www.soL.org.tr
Sağlık sistemindeki krizin üstü nasıl örtülüyor?
Cem Terzi 31 Aralık 2007, Pazartesi

ABD Sağlık Sistemi - XI

‘Kaynaklar kısıtlı’ retoriği

ABD’de tıp bir endüstridir ve sosyal sorunları “medikalize etmek” (tıbbi nedenlere bağlamak) için kullanılmaktadır. Bir örnekle açıklamaya çalışalım. ABD toplumunda ruhsal çöküntü (depresyon) “prozac toplumu” yakıştırmasını hak edecek biçimde çok sık görülmektedir. Bu toplumsal sağlık sorunu, ona yol açan sosyal ve ekonomik nedenler doğrultusunda ele alınmak yerine herhangi bir hastalık olarak ele değerlendirilmektedir. Bu anlayışta, depresyonun nedeni kişilerin iş güvencesi olmayışı ya da yoksulluk / ayrımcılık gibi ekonomik ve sosyal nedenler değil de tıbbidir: Çözüm olarak da herkes antidepresan ilaçları (“prozac” onlardan biri) kullanmalıdır! Uzun zamandır “her hastalık için bir ilaç değil, her ilaç için bir hastalık” üretilmektedir. Medikalizasyon artık o kadar pahalı hale gelmiştir ki ABD’nin bu alışkanlığına devam etmesi çok güçleşmiştir. Toplumu kontrol etmek için medikalizasyonun yanına son yıllarda piyasa metoforu eklenmiştir. Bu ABD toplumsal kültürü için pek de yadırganacak bir durum değildir aslında. ABD’de toplumsal kültür, insanların var oluşlarını tüketerek gerçekleştirmesine ve bireyin tüketici olarak algılanmasına zemin hazırlamaktadır.

Piyasa metaforuna teslim olmuş ABD sağlık sisteminde sağlığın tanımı ideolojik bir tercih olarak var olan eşitsiz sistemi haklı çıkaracak biçimde deforme edilmektedir. Piyasalaşmış sağlık sisteminde sağlık indirgemeci bir yaklaşımla “bir hastalığı olmamak” şeklinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla sağlık hizmetlerine yeterince ulaşan bireylerin sağlığı arasında çeşitli farklılıklar / eşitsizlikler olması doğal karşılanmaktadır. Bu durumda insanların yaşama başlarken eşit olmadıkları, ailevi ve genetik yatkınlıkların sağlıktaki eşitsizliklerin temel belirleyicisi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Oysa sağlık; sosyal, ekonomik ve çevresel faktörler tarafından doğrudan ve büyük ölçüde etkilenen fiziksel ve psikolojik olarak iyi olma halidir. Sosyoekonomik düzeyi düşük insanlar için hastalık kötü şans değil bir sonuçtur.

ABD’de yoksul insanlara sunulan sağlık hizmetinin kapsam ve standartları düşüktür. Bu kadarına bile erişmekte çok ciddi sorunlar vardır. Piyasalaşmış tıp bilimi ve tıbbi teknoloji, insanın biyolojik işlevlerine ve hastalıklarına odaklanmıştır. İnsanın iyilik halini bozan psikolojik, sosyal ve çevresel nedenler savsaklanmaktadır. Topluma ve sağlığa bütüncül bir yaklaşım geliştiremeyen endüstriyel tıp, bu özelliğiyle bireycidir. Bunun sonucu olarak, sağlık için ayrılan kaynaklar giderek artan bir oranda yüksek tıbbi teknoloji için kullanılmakta ve bu durumda sağlık hizmetlerine erişimde kısıtlılıkları olan insanlar için eşitsizlik derinleşmektedir. Pek çok insan, basit yaşam tarzı değişiklikleriyle yeni ilaçların veya sağlık teknolojilerinin sağlayabileceklerinden daha fazlasına kavuşabilirler. Ancak, hastalıkları tedavi etmek, insanları onlardan korumaya kıyasla çok daha “kârlı” bir iş olduğundan piyasa kuralları sağlığın korunmasına izin vermemektedir. Örneğin, bir kültürel fenomen haline gelmiş olan “fast food” tipi beslenme alışkanlığı, çocuklarda ve erişkinde şimanlığa, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına yol açmaktadır. ABD toplumunda erişkinlerde obezite (aşırı şişmanlık) oranı 1999-2002 döneminde yüzde 31’e ulaşmıştır. Kilo fazlası ve obez olanlar birlikte değerlendirildiğinde bu oran aynı dönem için yüzde 65’e yükselmektedir (National Center for Health Statistics Health, 2005). Toplumun erişkin insanlarının yarıdan fazlası kötü beslenmenin bir sonucu olarak hastalık riski altındadır. Uzun yılardır sürdürülen “fast food” karşıtı çalışmalara rağmen hükümetler, Mc Donald’s ve benzeri “fast food” lokantalarının ürünlerinde KDV artışına ve sağlıklı besinlerde KDV indirimine yanaşmamaktadır (serbest piyasanın sihirli eli!).

Sağlık sisteminde yaşanan krizin nedeni “kaynak yetersizliği” olarak tanımlanarak dikkatler gerçeklerden uzaklaştırılmaktadır. “Kaynaklar kısıtlıdır ve bu en önemli sorunumuzdur” retoriği topluma bir kez kabul ettirildiğinde aslında var olan sağlık sistemi de onaylatılmış olmaktadır. “Kaynaklar kısıtlıdır” retoriği, piyasa metaforunda birçok sorunun yanıtı halini almıştır. “Kaynaklar neden kısıtlı” sorusu sorulmamaktadır. Askeri harcamalar, savaşlar sorgulanmamaktadır. Piyasacı sağlık sisteminde 44 milyon kişi “uninsured” (sağlık sigortası olmayan) olarak isimlendirilmektedir. Çoğu yoksul olan bu insanlar, “uninsured” tanımlaması ile sağlık sisteminin bir eksikliği olarak değil, kendilerinin tüketici kapasitelerindeki bir eksiklik olarak algılanmaktadır. Sağlık sistemindeki krizle doğrudan ilişkili olan, yoksulluk ve eşitsizliğin üstü örtülmektedir. Sorunun çözümü olarak da endüstriyel olarak karlı sağlık hizmeti anlayışına ağırlık verilmektedir. Piyasa bireyi ödüllendirdiğinden çözümler de bireylere dayandırılmaktadır. Böylelikle gelir dağılımı dengesizliği, işsizlik, koruyucu tıp gibi temel konular gündemden düşmektedir.

yazici   mail