www.soL.org.tr
Emperyalizm ve aydınlanma
Metin Çulhaoğlu 9 Şubat 2008, Cumartesi

Türkiye'nin günlerdir tartıştığı türban konusu ile emperyalizm arasında ilişki kurulduğunda bu size zorlama geliyor mu? 

Büsbütün zorlama bulanlar için söyleyecek fazla şey olmasa gerek. Ancak, ilişkiyi tek başına "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde Türkiye'ye biçilen ılımlı İslamcılık rolüyle" açıklamak da, doğru olsa bile eksik kalacaktır. Genel olarak alındığında, konu, Türkiye'yi, ılımlı İslam'ı ve türbanı aşan daha genel kimi boyutlar taşımaktadır. 

Bu boyutları görebilmek için, önce aydınlanma ile ilgili birkaç söz gerekiyor.

Uzun uzun anlatmaya gerek yok. Aydınlanmanın tarihsel olarak insanlığa verdiği mesajın özü şudur: Daha iyi bir yaşam özlemini öbür dünyaya ertelemene gerek yok; bu özlemini, akılla, bilimle ve daha iyi bir toplum düzeniyle bugün de gerçekleştirebilirsin... Evet, aydınlanmanın kimi elitist, zorlayıcı, batı uygarlığı dışında kalan halklara tepeden bakıcı vb. yanları vardır; ama bunların hiçbiri, az önce aktarılan temel mesaja gölge düşürmez.

Bu mesajın, tarihsel yükseliş dönemini yaşayan burjuvazi tarafından sahiplenilmiş olması da.

Kapitalizm, elbette kendi yorum ve kurgularını da katarak, bir dönem aydınlanmayla iyi geçinmeye çalışmıştır. Ancak, bu "balayı" döneminde bile, aydınlanmanın örneğin hızlı anti-klerikalizmine ve materyalizm anlayışına şerh koyma gereği duymuştur.

İşin bu yanını bir kenara bırakırsak, uzunca bir süre, daha somut konuşmak gerekirse 20. yüzyılın son on yılına kadar olan dönemde kapitalizm, aydınlanmayla bağlarını belirli düzeylerde korumuştur. Örneğin, kapitalist sistemin kendi içine yönelik düzenleme girişimlerinde, "refah devleti" aranışlarında, modernleşme ve "sosyal değişim" kuramlarında, azgelişmiş ülkeler için hazırlanan kalkınma reçetelerinde, aydınlanmanın şu veya bu önemli girdisi mutlaka yer almıştır.

Böyle olmak zorundaydı, çünkü karşıda bir başka alternatif vardı.

* * *

Peki, durum bugün de böyle midir?  

Bu sorunun yanıtı için biraz gerilere, "tarihin sonunun" ilan edildiği günlere dönelim. Francis Fukuyama'nın, liberalizmin, her tür "totalitarizm" karşısında mutlak ve nihai zaferini cümle âleme duyurduğu bu "iyimser manifesto", sistemin kendi içinden kimi eleştirilerle karşılaştı.

Örneğin, ABD dış politikasının kalburüstü isimlerinden Zbigniew Brzezinski, 1993 tarihli ve "Kontrolden Çıkmış Dünya" başlıklı kitabında, ortalığın bu kadar tozpembe gösterilmesini sakıncalı buluyordu. "Küreselleşmenin" ve artık rakipsiz kalan kapitalist sistemin yeniden yapılanmasının eşitsizlikleri daha da derinleştireceğini ve uluslararası karmaşayı artıracağını sezen Brzezinski, 20. yüzyılın bir bilançosunu çıkardıktan sonra kimi risklerden söz ediyordu.

Bir kere, Brzezinski'ye göre, 20. yüzyıl "zorlayıcı ütopyalar" çağı olmuştu. İnsanlar, bu ütopyalarla bir tür "dolmuşa biniyor", kendilerine verilmesi mümkün olmayan şeyleri istemeye başlıyordu.

İkincisi, dünyanın birçok yerinde "dini duyguların zayıflaması", mutluluğu bugünkü dünyada aramaya başlayan insanları daha bir talepkâr, daha az yetinmeci hale getirmişti. Marksizm ve sosyalizm de buradan güç almıştı.

