www.soL.org.tr
Çanakkale dedikçe daha çok satıyorlar
Kemal Okuyan 21 Mart 2007, Çarşamba

soL için sabahları yazıyorum. İnternetin nimetlerinden yararlanmak, günlük bir yayında güncel tarafından tekzip edilmemek için... Bir de aynı konuyu ele alan birileri varsa tekelci basında, bir kez olsun aynı saati göstermemek kaygısıyla...

Kimin saatinin bozuk olduğunu bilemem. Ancak bugün aynı konuyu yazmakta olduğum Akşam yazarının ağzını yine bozduğunu söyleyebilirim. Sabah yazmanın sağladığı olanak bu: Engin Ardıç birilerinin "ağzına ... mış". Noktalamamış, öyle yazmış.

Bir kez daha Çanakkale'yi yazmış. Bir kez daha yazdığı için, hem de bu sabah, konuyu değiştirmeye niyetim yok. Ben de Çanakkale'yi, her geçen yıl daha fazla önem verilmeye başlanan Çanakkale Savaşları'nı yazacağım. Ardıç'ın bu konuda daha önce de yazmışlığı var, belki konuyu aklıma o düşürmüştür, lâkin geri adım yok: Küfredebilir, "fikir hırsızları" diyebilir, dalgasını geçebilir. Ha, okumuyor da olabilir ama önemli değil, kendisi olmasa bile, Genel Yayın Yönetmeni mutlaka okuyordur (*).

Evet, bu konuyu yazmak zorundayım. Boşuna değil, geçtiğimiz hafta gripten sürünürken, ilgili televizyon programlarının neredeyse tamamını, bütün İslamcı kanallarda bir kez daha gösterilen "Çanakkale Savaşı çizgi filmi" dahil olmak üzere, seyrettim.

Her yıl Çanakkale Savaşları'na verilen önem artıyor. Bunu birden fazla nedene bağlayabiliriz. Bir kere "Türk kimliği"ni toparlamak için sürdürülen çabalar var. Çözülen devletin, çürümekte olan toplumun merkez ulusuna kişilik kazandırmak, güven aşılamak için sürdürülen kampanyalar...

Yaklaşan iki seçim öncesinde "milli şuur"un Erdoğan'ın önünü keseceğine ilişkin bir ön kabulle hareket edenlerin Çanakkale Savaşları'nın yıldönümü gibi fırsatları kaçırmadıkları da açık. Hesapları tutuyor mudur?

Sanmıyorum. Kendilerini "milli", Erdoğan'ı "kozmopolit" görüyor, toplumun da böyle değerlendirdiğini sanıyorlar. Ne öyleler, ne toplumda böyle bir algı var! Erdoğan ne kadar "milli"yse, burjuva siyasetinin diğer aktörleri de o kadar "milli"! Türkçesi, kozmopolitlikte, kibarlığı bırakalım, işbirlikçilikte birbirlerinin eline su dökemezler.

Zaten hesaplayamadıkları bir diğer olgu, Çanakkale Savaşları konusunda AKP dahil olmak üzere, İslamcıların en az "ulusalcı" güçler kadar iddialı olduklarıdır. Yani aslında, Çanakkale Savaşları sürmektedir; Çanakkale Savaşları üzerinde hegemonya savaşı!

İslamcı kesim, 1915 yılındaki bu savaşı Kemalistlere bırakmamak konusunda kendince haklıdır. Ortada henüz bırakın bir toplumsal projeyi, herhangi bir biçimde "bağımsızlıkçı" bir hareket dahi yoktur. Osmanlı bir emperyalist paylaşım savaşının tarafıdır; yanlışlıkla değil, yönetici sınıfının iradi kararıyla bu savaşta emperyalist bloklardan birisiyle saf tutmuştur.

