikna etmişti.
Fransa bunların dışında, Afrika stratejisinin askeri boyutunu da göz ardı etmemektedir. Bu bağlamda Fransız birlikleri 2003 yılında, önemli Fransız çıkarları bulunan Fildişi Sahilleri’ne askeri müdahalede bulunmuşlardır. Batı Afrika’daki bu ülkede halen 3000’den fazla Fransız askeri bulunmaktadır. Ayrıca Çad’da 1000 asker ve çok sayıda Mirage uçağı bulunan Fransa bölge ülkelerine ağırlığını her zaman hissettiriyor.

En büyük sömürücü güç: İngiltere
Tarihi açıdan Afrika’daki en büyük sömürgeci devlet olan İngiltere, halen Afrika’daki pek çok ülkeyle geçmişten gelen özel ilişkilerini sürdürmektedir. İngiliz askeri birimleri özellikle Sierra Leone, Gana ve Nijerya’da “Barış Gücü Eğitimi” adı altında oldukça etkili faaliyetler göstermektedir. Örneğin Mayıs 2000’de İngiliz birlikleri, Sierra Leone’ye, yaşanan çatışmaları gerekçe göstererek askeri müdahalede bulunmuştu. İngiltere’nin bu ülkede halen 4000 kadar askeri bulunmaktadır. Sierra Leone’deki zengin elmas kaynakları da halen İngiliz denetimindedir. Yanı sıra İngiliz donanmasına bağlı savaş gemileri Batı Afrika sahillerinde düzenli olarak devriye uçuşu yapmaktalar.

İkinci Irak savaşından sonra İngiltere, Afrika üzerinde tarihsel bir rekabet içinde olduğu Fransa’yla da ortak Avrupa stratejisi doğrultusunda anlaşmış ve yakınlaşmış görünüyor. Çeşitli Afrika ülkelerinin Fransız yetkililerle birlikte ziyaret edilmesi ve ortak toplantılar düzenlenmesi bu yakınlaşmanın en somut örnekleri. Hatta 2004’ün son çeyreğinde Sudan’daki karışıklıkları çözmek için yaklaşık 60 bin kişilik bir barış gücü oluşturulmasını planlayan Blair AB’nin ve özelikle Fransa, Almanya ve İngiltere’nin askeri misyonlara hazır olduğu izlenimini vermişti.

En masum ülke: Almanya
Almanya, sömürgecilik tarihinde, Afrika’daki belki de en masum ülke. Görece temiz bir sicile sahip. Günümüzde, sömürgeci ülkelerin yöntemlerinden farklı olarak Almanya’nın kıta genelinde bir çok şirketi faaliyet gösteriyor. Yüz binlerce insan bu şirketlerin işletmelerinde istihdam ediliyor. Fakat 1884’te Berlin Konferansı’nda Afrika, büyük ölçüde İngiltere ve Fransa arasında paylaşılırken, Almanya’nın payına sadece Kamerun ve Namibya düşmüştü. Bu sebeple Almanya, Afrika’nın 21. yüzyılda yeni bir paylaşımında tekrar geride kalmak istememekte. Öte yandan İkinci Savaş’tan bu yana ülke dışına askeri birlik gönderme konusunda önemli bir adım olan 1999 Kosova ve 2001 Afganistan operasyonları Almanya’nın  sınır ötesi etkinliklerini gözler önüne sermiştir.

En büyük müşteri: Çin
Araştırmalar Libya “dan başlayarak Çad , Nijerya ve Kongo’ya uzanan havzanın ABD’nin 2015 yılındaki enerji ihtiyacının dörtte birini temin edeceğini gösteriyor. Fakat daha şimdiden Çin ihtiyaç duyduğu enerjinin yüzde 32’sini Afrika kıtasından sağlıyor. Bu durum Pekin’in, Paris’inkine benzer biçimde Afrika’dan 48 devletin ve hükümetin başkanlarını ve başbakanlarını kapsayan bir zirveye ev sahipliği yapmasını açıklıyor. Çin Başbakanı Jiabao, 2007 sonu itibariyle ticaret hacminin 2010 yılında 100 milyar dolara ulaşacağı açıklamasını yaptı. Yani Çin ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin Afrika ile yaptığı bütün ticaret hacminden fazlasına şu an ulaşmış durumda. Afrika’da faaliyet gösteren Çin şirketlerinin sayısı 800’ü aştı. Bu eğilim Pekin’in Güney Sudan’da petrol geliştirme hakkını kendisine veren imtiyazlar elde etmesi sonrası başladı. Sudan, Angola ve Güney Afrika’dan sonra Çin’in Afrika’daki en büyük üçüncü ticari ortağı olarak görülüyor. Üstelik Sudan petrolünün yüzde 40’ını Çin’e satıyor. Bu ortaklık sadece enerji ve petrol aramayla sınırlı olmayıp ilaç ve tekstil fabrikaları yanı sıra baraj, köprü ve yol inşaatları, maden ve elektrik alanlarında da yaşanmakta.

E
n büyük birader: ABD ve 11 Eylül sonrası süreç
Bütün bunlara rağmen bölgedeki askeri hâkimiyet, Ortadoğu'da olduğu gibi daha çok ABD'ye ait. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD­-Cezayir ilişkilerinde bir yakınlaşma dönemi başladı. Ekonomi, askeri ve terörizmle mücadele alanlarında bu iki ülke arasında işbirliği her geçen gün gelişmekte. Cezayir Mağrip’te ABD'nin en önemli ortağı haline gelirken dört yıl önce Fas ile serbest ticaret anlaşması imzalayarak da bölge üzerindeki gölgesini sürdürdü.

