www.soL.org.tr
Banka mı ordunun ordu mu piyasanın?
21 Haziran 2007, Perşembe

Erdemir, Tüpraş özelleştirmeleri sırasında "yerlide kalsın" kampanyaları düzenleyenlerin, askere, "ulusal girişimci"ye bel bağlayanların Oyakbank satışı sonrasındaki tepkileri muhtelif. Ama en azından bir bölümünün hayal kırıklığı yaşadığı açık. Ülkenin geleceğini ısrarla piyasa çöplüğünde arayanlar daha çok hayal kırıklığı yaşar gibi görünüyor.

soL Yaklaşık iki yıl önce Tüpraş ve Erdemir özelleştirilirken Oyak ve bazı sermaye gruplarının başını çektiği, basın ve sendikalar başta olmak üzere bir dizi odağın da desteklediği "yerlide kalsın" kampanyaları düzenlenmişti. Değişik gerekçelerle bu büyük kuruluşların "yerli" ya da "milli" sermayede kalması gerektiği savunulmuş, iş "ortak milli girişim grubu" kurmaya kadar uzanmıştı. Bu çok "renkli" millici cephenin en öne çıkan figürü Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy oldu. 2005 Eylül'ünde Erdemir özelleştirmesi öncesinde, Oyak'ın 500 bayiini Antalya'da bir otelde toplayan Ulusoy, "Canla kurulmuş, başla devam etmiş stratejik kurumların özelleştirilmemesi gerekir. Şirketleri, bankaları satın alan yabancıların, yabancı devletle ilişkileri var. Yani bizim devletimiz satıyor, yabancı devletler alıyor. Bir Türk olarak bu beni üzüyor. Eğer özelleştirilecekse ve satılacaksa Türk firmaları almalı" demişti. Ulusoy'un bu konuşmasının ardından bayiler "Oyak Türk'tür, Türk kalacaktır" sloganı atmıştı. Oyakbank satışı üzerine Ulusoy'un bu performansını, dün büyük bir iştahla hatırlatan Hürriyet gazetesi, o gün de boş durmamış, bu coşkuya müdahale etmişti. Ulusoy fazla ileri gittiğini hızla kavrayıp, Ertuğrul Özkök'e "yanlış anlaşıldığını", yabancı sermayeye asla karşı olmadığını anlatan bir mektup yazmış, Özkök de bunu köşesinde yayınlamıştı.

Sürecin "coşku" cephesi, örneğin Erdemir'e bir "milli girişim grubu" ile dahil olan TOBB'un öncülüğündeki yerli sermaye grupları da ihale masasında Oyak'ın kazandığını öğrenince kendileri almış gibi sevinmişler, bu sevinci ya üzerimize kalsaydı, o kadar parayı nereden bulacaktık olarak yorumlayanlar da olmuştu, sonrasında yabancı dostlarıyla alışverişlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdi.

"Yerlide kalsın" diyenler içinde en soğukkanlı görünen isimler piyasanın akil adamları, Güngör Uras, Yiğit Bulut gibi, özelleştirme ya da yabancı sermaye üzerinde değil, bu kuruluşların stratejik önemi üzerinde durmayı tercih etmişti. Ama sermaye gruplarının ve hemen yanı başlarındaki akil adamların ne dedikleri ve nerede durdukları son derece karışık. Uras ve Bulut yerlide kalsın kampanyasının kendi cephelerinden en "samimi" destekçileri arasında yer alırken Oyak ile mahkemelik olmayı başardılar. Sermayeye akıl olmanın handikapı olsa gerek.

İlhan Selçuk: Akıl tutulması

Hiç kuşkusuz basında koçbaşı Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk oldu. Satış günleriyle sınırlı olmayan, özelleştirmeler sonrasındaki yargı süreçlerine müdahil olmaya varan bir "milli girişimci"nin yanında olma tercihi yapıldı.

Tüpraş özelleştirmesine durdurmak için işleyen yargı sürecinde, İlhan Selçuk'un yazıları aracılığıyla Cumhuriyet Gazetesi sürece müdahil olmuştu. Tartışma, İlhan Selçuk'un gazetedeki köşesinde yazdığı bir yazıyla önce Danıştay hakimlerine sonra davayı açan sendikacılara akıl vermesiyle başladı. Yazıda yer alan "bizde bu akıl varken Tüpraş ne devlette kalır ne de ulusal girişimcide!.. Petrol kurumunu da ya Araba veririz ya çoraba!.." ifadesi ile Tüpraş'ın ulusal sermayede kalması belirtilirken Tüpraş'ın sahibi Koç Holding'e ciddi bir destek sunuldu. Selçuk aynı yazısında sola da akıl vermeye kalkarak Tüpraş için, "bizim solda bu akıl oldukça ya 'Arab' ın, ya 'çorab' ın, ya Hariri gibi bir şaibelinin eline geçecek..." demişti.

Oysa daha satış işlemleri tamamlanmadan, gerçekler ortaya çıktı. Tüpraş'ın Koç'a satılmasında "ulusal yarar"  bir yana, Shell'e ciddi tavizler verildiğini hiç kimse inkar edemedi. Koç Holding'in konsorsiyum oluşurken Shell ile yapmış olduğu anlaşmaya taraflardan yalanlama gelmedi.

Rekabet Kurulu'nun hazırladığı bir raporda yer verilen anlaşmaya göre Shell, Tüpraş'ta yüzde 2 gibi küçük bir paya sahip olmasına rağmen Türkiye'nin ham petrol ithalatı ile akaryakıt ihracatında söz sahibi duruma geldi. Türkiye'nin aldığı ham petrolün en az yüzde 40'ını satma hakkı kazandı. Tüpraş'ın ihraç edeceği akaryakıt ürünlerinin ise yüzde 50'sini pazarlama imtiyazı elde etti. Shell, şirketin temettü politikalarında söz sahibi oldu.

Burada Cumhuriyet gazetesinin Tüpraş konusundaki tavrını, İzzettin Önder'in Koç-Shell ortaklığına işaret eden ve özelleştirme sürecini sorgulayan bir yazısını basmamaya kadar götürdüğü de hatırlanmalı.

Sendikalar da destekledi

Erdemir'de örgütlü bulunan Türk Metal Sendikası alenen, Türk-İş merkezi başta olmak üzere kimi konfederasyonlar ve sendikalar ise zımnen "yerlide kalsın" kampanyasının parçası oldu. Asker ve Koç'a bel bağlayanlar arasında, sendikalarla sınırlı kalmayan çeşitli demokratik kitle örgütlerini de kapsayan geniş bir toplam ortaya çıkmıştı.

Oyakbank'ın satışı sonrasında tepkiler muhtelif. "Yerlide kalsın" kampanyası yürütenlerin Oyakbank satışı sonrası tepkileri muhtelif. Bazıları bu satışı "mecburiyet" ile açıklamaya çalışırken, bazıları sessiz kalmaya tercih ediyor. Daha önce söylediklerinin hatırlanmayacağını düşünen, herhangi bir tutarlılık gözetmesi gerekmediğine inanarak Oyakbank'ın satışı ile, bankanın müşterisi durumunda olan Oyak üyesi askerlerin, tüm bilgilerinin yabancıların eline geçecek olmasına hayıflananlar var.

Sermaye çevreleri ve akil adamları bir yana. Ülkenin geleceğine ilişkin samimi kaygılarla askere ya da yerli sermayeye bel bağlayanların, yüzlerini piyasanın çöplüğünden emekçilere dönmesi gerektiğini hatırlatmak gerekiyor.

yazici   mail