www.soL.org.tr
Türkiye’nin ‘küçük’ işçileri
16 Nisan 2007, Pazartesi

Gazi Üniversitesi’nden Doç.Dr. Gamze Yücesan Özdemir ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Dr. Nilgün Ongan’ın çocuklarla ilgili görüşlerine başvurduk.

Bazı çocukların okula gitmek yerine çalışmak zorunda kaldıkları biliniyor. Bu bağlamda, fırsat eşitliği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Doç. Dr. Gamze Yücesan Özdemir: İçinden geçmekte olduğumuz dönemde varolan eşitsizlikler ve haksızlıklar arasında çocukların karşı karşıya kaldıkları eşitsizlikler ve haksızlıklar en katlanılamaz, en kötü ve en acımasız olanlardır. Bu katlanılamazlık, eğitimden, sağlıktan ve oyundan yoksun olarak ağır sömürü koşulları altında çalışan çocuk işçilerde somutlaşmaktadır. Küresel kapitalizmin yeni uluslararası işbölümü yapısı içinde çocuk işçilerin “şahin pençesinde yavru kuş” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dr. Nilgün Ongan: Fırsat eşitsizliği kapitalizmin temel niteliklerinden birini teşkil etmektedir. Çocuk istihdamı açısından değerlendirdiğinde ise bir “kısır döngü” ilişkisi mevcuttur. Yani fırsat eşitsizliği çocuk istihdamının hem nedenleri hem de sonuçları arasında yer almaktadır. Şöyle ki; özellikle eğitim alanındaki fırsat eşitsizliği yoksul çocukları eğitim imkânından mahrum bırakmakta ve küçük yaşlarda emek piyasalarına yönlendirmektedir. Bununla beraber, eğitim imkânından mahrum bırakılan bu çocuklar; yetişkin oldukları zaman yüksek gelir getiren bir işte çalışma olanağını da henüz bugünden yitirmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, fırsat eşitsizliğine bağlı olarak gündeme gelen çocuk istihdamı, sonuç olarak, yoksulluk ve eşitsizliği her gün yeniden yaratan bir mekanizma işlevi de ortaya koymaktadır.

Günümüzde, eğitim sisteminde neo-liberal politikalar çerçevesinde yapılan değişiklikler ise başlangıçtaki fırsat eşitsizliğini derinleştirmektedir. Kamunun eğitim alanından sürekli dışlandığı bir ortamda, yoksul kesim açısından, eğitimden mahrum kalma oranı kuşkusuz ki artacaktır. Kaldı ki; eğitimdeki fırsat eşitliği arayışını yalnızca parasız eğitim olanaklarıyla sınırlandırmak da doğru bir yaklaşım ortaya koymamaktadır. Sosyal devlet, parasız eğitim olanakları yanında kamusal eğitimin niteliklerini yükseltmeye yönelik önlemler de almak ve bütçeden bunun için yeterince pay ayırmak zorundadır.

Ancak, IMF güdümündeki tüm ekonomilerde hâkim unsur olan talep kısıcı politikalar reel ücretlerin düşürülmesi yanında kamu harcamalarının da azaltılması gerektiğini öngörmektedir. Dolayısıyla, hem kişi başına düşen gelir miktarını azaltmak hem de kamusal eğitim arzını sınırlandırmak yoluyla eğitimin yaygınlaşmasını engeller bir nitelik taşımaktadır. Bu politikaların eğitim alanındaki yansımaları; pek çok ülkede öğrenci başına düşen eğitim harcamalarının azalması, okul kayıt oranlarının azalması ve eğitim kalitesinin bozulması biçiminde olmaktadır.

Türkiye’de çocuklar ne tür işlerde çalışıyorlar? Bedenleri bu işlere uygun mu?

Özdemir: Türkiye’de binlerce çocuk, inanılmaz kötü çalışma koşullarında, hiçbir sosyal güvencesi olmadan ve asgari ücretin de altında enformal sektörde, bazı değerlendirmelere göre Charles Dickens’in romanlarını hatırlatacak biçimde çalışmaktadır. Çocuk işçilik, çocukların tüm fiziksel, bedensel ve zihinsel gelişmelerinin önüne duvarlar örmektedir.

Çocuk işçilik Türkiye'de ne kadar yaygın? Nerelerde daha çok görülüyor?