Üçüncüsü, Marksizm ve sosyalizm "yenilmiş" olsa bile ortada tehlikeli bir olgu vardı: "Baştan çıkarıcı bolluk."  Başka bir deyişle, dünyanın yoksulları ve ezilenleri aynı dünyadaki zenginliği ve bolluğu görüyor, bu bolluk ve zenginlikten pay istiyordu.  

Özetle, gerçi kapitalizm bir "zafer" kazanmıştı, ama bu zaferi önceleyen on yılların zorlayıcı ütopyaları, maddeciliği ve anti-klerikalizmi, geriye tevekkülü ve azla yetinmeyi aşmış insan kalabalıkları bırakmıştı. Bu insanlar, dünyadaki "baştan çıkarıcı bolluğu" görüyor ve ellerindekiyle yetinmiyordu.

Bugünkü kapitalist sistemin verebileceğinden daha fazlasını istiyordu.

* * *      

İşte bu noktadan sonra, uluslararası kapitalizmin aydınlanmayla olan bağları iyiden iyiye gevşemeye başlamıştır. Bush'un yarı dinsel-yarı mistik çıkışları boşuna değildir. Sarkozy AB'nin "Hıristiyan mirasına" işaret ederken Türkiye'nin üyeliği dışında başka yerlere de dikkat çekmektedir. İnsanlığın yoksulluğu ve acıları, artık düzendeki bozukluklardan çok takdiri ilahiyle açıklanmaktadır. Evangelizm durup dururken ortaya çıkmamıştır. Vatikan'da böyle bir Papa'nın oturması da tesadüf değildir.

Özetle, aydınlanmayla bağlarını gevşeten kapitalizm, bugün insanlığın afyonunu tazeleme gereği duymaktadır.

* * *

Evet, radikal İslam'ı haklama, emperyalizmin gündem maddelerinden biri olabilir. Ancak, bunu, aydınlanmaya ikirciksiz bir referans ve geri dönüşle yapması artık mümkün değildir. Aranılan, insanları radikalleşmekten alıkoyan, ama fazla talepkâr olmayı da caydırıcı bir ara düzlemdir. Mütevekkil, kaderci ve elindekine razı olan insanların oluşturdukları bir ara düzlem.

Burada devreye girmesi istenen ise, ille de tam boy şeriat değildir; Müslüman, Hıristiyan, Budist, Hindu vb. bağlamlarında yeni bir klerikalizm de aynı işi görebilecektir. Türkiye'deki türban olayı da, böyle bir neo-klerikal hurucun adımlarından biri sayılmalıdır (not: klerikalizmden kastedilen, şeriatın berisinde, toplumsal konuların dine, din kurucularına ve din eğitimi görmüş olanların söylediklerine atıfla ve o bağlamda tartışılması, bu anlamda toplumun genel olarak dincileştirilmesidir).  

Gidiş, çok açık biçimde buraya doğrudur.

"Zorlayıcı ütopyalardan", "üst anlatılardan", Marksizm'in "teleoloji zaafından", "sınıf indirgemeciliğinden" ve buna benzer şeylerden gına getirdiklerini söyleyen sol liberallere gelince; bu kesimin türban serbestliğini topyekûn gericileştirici bir sürecin parçası saymayıp, kim bilir, belki başka özgürlüklere de kapı açabilecek bir "demokratik hak" olarak görmesi, burada özel ve derinlikli bir tartışmayı gerektirmiyor.

"Bak ben türbanda ne kadar özgürlükçü ve demokrat davrandım, hadi sen de şu konuda böyle yap..." mantığı zavallıca bir mantıktır. Bu mantığa esir olanlar için öyle Marx'a başvurmaya filan da gerek yoktur. En güzelini zamanında Ziya Paşa söylemiştir:          

Gökte yıldız ararken nice turfa müneccim,
Gafletle görmez kuyuyu rehgüzerinde.

yazici   mail
Emperyalizm ve aydınlanma
Metin Çulhaoğlu