Engin Ardıç haklıdır, İngiliz donanması durup dururken dayanmamıştır Conk Bayırı'na... Haksızdır, Osmanlı savaşa girmeseydi de bir paylaşımın konusu olacaktı, bu imparatorluğa emperyalist dünyanın büyük taksimatında kimse yer tanımıyordu. Yine haklıdır, Almanya savaştan muzaffer çıksaydı, Anadolu toprakları bu kez açık Alman sömürgesi durumuna düşürülecekti.

Ama yine de Çanakkale Savaşları önemsiz değildir, Çanakkale Savaşları'nda İngilizlere direnen iradeye "emperyalist bir paylaşımdan parsa toplama merakı"ndan çok, çözülen imparatorlukta mazlumlaşan bir halkın "ülke savunma" güdüsü yazılıdır. Buradan çok değil 4-5 yıl sonraki bir büyük mücadeleye çok şeyin devrolduğu açıktır.

Bir büyük mücadeledir ama ortada bir büyük trajedi de bulunmaktadır.
Zaten varmak istediğim konu budur: Bugünkü Çanakkale Savaşları'nın bütün tarafları dahil olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetici sınıflarından memleketin baskın ideolojik/siyasal akımlarına varıncaya kadar tüm egemen aktörler, bu toprakların anti-emperyalist bir zihniyetten arındırılması için aralıksız bir biçimde çaba harcamaktadır.

Kurtuluş Savaşı'nın ilk evrelerinden itibaren emperyalist dünyayla çatışmaktan çok onunla uzlaşmayı hedefleyen ve Anadolu'da bu uzlaşmanın tek öznesi olmak için en az işgalci dış güçlere karşı olduğu kadar içeride de mücadele eden, deyim yerindeyse savaşı bir iç savaşa çeviren ve bu sayede kısa sürede "avam"dan kurtulan bir zihniyet...

Görülüyor ki, şimdi bu zihniyet toplumda anti-emperyalist bilince en fazla gereksinilen bir dönemde yeniden saldırıya geçerek, nesnel olarak yine mazlumlaşmakta olan on milyonların öfke ve sıkıntısını dış piyasada pazarlık unsuru haline getirmeye çabalıyor.

Mazlumları kurt olmaya özendirerek...

Haksızlıklar, örnek olsun Türklerin Kürtlere ve şimdilerde Kürtlerin de Türklere haksızlıkları doğallaşsın; Amerika emperyalist, sömürgeci ve işgalci bir güç olduğu için değil Türkiye Cumhuriyeti'ni yeterince kollamadığı, ona pay vermediği için sevilmesin ama birkaç manevradan sonra Amerikancılıkta sınır tanınmasın, onunla birlikte her tür pisliğin içine yuvarlanılsın diye...

Çanakkale Savaşları'nın yıldönümünde yapılan konuşmalardan, düzenlenen törenlerden ortalığa bu zihniyetin kötü kokusu yayılmıştır.

İslamcısından da, millicisinden de...

1915'te Çanakkale'de duvara toslayan İngiliz ile bugün her tarafı saran Amerikalılar (ve İngilizler) arasındaki tek fark şimdikilerin bizim yönetici sınıfımıza bıraktıkları "alan"dır.

Şimdilik...

O "alan" daralıyor ve bu kez yönetici sınıfımızın o "alan" için dahi didişmeye niyeti yok, tek çıkışları daha fazla satmaktır, daha fazla!
Ve bir daha vakit geldiğinde, emperyalistlerle hesaplaşan bu topraklarda o "alan" sadece ve sadece "avam"a, emekçi sınıflara ait olacaktır.

(*) Serdar Turgut soL'u izlemekle yetinmemekte, soL'dan yararlanmaktadır da... Bunu biliyoruz. Soldan ve bizim soL'dan nefret ettiğini de... Uyduruyor muyum? Hiç sanmam. İzninizle ve biraz da utanarak benim bildiğim dört örnekten sonuncusunu sizlerle paylaşmak istiyorum:

http://www.sol.org.tr/index.php?yazino=8184

http://www.aksam.com.tr/yazarlar.asp?a=0,10&tarih=21.02.2007

       

[email protected]        

yazici   mail