Cumhuriyetçiler birbirleriyle savaşıyorlar. Birinci Cumhuriyetçiler 14 Nisan’da bir Ankara çıkartması gerçekleştirdiler. Tamamen bir ritüeldir ve İkincilerin dinsel yönünden önemli bir farkı yoktur.
Bir önceki yazımda Cumhuriyetin 85 yıllık tarihini dört bölmeye ayırmıştım. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olanı birinci, savaşın sonu ile 1960 arasında kalanı ikinci, 12 Eylül’e kadar süreni üçüncü ve oradan beri geleni de dördüncü dönemi oluşturuyor.
Bunlardan birinci ve üçüncüsü Birinci Cumhuriyetçiliğe, ikinci ve dördüncüsü ise İkinci Cumhuriyetçiliğe denk geliyor. İronik olan durum, İkincinin son perdesinin Birincilerin bir darbesiyle açılmış olmasıdır. Bu bile Cumhuriyetlerin sürekliliğinin kanıtıdır.
Dört dönemin ortak özelliği piyasacılıkları, farklılığı ise laisizm karşısındaki tutumlarıdır. Birinci Cumhuriyet piyasacı laisizm iken İkincisi piyasa dinidir. Birincide laisizm piyasayla kurtarılmış, İkincisinde piyasa dini şekilde kutsanmıştır.
Türkiye’de süreç kaçınılmaz biçimde laik piyasacılıkla başlıyor. Osmanlı’nın reddi mirası üzerine kurulduğu için. TC, laisizmi piyasa içinde tesis etmeyi tercih edince kaçınılmaz biçimde Batıcı ve sonuçta bağımlı oluyor.
Türkiye’nin bugünkü dışa bağımlılığını hazırlayan şey en başta yapılan piyasacı tercihtir. Çevre bir ülke olarak, yani emperyalist düzene sonradan dahil olunabildiğinde, emperyalist düzen içinde bağımlı olmak dışında bir yaşam şansı bulunmaz. Türkiye kendi etmiş kendi bulmuş bir ülkedir. Kurtuluş Savaşı’yla başlayan ve Modern Cumhuriyet ile sonuçlanan sürecin genetiğinde dışa bağımlılık kodlanmış biçimde vardır.
Bağımlılık emperyalizme ise emperyalizmin değişimi bağımlılığın biçimini de değiştirir. Sonrasında gerçekleşenler yalnızca bu genel kural ile ilişkilidir. Cumhuriyetin ikinci bölmesinde gelişen ticaret burjuvazisi, üçüncü bölmesinde ortaya çıkan ithal ikamecilik, dördüncü bölmeyi tanımlayan ihracata yönelik kalkınma, tümü, bağımlılığın değişik biçimleridir yalnızca.
Bütün bunlardan, Birinci Cumhuriyetçilerin dinden yakınmaya haklarının bulunmadığı sonucu da çıkar. Türkiye’de dini toplumsallaştıran dışa bağımlılık, onu yaratan da Birinci Cumhuriyetin piyasacılığı olmuştur.
Marx maymunu anlamanın yolunun insanı anlamak olduğunu belirtir. Marx’ın diyalektiği geçmişi anlamaya bugünü analiz ederek başlar. Çünkü bugün ne varsa tohumu geçmiştedir.
Burada da böyledir. Bugün din bir sorun ise bunun izlerini geçmişte aramak gerekir. Birinci Cumhuriyet paradigmasına sahip çıkarak dine karşı mücadele edilemeyeceğinin kanıtıdır bu aynı zamanda. Dinle mücadele piyasacılıkla mücadeleyi zorunlu kılar.
İkinci Cumhuriyetin kökeni Birincinin içindedir. Birinci İkincinin rahmidir. Böyledir ama, İkinci aynı zamanda Birincinin reddidir. Piyasacı Birinciler piyasacılığı reddetmedikleri sürece, yalnızca, Türkiye’yi emperyalizme ihracata yönelik tarzda bağımlı kılan İkincilerin meşruiyet zeminini güçlendirmiş olurlar. Piyasacılıkla mücadele edilmediği sürece Birincinin modasının geçmiş olacağı kesindir. Piyasacılıkla mücadele edilmediği sürece İkincinin büyük yabancı tekellerin, finans oligarşisinin desteğini alacağı ortadadır.
İkinci Cumhuriyetin mihrabı finans oligarşisidir. Şimdi bu cephe Birincinin kökünü kazımakla meşguldür ve Ankara ritüellerinin bununla mücadelede tamamen işlevsiz olduğu kesindir.
O nedenle İkinci ile mücadele aynı zamanda Birinci ile mücadeleyi gerektirir. Bu ise esas olarak piyasacılıkla mücadeledir. İşte bu noktada Sosyalist Cumhuriyetçilik devreye girer. Seçenek arayanlara duyurulur.
Cumhuriyetler savaşı İlker Belek |
14 Nisan... Ankara... (1) Kemal Okuyan |
Seçimi gerçekte kim yapıyor? Tevfik Çavdar |
![]() | Bağımsızlık Yürüyüşü’ne İzmir’den destek |
![]() | Arınç’tan Erdoğan'a Özal benzetmesi |
![]() | FKÖ: Yedi yılda 900 çocuk öldürüldü |
![]() | Alman askerlerine ırkçılık eğitimi |
![]() | 5 Kübalı Yurtsevere Özgürlük |