2007 yılında işçi sınıfı hareketine iki kilit vuruldu. Birisi cumhuriyet mitinglerinde, diğeri de seçimler sonrasında DTP'nin meclise girmesiyle.
Birincisi "laiklik", ikincisi "özgürlük" kilididir. Her ikisi de sol paradigmanın vazgeçilmez bileşenleri iken, kilit haline gelmelerinin nedeni liberal tarzda kavranıyor olmalarıdır.
Cumhuriyet mitingleri, memleketimizdeki dinci yükselişin önünün kesilmesi amacıyla ve ordunun tepeden müdahalesiyle örgütlenmişti. Sol duyarlılıklarla mitinglere katılan yüzbinlerce insanımız, Türkiye'ye dini sokanın ABD olduğunu ve bu operasyonun esas olarak 12 Eylül ile başladığını göremedi. Öyle olsaydı, mitinglerin karakteri piyasa ve emperyalizm karşıtı olur, o kalabalıklar CHP ya da MHP'ye akmazdı.
Türkiye'deki liberal bir laisizm anlayışıdır. AKP, aynı yüzbinlerin şaşkın bakışları arasında, bu mitinglerin katkısıyla oylarını patlattı. Piyasayı, yoksulluğu, eşitsizlikleri dert edinmeyen laisizm anlayışının duvara toslayışının resmidir. Ancak esas önemlisi, birikmiş bir tepkinin boş yere patlatılması sonucunu vermiş olmasıdır.
Bugün geride kalan tam bir hayal kırıklığıdır. Basit bir operasyon için bile ABD'den icazet alınan ve bunun da uluslar arası diplomasinin başarı göstergesi olarak sunulduğu bir ülkede, milyonluk mitinglerden geriye hiçbir kıpırtı işaretinin kalmamış olması başka türlü açıklanamaz.
Sınıf perspektifinden, sömürü gerçekliğinden kopuk özgürlük anlayışı sınıfın başına açılan ikinci büyük derttir. Bu anlayış meclis dışında iken de böyleydi. Meclise girmesi, organize olmasına, hareket alanının genişlemesine, emperyalist güçlerle dirsek temasının başka dolayımlar üzerinden olanaklı hale gelmesine yaramıştır.
Milliyetçilik, sömürüye rağmen özgür olunabileceğini hayal etmektedir. Türk milliyetçiliği karşısında emperyalist ülkelerin kanatları altında özgür kalınabileceği sanılmaktadır.
Liberal laisizm ve liberal özgürlük: Her ikisi de burjuva perspektifine sahip. Her ikisi de işçi sınıfımızı küçümseyip, dışlıyor. Her ikisi de sınıfın kafasını milliyetçilikle ve Batı hayranlığıyla yanıltıyor. Her ikisi de sınıfımızı etnik temelde bölüyor.
Birincisi bunu "Batılılığı"yla, orta sınıf karakteriyle yapıyor. Diğeri AB'ye ve ABD'ye el açıyor. Birincisi başına bir şey geldiğinde kaçmak için pasaportunu hazır tutuyor. Diğeri Amerikancı Barzani'yi ulaşılacak hedef olarak gösteriyor. Her ikisi de kaderlerini kendi egemen sınıflarıyla ittifakta arıyorlar.
Her ikisinden de kendi halkları kaçıyor. Birincisinin tepeden bakan entelektüalizm emekçi halkını kendisinden uzaklaştırıyor. Amerikancılığın hasını oynayan AKP, artık, Kürt halkını ikincisinin elinden kapıyor.
Laisist cumhuriyetçilik ve demokratik özerklik eksenli özgürlükçülük karşılıklı olarak Türkler ve Kürtler'i dışlıyor. Emekçi sınıfların bu politikalarla birbirine düşman edilmesi, her ikisini de emperyalist ülkelerin hegemonyasında güvenlik aramaya yöneltiyor.
Sınıfın üzerine vurulan kilitleri ancak sınıf hareketi açar. Türkiye'de uzun zamandır kendiliğinden sınıf hareketini paralize eden laisist, İslami ve özgürlükçü bir hava var. Orta sınıfı, metropol gecekondularını ve Doğu'yu aralarında paylaşmış durumdalar.
Ancak, Amerikancı siyasetin yön verdiği bu operasyonun zemininin kalıcı olmadığını görmek gerekir.
Dışarıdan akıtılan dolarlarla, Anadolu esnafından toplanan nafakalarla ve emperyalistlerin desteğiyle stabilize edilmiş bir dönemden geçiyoruz. Ortalık kan gölü olsa da, üç siyaset de bu sistemden çözüm bekliyor. Stabilizasyon sıcak para akışının sürekliliğine ve ABD'nin Türkiye'ye yönelik beklentilerine bağlıdır. Para akışı sekteye uğradığında, ABD'nin beklentileri Türkiye'yi, emekçi sınıflarımız için acılarla dolu dehlizlere çekmeye başladığında sınıfta kaçınılmaz kımıltılar ortaya çıkacak, çıkıyor.
Biraz mekanik olacak belki ama şöyle şematize edebiliriz: Sınıfın kımıldanmaya başladığı noktalarda, sosyalistlerin onun yanında olması maymuncuk işlevi görecektir. Bir yeniden buluşmadan söz ediyoruz. Tabi bunun için, öncelikle, sınıfsal bakabilen sosyalist bir odağa gerek vardır.
2008'de yurtseverlere, komünistlere herkese kolay gelsin.
Sağlık sistemindeki krizin üstü nasıl örtülüyor? Cem Terzi |
Türkiye'ye vurulan kilitler İlker Belek |
2008'e adım atarken Tevfik Çavdar |
Erdoğan Allah'tan 'yeni başarılar' diledi | |
Belarus, ABD'ye sert çıktı | |
Bitlis Tekel işçisinin psikolojisi bozuldu | |
Küba dostları yeni yıla hazır | |
Küba: Ekonomik büyümenin halka etkisi |