www.soL.org.tr
Cargill sürecine bir bakış
Gökhan Günaydın 21 Mart 2007, Çarşamba

Türkiye'nin kırsal alanında, sermayenin doğal kaynaklar ve köylü yaşamı üzerine olan saldırıları giderek hız kazanıyor. Bu kapsamda Cargill şirketi tarafından Türkiye'de sahnelenen oyun, örnek olay olarak kullanabilecek varsıllıkta bir içeriğe sahip.

Tarım/gıda alanında her zaman ABD'nin ilk beşi, dünyanın ilk onu arasında bulunan Cargill, Iowa Eyaletinde 1865 yılında kurulmuş bir şirket. Halen dünyanın 61 ülkesinde faaliyet gösteriyor, 60 milyar doları aşan yıllık ciroya sahip. Bu büyüklüğüne karşın borsada işlem görmeyen bir aile şirketi olan Cargill ile ilgili veriler, çoğunlukla "estimated" (tahmin edilmektedir) notu ile yayımlanmaktadır.

Ülke kamuoyu Cargill'in ABD siyasetindeki gücü ve etkisini, ABD Başkanı Bush'un Türkiye Başbakanı Erdoğan'dan Cargill'in sorunlarının çözümü için "ricacı" olması ile anladı.

Cargill'in "sorunlarını" anlayabilmek için, Türkiye'deki faaliyetlerine biraz daha yakından bakmak gerekiyor.

Cargill, Türkiye'de gıda, finans, hububat ve yağlı tohum ticareti ile çelik ticaretinde faaliyet gösteriyor. Türkiye'deki tarihi 1960'lı yıllara uzanan Cargill 1992 yılında İstanbul'da merkez ofisini açtı. 1995 yılında Adapazarı'nda Fındık İşleme Tesisleri kuruldu. 1997 yılında demir-çelik ticaretine başladı. 1999 yılında Rota Denizcilik ve Ticaret A.Ş. ile Yarımca'da tahıl ambarı ve liman tesisleri kurularak çalışma alanını genişletti. 1999'da Orhangazi'deki mısır işleme tesisleri üretime geçti. 2002 yılında dünya genelinde Cerestar firmasını satın aldı. Bu çerçevede, Türkiye'de de Cerestar'a ait olan Pendik Nişasta Sanayi hisselerinin yüzde 50'sinin Cargill'e geçmesiyle, Ülker Grubu ile eşit hisseli ortaklık oluştu.

Bu faaliyetler içinde "sorunlu" olanlar, nişasta bazlı şeker üretimi kotası ve tarım arazisi üzerine kurulan Orhangazi'deki fabrikanın durumu. İkincisine odaklanırsak durum şöyle; Cargill, kendi deyişiyle, "2 yıl süren yer seçimi araştırmaları" sonucunda, Bursa ili, Orhangazi Ovası'nda 195 bin metrekare birinci sınıf tarım arazisini "en uygun yer" olarak belirlemiştir.

Buna karşın, sözü edilen bölgenin birinci sınıf tarım arazisi oluşu, Bursa 2020 Yılı 1/1000 Ölçekli Mevzi İmar Planı'nda İznik - Orhangazi Planlama Bölgesi sınırları içinde ve bu sınırlar içinde geçerli olan İznik Gölü Çevre Düzeni İmar Planı'nda Tarımsal Niteliği Korunacak Alan - Sulama Alanı ve Uzun Mesafeli Koruma Alanı'nda kalışı, Orhangazi Ova'sında sanayi tesisi yapmak için daha önce başvurmuş olan 6 firmanın istemlerinin reddedilmiş olması, anılan tesise izin verilmesi durumunda tarımsal dokunun tahrip edileceği, tesisin 90 bin nüfuslu bir kentin su gereksinimi olan 3.500 ton yer altı suyunu bir günde kullanarak kapalı havzanın su dengesini bozacağı ve yöredeki 100 bin zeytin ağacının suyunu keseceği, zeytin ağırlıklı bir coğrafyada mısır işleyen bir tesisin kurulmasının yanlışlığı ve açığın ithal mısır ile kapatılacağı, ayrıca tesisin 7726 hektarlık ilk aşaması tamamlanmış, 7393 hektarlık ikinci aşaması yatırımları sürmekte olan ve 1997 fiyatlarıyla 4.2 trilyon TL olan yatırım bedelinin yüzde 10'unun gerçekleştirildiği İznik - Orhangazi sulama projesinin tam ortasında kalması, İznik gölünü kirleteceği, SİT alanı içinde yer alan Medet ve Karsak dereleri ile ilgili olarak Koruma Kurulu'ndan izin alınmadığı gerekçeleriyle, Bursa kamuoyunda güçlü bir tepki oluşmuştur.

