www.soL.org.tr
Seçim yılının abartılı dengeleri
İzzettin Önder 21 Nisan 2007, Cumartesi

Geçenlerde Devlet Bakanı Babacan basına verdiği demeçte makro göstergeler üzerinde durdu ve elde edilen sonuçları büyük bir başarı olarak topluma yansıttı. AKP iktidarı iki önemli şansı kullanmıştır. Bir defa, bu dönemde dünya finans piyasalarında büyük bir bolluk yaşanmış ve bir-iki hafif çalkantı dışında piyasalarda şiddetli dalgalanma görülmemiştir. Kaldı ki, sözü edilen ufak dalgalanmalar esnasında Türkiye en büyük zararı gören ekonomiler arasında yer almıştır. İkinci olarak da, 2001 yılında yaşanmış olan derin krizi ve ekonominin yüzde 9,5 dolayında çöküşü izleyen dönemde, teorik bilgi ve istatistiksel bulguların da doğruladığı üzere, ekonomi beklenen yükselişine geçmiştir.

2001 yılında Cumhuriyet döneminin en derin krizini yaşamış ve yüzde 9,5 oranında küçülmüş olan ekonomi, 2002 yılından başlayarak, 2004 yılındaki olağanüstü büyümeyi bir tarafa bırakırsak, yıllık ortalama yüzde 5 dolayında büyüme gerçekleştirmiştir. 2004 yılını da alacak olursak, yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 6,7 değerine yükselir. Daha gerçekçi bir değere ulaşabilmek amacıyla, 2001 yılını da sisteme ilâve edip, 2001 – 2006 döneminin yıllık ortalama büyüme hızını alırsak, sadece yüzde 3,4 oranına ulaşırız, ki bu oran, Türkiye için potansiyel büyüme oranı olarak kabul edilebilecek yüzde 5’in çok altındadır

Dolar cinsinden verilen milli gelir değerlerinde ise, doların aşırı baskılı tutulması, yıllar itibariyle farklı oranlarda şişirilmiş milli gelir değerlerinin oluşumuna neden olmuştur. Merkez Bankası “örtülü kur çıpası” politikası uygulayarak, ekonominin üretici kapasitesini tahrip edercesine dövizi baskılarken, yapay olarak enflâsyonun düşük, mili gelir artışının ise yüksek gösterilmesine olanak sağlamıştır. Bu oyunun baş aktörü, sıkça söylendiği ve artık herkesçe bilindiği üzere, 1980’lerin sonlarında başlayan ve ilâç bağımlılığı biçiminde uygulanan, “yüksek faiz-baskılı kur” rejimidir.

Borçlar konusunda da halkımıza gerçek dışı bilgi verilmektedir. Resmî veriler dahî, 2001 – 2006 yılları arasında toplam borçların 178 milyar YTL’den 345 YTL düzeyine yükselmiş olduğunu göstermektedir. Resmî verilerde borçların millî gelire oranı ise, 2001 yılı için yüzde 101, 2005 yılı için ise yüzde 68 olarak verilmektedir. Milli geliri daha gerçekçi dolar kurundan değerlemeye tabi tutarak 2006 yılı için (dış borç/millî gelir) oranını hesapladığımızda, resmî veri olan yüzde 18 oranı yerine, yüzde 24 oranını buluruz, ki bu oran 2001 yılı için verilmiş olan yüzde 32 oranının bir miktar altındadır.

Maliye Bakanı da Ocak-Mart 2007 bütçe uygulama sonuçlarını abartarak anlatmış. Oysa, bilindiği gibi, Mart ayı vergi tahsil ayıdır. Mart ayındaki tahsilat sadece Mart ayına mahsus değildir. Ocak-Mart dönemi, bütçe harcamalarının yaklaşık 1/4’ünü, bütçe gelirlerinin ise 1/3’ünü kapsadığından, sağlıklı analize elverişli bir dönem değildir. Bununla beraber, bir yandan Telekom’dan gelen büyük ödemenin (devamlılığı olmayan gelir!) dikkate alınmaması doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, gelirler hanesinde, dahilde ve ithalde alınan katma değer vergisinin gelir vergisini aşması, tek başına Özel Tüketim Vergisi’nin ise hemen hemen Gelir ve Kurumlar Vergileri toplamına eşit olması da tam bir patolojidir. Aynı dönem giderlerine baktığımızda, 16 milyar YTL’ye varan faiz ödemelerine karşın personel ödemeleri sadece 11 milyar YTL, sermaye giderleri ise sadece 1,3 milyar YTL dolayındadır. Her şeyin baskılandığı ve faizin ödendiği, böylece fazla veren bütçeyi ancak küreselleşmeci ve özelleştirme düşkünü bir siyasetçi övgü vesilesi yapabilir.

Görülüyor ki, ekonomik gidiş, dış ve iç spekülâtörler açısından olumludur; zira, dünya faiz haddi yüzde 3 – 5’lerde seyrederken, Türkiye bir yandan siyasal bağımsızlığını yitirirken, diğer yandan da finans parazitlerine yüzde 10’un üzerinde faiz geliri sağlamaktadır. Öte yandan, üretimden montaja yönelmiş Türkiye’de, yükselen görüntü veren millî gelir değerleri ve baskılanan enflâsyon karşısında, yükselen işsizlik ve carî açık, ekonominin ve halkımızın geleceğini ipotek altına alan çok ciddî tehlikelerdir.

yazici   mail