www.soL.org.tr
Boykot!
Kemal Okuyan 2 Ekim 2007, Salı

21 Ekim’de yapılacak olan ve aslında şu sıralar gümrük kapılarında yapılmakta olan referandum boykot edilmelidir. Öncelikle gayri ciddi olduğu için...

AKP’nin “madem öyle...” bıçkınlığıyla bir sinir anında ortaya atıverdiği anayasa değişikliği halkoyuna “11. cumhurbaşkanını halk seçsin mi” sorusuyla sunuluyor. Çankaya’ya adamını çıkaran AKP’nin kendi tabanını “halk seçsin”e ikna etmesi durumunda Abdullah Gül’ün durumunu sorgulatacak bir sonuçla karşılaşılması muhtemel. Tabii, bunun için, bazı CHP’lilerin de şimdiye kadar “halk seçerse rejim çöker” diyen Baykal’a rağmen, “halk seçsin bakalım” demesi gerekiyor. Lakin, bu partilerden hiç ses yok! Ses verseler ne yazar? Diyelim ki referandumda “evet” çıktı yine ne olacak? Meclis yeni adaylar belirlese, bu adayların katıldığı bir seçim yapılsa, seçilecek olan 12. cumhurbaşkanıdır. İsteseniz de istemeseniz de 11. çocuk doğmuştur, dilerseniz onikincinin adını “Yeter” koyabilirsiniz!

Referandum boykot edilmelidir. Yalnızca bir komedi olduğu için değil...

Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde, kendi aramızda çok tartıştık. TKP Konferansı’nda da bu konu gündeme geldi. Bizim sosyalizm projemiz açısından, cumhurbaşkanı ya da devlet başkanını halk oyuyla belirlemek söz konusu bile olamazdı. Birkaç gün önce burada yazdığım gibi, sosyalizmde güçler ayrılığına yer yoktur. Birbirine güvenmeyen, birbirini dengelemek zorunda bırakılan kurum ya da güçlerle yürüyen bir sistem, toplumun devlet yönetiminden uzaklaştırıldığı bir sistemdir. Halkın hesap soramadığı, yetki ve sorumlulukların karmaşık mekanizmalarla halkın iradesinden uzaklaştırıldığı, “halkın seçtiği” parlamentonun dışında başka “erk”lerin de icat edildiği burjuva demokrasilerinde “halkın seçtiği”ni tırnak içine almamızı gerektiren başka “kusur”lar da var elbette ama kuvvetler ayrılığı meselesi yenilir yutulur, geçiştirilebilir bir olgu değil, sosyalizm söz konusu olduğunda...

Sosyalizmde burjuva parlamentolarından farklı olarak meclis profesyonel milletvekillerinden oluşmaz. Halkın temsilcileri her ayın belli günlerinde mevcut işlerinden izin alır ve tüm toplumsal örgütlerde tartışılmış olan yasal düzenlemeleri, politikaları, devlet işlerini değerlendirirler. Kararlar alırlar. Meclis’in içinde oluşturulmuş olan hükümeti denetler, ona yol gösterirler. Devlet başkanı da Meclis’in dışında değil, içindedir. Dolayısıyla yasama ve yürütme iradesi halkın temsilcileri tarafından bir bütün olarak temsil edilir.

Bu nedenle “halk seçsin”e bizim devlet kurgumuzda teorik olarak yer yoktur.

Halk aşağıdan yukarıya kendi temsilcilerini seçer, bu temsilciler de kendi aralarından devleti temsil edecek başkanı seçer.

“Onu da halk seçsin” demek, arkasına halk desteğini almış “bir” kişi halkın temsilcilerinin karşısında yeni bir odak olsun demektir. Dolayısıyla bugün “cumhurbaşkanını halk seçsin” önerisi, yasama ve yürütme arasındaki mesafeyi biraz daha açmak, parlamentoyu biraz daha işlevsizleştirmek için atılmış bir adımdır.

“İşlevli olsa ne olur” önermesi ciddi devrimcilerin ağzına da kalemine de yakışmaz. Burada yıllardır üzerinde durduğumuz siyasetsizleştirme sürecinden söz ediyoruz. Emekçi sınıfların en önemli kazanımlarından birisi olan genel oy hakkının sermaye egemenliği tarafından önemsizleştirilme girişimlerini tartışıyoruz.

Özetle, referandumu boykot etmek için teorik nedenlerimiz de var.

Peki o zaman neyi tartışıyorduk?

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin toplumu politize etme olasılığını... Zaman içerisinde meclisin içinden aday çıkarma zorunluluğunun kalkabileceğini; devrimci, ilerici adaylar etrafında topluma yeni seçenekler sunulabileceğini...

Tartıştık...

Geriye boykot kaldı!

Referandum boykot edilmelidir. Baykal gibi halk düşmanı argümanlarla değil. Olanaklar ölçüsünde burjuva diktatörlüğünü, sermaye sınıfının iki yüzlülüğünü teşhir ederek. Halkın hiç ilgilenmediği bir referanduma ilgi çekip, “bakın burada neler oluyor” diyerek...

Boykot ciddi iştir; ortadaki komediyi bastıracak kadar, ciddiye alarak!

[email protected]

yazici   mail
Elde sıfır
Aydemir Güler
Boykot!
Kemal Okuyan
Bu hafta
Orhan Aydın
Üniversitenin işlevleri üzerine...
Özgür Müftüoğlu