Bursa Büyükşehir Belediyesi, tesisin, boş alanları bulunan Organize Sanayi Bölgesi içinde yapılmasını önermiştir. Bu öneriye ve gösterilen diğer alternatif alanlara sıcak bakmayan Cargill, hükümet bazında yaptığı lobi faaliyetleri sonucu, nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan ilk plan değişikliği iznini Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu'nun, 9.12.1997 günlü kararı ile almıştır. Hemen arkasından Bursa Valiliği, 17.6.1998 tarihinde, nişasta fabrikasının yapımı için yapı ruhsatı vermiştir. Çevre Bakanlığı da 23.6.1997 tarihinde, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliği'nde değişiklik yaparak, tarımsal sanayi kuruluşları için ÇED Raporu hazırlanması zorunluluğunu kaldırmıştır.

Cargill o dönemde şunu söylemektedir; "Biz fabrikanın kurulacağı alan için 2 yıl çalışma yaptık ve projemiz Ankara'dan destek aldı. Artık bize düşen iş fabrikanın 22 ay içinde yapılmasıdır. Şeriatın kestiği parmak acımaz". Cargill'in şeriat ve kesilen parmaktan ne anladığı, izleyen dönemde net olarak anlaşılacaktır.

Cargill, tarım arazisi üzerine kurduğu ve işlettiği nişasta fabrikası nedeniyle, bugüne dek 4 ayrı dava ile karşı karşıya geldi. Türkiye siyasetinin önemli şahsiyetleri, bu sürece değişik kimliklerle müdahale ettiler. Partiler değişti, siyasetçinin tavrı değişmedi. Bu durum, Türkiye'de siyasetin kime hizmet ettiğini açıkça ortaya koyuyordu. Bazı örnekler şöyle;

Başbakanlık ve Bursa Valiliği aleyhine, Bursa'daki meslek ODA'ları ile Bursa milletvekilleri, sivil toplum örgütleri temsilcileri ve bazı yurttaşlar tarafından, 1998 yılında, Bursa 2. İdare Mahkemesi nezdinde açılan dava sürerken, "Tarım Alanlarının Korunması ve Amacı Dışında Kullanılmasına Dair Yönetmelik", yürütücüsü olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından (Dönemin Tarım Bakanı ANAP'lı Mustafa Taşar) 25.8.1998 tarihinde Devlet Bakanlığı'na devredildi ve bir gün sonra, 26 Ağustos 1998 tarihinde, adeta Cargill yatırımını tarif eden ve ona muafiyet sağlayan Yönetmelik değişikliği Resmi Gazete'de yayımlandı. (Dönemin Devlet Bakanı DSP'li Mustafa Yılmaz, daha sonra, "tek başıma karar verseydim çok düşünürdüm, vicdanen çok rahatım diyemem" demiştir.) Süreç içinde, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (Bakan ANAP'lı Yaşar Topçu), koruma altındaki bu alanın sanayi amaçlı nişasta fabrikası alanına dönüştürülmesi için 1/25000 ölçekli planda değişiklik yapmıştır. Şeker Yasası uyarınca kurulan ve kota üzeri üretim yapan firmalara trilyonlar tutarında ceza kesen Şeker Kurumu, 2004 yılı sonunda bir gece ansızın kapatılıvermiş, Kurul'un ilişkili olduğu AKP'li Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN, "kapatılma kararını ben de Resmi Gazete'den öğrendim" diyebilmiştir. Nihayet Cargill yararına somut düzenleme yaptığı için 5578 sayılı Yasa'nın yürütmesini durduran Anayasa Mahkemesi kararına karşılık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cargill CEO'su aynı açıklamayı yapmışlardır: "Bu karar kabul edilemez, Türkiye'de yargı yasamaya meydan okuyor..."

