www.soL.org.tr
Kim hangi treni kaçırıyor?
Ergun Çağlayan 21 Mart 2007, Çarşamba

Çin hükümeti, her ay mutlaka yatırım ortamını zorlaştırıcı yeni bir hamle yapıyor. Arsa tahsisi prosedürünü zorlaştırıyor, para birimini revalüe ediyor, kredi faizini yükseltiyor, vergileri yükseltiyor... Ancak Uzakdoğu'ya akan para öyle bir ivmelenmiş ki, artık işlerin zorlaşacağını hatta sarpa saracağını fark etmek, yatırımcıları farklı davranmaya yöneltmeye yetmiyor.

Hükümet, geçtiğimiz günlerde faizleri çeyrek puan daha yükseltti. Bu gidişle ilk pazar daralmasında krediler çürüyecek ve zincirleme kredi batışları başlayacak. ABD'den gelen soğuma sinyalleri bu yüzden Uzakdoğu'da olanlardan daha büyük bir olumsuz etkide bulundu. Başlayan süreç, önünde sonunda Türkiye'ye giren parayı da kurutacak bu kesin. Mesele bu ay mı, bu yıl mı yoksa daha sonra mı bilinmemesi. Yen ve yuan değer kazanıyor, ucuz kredi kaynağı olan Japon bankaları yavaş yavaş muhafazakarlaşıyorlar ve para bolluğu sona eriyor.

Ancak süreci yanlış algılamamak için yaşanmakta olanın 1990'ların başından beri (1997-2001 arası ara verilmiş olsa da) ilk kez bazı kriz dinamiklerini çalıştırdığının farkında olmak gerekiyor. Birkaç haftada bir kriz patlamasından değil, yıllara yayılan ve birbirini tetikleyen soğuma dalgalarından söz ediliyor. Kısa vadede ise yeni mahreçler arayan tekelci sermaye, rengi değişen yatırım koşullarına rağmen zorlamaya devam ediyor.

ABD'de alarm zillerini çalan mortgage (morgıç) krizi korku faktörünü iyice belirginleştirdi. Dünya ekonomisinin motoru sayılan ABD tüketicisi, en çok para harcadığı konut sektöründe teklemeye başladı. Şimdi göklere yükselmiş olan konut fiyatlarıyla bir dev sektör, küçülme, batık kredileri artırma ve trilyonlarca dolarlık hacmiyle tüm diğer sektörleri aşağı çekme eğilimi gösteriyor. ABD'den Avrupa'ya ve Türkiye'ye bulaşan emlak balonunun artık daha fazla su kaldıramayacağı anlaşıldı.

Bu, ABD'de dikkatler tekrar içe dönüyor anlamına gelir. Bush için bir başka yenilgi kapıda ve maalesef dikkatleri tekrar dışarı yöneltmek için saldırganlıkta sınır tanımaması ihtimali tekrar su yüzüne çıkıyor.

Bu duvara doğru koşma durumu, "ralli" adı verilen psikolojiyle açıklanıyor. Hani uyuz eşeğini pazara çıkaran hoca, iki alıcının rekabeti kızışınca bakmış eşek paha biçilmez hale gelmiş, bütün servetini koyup geri almış... Burada da psikoloji, daha karmaşık değil. İleride kötü olacak diye paranın aktığı yere gitmemeyi tavsiye etmek, bir ekonomik analisti kolayca işinden edebilir. Temel kural, "alıyorlarsa, revaçtaysa, bir bildikleri vardır." Tekelci kapitalizmde sermaye akışı bu hayvanca kâr güdüsünden ibaret bir olgu.

Hayvanca kâr güdüsü dendiği zaman ilk akla gelenler tabii ki neoconların önünü açtığı petrol ve silah patronları. Tüm tarihlerinin rekor kâr ve büyüme oranlarına ulaşan bu tekeller, İsrail'in vahşi planları da dahil olmak üzere önlerini açabilecek olan bütün projelere angaje oluyor, NATO ve emperyalist devlet aygıtlarını bu yönde şekillendiriyorlar. Bu projeler, ağırlıklı olarak bölmek, zayıflatmak, ırkçılık pompalamak, bölgesel mezhep ve millet savaşlarına yol açmaktan geçiyor.

Ortadoğu'da çok sıcak olarak seyretmekte olan bu süreç, Kafkaslar gündeme geldiğinde Rusya gibi henüz teslim alınamamış bir devin gölgesi nedeniyle biraz daha temkinli bir hale geliyor. Ama tekrarlayım, sermaye saldırısında global kriz çanlarına rağmen ivme çok yüksek.

Rusya'nın bir liberal gazetesi hemen teşhis koymuş, Gürcistan - Azerbaycan - Türkiye arasındaki ilişkiler öyle hızlı güçleniyor ve derinleşiyor ki, Kafkaslarda treni kaçırıyoruz diye.

Gürcistan ve Azerbaycan ise Rusya faktörünü elimine etmiş olmanın hevesiyle ayakta kalabilmek için ABD sponsorluğunda, Türkiye taşeronluğunda boru ve demiryolu hatlarının barışını arıyorlar. Ukrayna ise milliyetçilik - liberalizm çatışmasının pençesinde, NATO'ya doğru sürükleniyor. Türkiye'dekine benzer bir tezgah, orada da var. Kafkaslardaki ve Hazar'daki petrol - boru hattı - kıta sahanlığı sürtüşmelerinin er ya da geç Rusya ve İran'ın ulusal güvenliğini tehdit edeceği ve NATO'nun bu ülkelerle kapışmasına gideceği ortaya çıktı.

Rusların hangi treni kaçırdığını bilemeyiz ama ülkemizin NATO'dan çıkmadıkça ve emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmadıkça bol savaşlı krizlere doğru giden bu dünyada barış trenini kaçıracağı belli.

yazici   mail