ABD Dışişleri Afrika masasından sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Walter Kansteiner’a göre “Afrika petrolü, ABD için ulusal nitelikte bir stratejik çıkara dönüşmüştü.” Aynı konularda benzer açıklamalarda bulunan bir başka önemli isimde Kaliforniya eyaleti Cumhuriyetçi senatörlerinden Ed Royce’tu. “Afrika petrolü 11 Eylül’den sonra ulusal güvenlik için bir öncelik sayılmalı” diyordu.

Bu stratejinin ilk ayağı olarak ABD, Kongo’da Fransa tarafından desteklenen iktidarın bir darbeyle devrilmesini temin etmiştir. Ancak 11 Eylül olayları ABD dış politikasını, uzun süredir teorik hazırlığını yapmakta olduğu sürece yönlendirdiğinde, dış politikada önce Afganistan operasyonuyla Orta Asya’ya, daha sonra ise Irak savaşıyla Orta Doğu’ya konsantre olmuştu. Afrika’ya dair son beş yılda en somut faaliyeti Doğu Afrika’da El Kaide’ye karşı operasyonlar düzenlenmesi oldu. 2003 yılında Liberya’da tırmanan gerginliğin, bütün Batı Afrika’da Amerikan petrol çıkarlarını tehdit etmesi üzerine bu ülkeye 1500 kişilik bir askeri birlik gönderilmiş, hemen ertesinde ise Başkan Bush’un Afrika ziyareti gerçekleşmiştir. Ancak yine de ABD’nin, Irak’ta ve Orta Doğu’da istikrar sağlanmadan, Afrika’da geniş çaplı bir askeri-siyasi operasyon yapması zor görünüyor. Bu nedenle ABD, Kongo üzerinden indirek bir savaş stratejisi uygulamaktadır. İndirek savaşın temel öğesi de Nijerya’dır. Nijerya’ya önemli ekonomik ve askeri yardımlarda bulunan ABD, bu ülkede bugüne kadar piyade tugayı büyüklüğünde bir askeri birliğin eğitimini de üstlenmiş durumda.

Cezayir, Nijerya, Sao Tome ve Principe, Kongo başta olmak üzere ve bazı Afrika ülkelerinde ekonomik, askeri ve siyasi ilişkileri bulunan ABD’nin yeni hamleler planladığı biliniyor...

Bush yönetiminin giderayak Batı Afrika ülkeleriyle askeri üsler kurmak dahil askeri işbirliğini artırma niyetleri artık açıkça dile getirilen bir plan. Batı Afrika’da iki adadan oluşan bir ülke olan Sao Tome ve Principe’ye, ABD’nin bir donanma üssü kurmak için çalışmalara başladığı biliniyor. Sao Tome Devlet Başkanı Fradique de Menezes, ülkede bir Amerikan üssü kurulması konusunda Washington ile anlaşmaya vardıklarını açıkladı. Menezes, üssün uçak gemileri ve bölgede devriye görevi yapan gemiler için barınak sağlayacağını belirtti.

Batı Afrika’nın, yaklaşık 240 km açıklarında yer alan, Kıta’nın en aktif petrol arama bölgelerinden Sao Tome ve Principe, nüfusu yaklaşık 100 bin olan, dünyanın en fakir ülkelerinden biri.

Basra Körfezi’nin, ABD’nin petrol ithal ettiği bir numaralı bölge olarak kalacak olmasına karşın, yeni Afrika petrolü sayesinde ABD, ilişkilerinin gerilediği Suudi Arabistan gibi ülkelerle bağlarını gevşetme çabasında. Petrol sanayisinin önde gelen danışmanlık şirketlerinden Petroleum Financing’in başkanı Robin West; “kaynakların güvencede olması için, çeşitli yerlerden temin edilmesi esastır.” diyor. Henüz Ortadoğu’dakine benzer biçimde çatışmaların yaşanmıyor oluşu ve okyanusa çıkışların görece kolay olması, yakın ve orta vadede, Batı Afrika’nın uluslararası pazarlar için Rusya’dan daha önemli petrol kaynağı olacağını gösteriyor.

2003 yılında Bush’un önemli duraklarından biri olan Nijerya, ABD’ye en çok petrol ihraç eden ülkelerin beşincisidir. ABD Enerji Bakanı Spencer Abraham’ın “enerji güvenliğimiz açısından Afrika, giderek daha önemli rol oynamaktadır” derken kastettiği bu olmalıdır.

Öte yandan OPEC üyesi tek Sahra Altı ülkesi Nijerya olduğundan, Afrika’nın yeni petrol üretimi “kartel” kotaları tarafından sınırlanmayacak. Gabon, 1995’te OPEC’ten ayrıldı, Nijerya ayrılmayı planlıyor. Bu da örgütün pazar hakimiyetini sarsacağı anlamına gelmektedir. Petroleum Finance’in yöneticilerinden Roger Diwan’a göre “OPEC’in pazar hakimiyetini azaltmak, ABD yönetiminin uzun vadeli stratejisidir. Bunu yapmanın bir yolu da, belli ülkeleri örgütün yörüngesinden çıkarmaktır.”

ABD, Ortadoğu’da petrolünden ve jeo-stratejik konumundan yararlandığı bağlaşıklarını kızdırmamak için, Afrika’ya olan ilgisini açıkça ortaya koymuyor. Fakat gerekli her türlü yatırımı olabildiğince çabuk ve dünya kamuoyundan gizlice yapıyor.

Sonuç olarak söylenecek pek fazla bir şey kalmıyor geriye. Ülkelerin petrolle birlikte artan iç gerilimleri, birbirleriyle olan sürtüşmeleri üçüncü bir Ortadoğu’nun habercisi gibi. Üstelik dünya üzerinde en büyük insanlık ayıbının, açlığın, yaşandığı kıtada. Tanrılar gerçekten çıldırmış olmalı.

yazici   mail