Özetle, Bursa İdare Mahkemeleri ve Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu kararları ile hukuka aykırılığı saptanan Cargill'i, sayılan aktörlerin çabaları da kurtarmaya yetmemiş; iş özel yasa çıkarılmaya kadar vardırılmış, onun da Anayasa Mahkemesi'nden döneceği belli olunca Başbakan ve Cargill CEO'su birlikte sinirlenmişlerdir!

Sadece bu Yasa sürecine ilişkin olmak kaydıyla, kısa süreli bir geriye gidelim. 5403 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası", 3 Temmuz 2005 tarihinde TBMM'de kabul edilmiştir. Yasa ile Cargill şirketi de içinde olmak üzere, 11.10.2004 tarihinden önce tarım arazilerini izin almadan amaç dışı kullananlara, Yasa'nın yayımlandığı tarihten itibaren 6 ay içinde başvurmaları ve metrekareye 5 YTL ödemeleri koşuluyla af getirilmiştir. Hukuku çiğnemesinin bedeli 5 YTL/m2 olarak saptanan Cargill, aceleci olmamış ve sükunetle 5 Temmuz 2005'i beklemiştir.

Bu bağlamda, Yasa'nın TBMM'den geçtiği tarihten iki gün sonra, 5 Temmuz 2005 tarihinde, Cargill'in amaç dışı kullandığı araziyi Özel Endüstri Bölgesi ilan eden 2005/8944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çıkartılmıştır. Böylece Cargill, betonlaştırdığı tarım arazisini kullanmaya devam etmek için ödemesi gereken af bedelinden de kurtulmuştur.

3 Temmuz 2005'te TBMM'den geçen 5403 sayılı Yasa, 19 Temmuz günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, Yasa'nın öngördüğü 6 aylık bekleme süresi de 19 Ocak 2006 günü dolmuştur.

Buna karşın, yukarıda sözü edilen Bakanlar Kurulu Kararı‘nın iptali için açılan dava sonucunda; "kurulduğu dönemde geçerli olan imar planları ifadesinin idari yargı yerince hukuka aykırılığı saptanarak iptal edilmiş planları kapsamadığı, geçerli sayılan planların hukuka uygun planlar olmadığı ve esasen hukuka aykırılığı belirlenmiş imar planlarının geçerli sayılması yolunda yargı kararlarını etkisiz kılacak yasal düzenlemelerin de yapılamayacağı" gerekçeleriyle, Danıştay 10. Dairesi tarafından 8.2.2006 tarihinde Cargill Firmasının yatırım yapmasına olanak sağlayan Bakanlar Kurulu Kararının yürütülmesinin durdurulması kararı verilmiştir. Cargill yürütmenin durdurulması kararı sonrasının iptal ile sonuçlanacağını anladığında, 19 Ocak 2006 tarihinin üzerinden yaklaşık 20 gün geçmiş ve Cargill Şirketi af başvurusunun zamanını kaçırmıştır.

Şimdi, Cargill için yeni bir süre gerekmektedir. Bu sefer görev, Bursa milletvekili AKP'li Atlan Karapaşaoğlu'na düşmüştür. Danıştay'ın yürütmenin durdurulması kararından 14 gün sonra, 22/02/2006 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulan ve TBMM Tarım Komisyonu'nda genişletilerek kabul edilen teklif ile Cargill'in yararlanabileceği af süresinin uzatılması önerilmiştir.

Oysa aynı Milletvekili, TBMM'nin 9 Şubat 1999 tarihli 51. Birleşimde yaptığı konuşmada, Cargill inşaatının devam ettiğini belirterek, "...fabrika yapılmakta, sanki, hukukî mercilerden, bu firmaya, siz merak etmeyen, siz yatırımınızı yapın, biz bu işleri düzeltiriz dercesine, büyük bir cesaretle yatırımlar yapılmaya devam edilmektedir... Bakınız, ülkemizde birtakım değerler, artık, yozlaşmaya başlamıştır; hukuka saygı kalmamıştır, çevreye saygı kalmamıştır, topluma saygı kalmamıştır. Evet, ülkemizin yatırıma ihtiyacı vardır, yatırımlar yapılmalıdır; ama, çevre tahrip edilmeden, insanların özgürlüklerine set vurulmadan bu yatırımlar yapılmalıdır" ifadelerini kullanmıştı.

