www.soL.org.tr
Şantaja açık ekonomi
İzzettin Önder 20 Ocak 2007, Cumartesi

Sömürgeciliğin zaman içinde değişmesine paralel olarak, uluslararası şantaj araçları da değişmiştir. Ancak, yine sömürgecilikte olduğu gibi, şantajda da oyunu kuran ve çıkar sağlayan taraf güçlü ekonomiler, zarar gören taraf ise çevresel konumlu güçsüz ekonomilerdir. Geçmişte sömürge olma zilletini yaşamamış olan Türkiye, maalesef, günümüz ekonomik koşullarında ekonomik şantajın kıskacında ayakta durmaya çalışmaktadır.

Sömürü ve şantaj, çağın ekonomik ilişkilerine ve üretim alt-yapısına göre şekillenir. Günümüzün küreselleşme koşullarında tüm ekonomilere dayatılan finansal serbestleştirme politikaları, çevresel konumlu ekonomilerden merkez ekonomilere kaynak aktarımı sağlarken, aynı zamanda, merkez ekonomilerin güçsüz ekonomiler üzerinde ekonomik ve politik hakimiyet aracı işlevi de görmektedir. Bu süreç, bir cümlede anlatmak gerekirse, zayıf ekonomileri finansal afyona bağımlı hâle getirerek, bu ülke siyasilerine isteneni dayatma şeklinde işletilir.

Şantaj, spekülâtif sermaye hareketleri ile gerçekleştirilmektedir. Spekülâtif sermaye hareketleri, doğal olarak, her ekonomi için şantaj işlevi görmez. Hatta, spekülâtif sermaye hareketleri gelişmekte olan ekonomilerde de her koşulda şantaj işlevi görmez. Ancak, spekülâtif sermaye hareketleri batağına saplanmış gelişmekte olan ekonomilerde söz konusu finansal akımlar “saatsiz bomba” kadar tehlikelidir ve ciddî şantaj aracına dönüştürülebilir. Spekülâtif sermaye hareketleri batağına saplanmış gelişmekte ekonomiler koynunda patlama anı belli olmayan bir bomba taşırlar. Saatsiz olduğundan bombanın ne zaman patlayacağı önceden kestirilemeyeceği gibi, zihinlerde patlama fikri ve kuşkusu oluşturmadan ekonomileri tam bir uyuşukluk içinde patlama ânına taşır.

Gelişmekte olan ekonomilerde görülen zayıf ekonomik alt-yapılar ve sistemden kaynaklanan harcama patolojileri hem kamu kesimi açığına hem de carî açığın oluşumuna neden olur. Açıkların kapatılmasında, Türkiye’de olduğu gibi, merkez bankası devre dışına çıkarıldığında, faiz haddi yükselir ve ekonomiye döviz girer ya da yastık altı dövizler piyasaya çıkarılır. Bu süreçte döviz fiyatının ulusal para ile ifade edilen değeri geriledikçe, ülkenin dış ticaret dengesi olumsuz etkilenir ve ülke giderek daha fazla dış kaynak gereksinimi içine sürüklenir. Faiz haddinin yüksekliği dış kaynağı ekonomiye çekerken, uzun dönemde ekonomik maliyetler yükselirken, fevkalâde aldatıcı bir şekilde kısa dönemde politikacıları ve ülke halkını rahatlatır. Böylece, sessizce ve bilinçsizce finansal afyon girdabına giren ülke siyasîleri, halktan riski gizleyerek ekonominin dış yükümlülüğünü yükseltir.

Düşük kur ve yüksek faiz politikası ile yaşanan finansal afyon zehirlenmesi zamanla öyle bir noktaya ulaşır ki, dış kaynağın kesildiği anda, aniden döviz kuru ve faiz haddi olağanüstü yükselerek ekonomi derin bir krize sürüklenir konuma gelir. Bu gerçekle karşı karşıya gelen siyasiler, siyasal yaşamlarını riske atmamak için her türlü dış şantaja boyun eğerek, içeride işlerin fazla aksamamasına gayret gösterebilir. Böylece, spekülâtif finansal afyon girdabının ülkeleri ve ekonomileri sürükleyebilecekleri ağır son, güçlü ekonomilerin gelişmekte olan ekonomiler üzerinde şantaj uygulama aracı işlevi görür.

Türkiye, maalesef, böyle bir çamurda sürüklenmekte, seçim yılına da bu havada girmiş bulunuyoruz. Hem genel olarak, hem de Türkiye özelinde böyle bir afyondan sıyrılma olanaklarını haftaya tartışmak üzere...

yazici   mail
Şantaja açık ekonomi
İzzettin Önder