Ardından devir değişmiş, iktidar partisi milletvekili olan Karapaşaoğlu muhalefetteyken söylediklerinin tam tersini savunmuş, Cargill için af süresinin uzatılmasını teklif etmiştir. Bununla da kalmamış, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda, meslek odası başkanlarına "sataşma" cüretini de ortaya koymuştur.

Nisan ayında harekete geçen Başbakanlık tarafından, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na gönderilen B.02.0.HUK.641.02S-2005-1666/3020 sayılı Nisan 2006 tarihli yazıda ise, Cargill firması yetkilileri ile Başbakanlık - Bakanlık Müsteşarlarının yaptığı toplantıda alınan kararlara atıf yapılarak; "Toprak Kurullarıyla ilgili maddede tanımlanan yetkinin tarım ürünü işleyen sanayiler için kullanılmaması, konuya duyarlı sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarının engellenmesi ve izinsiz yatırımlar için getirilen af süresinin uzatılması" Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na talimatlanmıştır.

Bir Hukuk ülkesinde Hükümet devirecek bu skandalı Türkiye kamuoyu her zamanki "kanıksamışlığı" ile karşılamıştır. Ancak düğmeye basıldığının da herkes farkındadır.

Cargill'in üzerinde bulunduğu tarım arazisini Özel Endüstri Bölgesi ilan eden Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durduran Danıştay 10. Dairesi'ne karşı, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'na yapılan itirazın da reddedilmesinin ardından, yargı kararları uygulanarak, 20 Ekim 2006 tarihinde Cargill tesisleri kapatılmıştır.

Kapatılma kararından bir ay sonra, 23 Kasım 2006 tarihinde, Cargill şirketine af getiren 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun TBMM'de kabul edilmiştir.

Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin, kapatma kararına karşı verdiği yürütmeyi durdurma kararının ardından, Cargill şirketi (kapatıldıktan 47 gün sonra) 7 Aralık 2006'da yeniden faaliyete geçmiştir. Aynı gün, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un, Cargill'e af getiren maddesini Anayasa'ya aykırı bularak, düzenlemeyi bir kez daha görüşülmesi için TBMM'ye iade etmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı'nın gerekçeleri dikkate alınmamış, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda meslek odaları ve sivil toplum örgütlerine söz hakkı verilmemiş ve Kanun, Anayasa'ya aykırılıklarına karşın 31.01.2007 tarihinde TBMM'de aynen kabul edilmiştir.

Bunun üzerine, Yasa onaylanarak Resmi Gazete'de yayımlanmış, ancak Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmüştür. Mahkeme, kısa süre içinde verdiği yürütmenin durdurulması kararı ile 5557 sayılı Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığına ve yürütülmesinin telafisi olanaksız zararlar doğuracağına ilişkin görüşünü karara geçirmiştir.

1999 yılından bu yana süren mücadele, şu an için yukarıda özetlenen noktadadır. Şeker yasası ile başta Cargill Orhangazi fabrikası ile Cargill - Ülker ortaklığı olan Pendik Fabrikası yanında toplam beş fabrika için yüzde 10 nişasta bazlı şeker kotası tanınması, bu kotanın her yıl bakanlar Kurulu kararı ile yüzde 50 artırılması, genetiği değiştirilmiş ithal mısırdan elde edilen mısır şurubunun Türkiye'nin sanayi şekeri gereksiniminin önemli bir bölümünü karşılar hale gelmesi, buna karşılık her yıl daraltılan pancar ekim alanları ile üretici köylünün yoksulluğunun derinleşmesi zincirin diğer halkalarını oluşturmaktadır.

Kısacası kaybeden şeker sanayi, 30 bin işçi ve 5 milyon köylü ve tüketici olurken; kazanan mısır ithalatçıları, mısır işleyen Cargill ve ortakları, nişasta bazlı şekeri yerli - yabancı kolalarda kullananlar, onları dağıtanlar olmaktadır.

Tahterevallinin tarafları bu kadar açık ise, bu oyun bozulmalıdır!
yazici   mail