Özdemir: Türkiye’de artan yoksulluk, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve aile gelirlerindeki hızlı düşüşler çocuk işçiliğini yaygınlaştırmaktadır. Türkiye’de çocuk işçiliği, ihracata yönelik sektörlerde oldukça yoğundur. Türkiye’nin dış dünyadaki rekabetini ucuz emek üzerinden kurması, çocuk işçiliğini arttırmaktadır. Özellikle tekstil ve dokuma sektöründe oldukça yoğun çocuk işçiliği vardır. Bunun yanı sıra, kentlerde, kız çocukları genelde ev içinde “çocuk bakıcılığı”, “hizmetçilik” ya da “temizlikçilik” gibi işlerde çalışıyorlar. Kentlerde, erkek çocukları ise daha çok sokaklarda çalışıyorlar. Diğer yandan, kırsalda hemen hemen tüm çocuklar ücretsiz aile işçisi olarak tarımda çalışmaktadırlar.

Ongan: Çalışan çocuklara ilişkin yeni ve sağlıklı resmi istatistikler bulunmamaktadır. DİE tarafından yapılan son çocuk işgücü anketi 1999 tarihlidir. Ancak, kayıt dışı istihdam düzeyi çerçevesinde çocukların emek piyasalarında ne ölçüde yer aldığı konusunda akıl yürütmek mümkündür. Çünkü çocuk işçiler kayıt dışı istihdamın en önemli kaynakları arasında yer almaktadır. TÜİK’in verilerine göre; Türkiye’de kayıt dışı istihdamın oranı 2006 yılının Aralık ayı itibarıyla yüzde 47,1’dir. Ücretliler açısından yüzde 22 olan bu oran yevmiyeliler için yüzde 90,4’e ulaşmaktadır.

Kayıt dışı istihdamın yanında yoksulluk verileri de çocuk istihdamı açısından önem taşımaktadır. 2006 yılında Ankara’da yapılan bir bilimsel toplantıda, 15 yaş altı çocuklar için çocuk yoksulluğu oranının yüzde 32 olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

DİE’nin 1999 yılı verilerine göre ise; 6–17 yaş grubundaki çocuklardan ekonomik işlerde çalışanlarının yaklaşık yüzde 58,7’si ücretsiz aile işçisi, yüzde 39.4’ü ise ücretli ve yevmiyeli olarak çalışmaktadır.

Yeni resmi veriler doğrudan çocuk istihdamı oranını yansıtmazken, genç istihdamı olarak nitelendirilen grup 15–24 yaş arasını kapsamaktadır. Bu durumda, bu gruptaki kayıtlı istihdamın belirli bir kısmı da çocuklardan oluşmaktadır. Nitekim AB-Türkiye karşılaştırmaları 15-19 yaş arasındaki çocukların istihdama katkısı bakımından AB (15)’deki oranın Türkiye’nin yüzde 40’ı kadar olduğunu ortaya koymaktadır.

Ancak, Türkiye ve benzeri gelişmişlik düzeyindeki ülkelerde çocukların istihdama katkısının görece fazla olması; batı kapitalizminin ve egemen politikalarının bu sorunu çözdüğü anlamını da taşımamaktadır. Fakat bu ülkelerde çalıştırılan çocuklar daha ziyade göçmen ve etnik azınlıklardan oluşmaktadır.

Bu konudaki yasal mevzuat nedir? ILO ile Türkiye’nin ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar çocuk işçiliğinin engellenmesinde nerede duruyor?

Özdemir: Çocuk işçiliği konusunda yasal mevzuata baktığımızda, öncelikle 4857 sayılı İş Kanunun ilgili maddelerinde, çocuk işçiliğinin yaş sınırı ve çocuk işçiliğin yasaklandığı iş alanları ile ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. Ayrıca, oldukça tartışmalı bir yasa olan 3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, “çocuk işgücünün bilgi ve becerisinin geliştirilmesi” adı altında çocuk işçiliğini yasal kılmaktadır. Türkiye, ILO’nun çocuk işçiliğini ilgilendiren birçok sözleşmesini de onaylamıştır.

ILO ile Türkiye’nin son dönemde yürüttüğü en önemli proje IPEC’dir. Çocuk Emeğinin Kullanımının Ortadan Kaldırılmasını hedefleyen bu proje, 1992 yılında başlarken, Türkiye ilk 6 ülkenin içinde yer almıştır. Bu proje kapsamında, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafında, çocuk işçiliği, hangi alanlarda yoğunlaştığı ve çocuk işçiliğinin boyutları konusunda oldukça kapsamlı bir çalışma olan Çocuk İşgücü Anketi 1994 ve 1999 yıllarında yapılmıştır. Verilere göre, beş yıllık süreç içinde çocuk emeğinin kullanımının azaltılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.

Tüm bu düzenlemeler, kapitalizm içinde çocuk emeğini sınırlandırmak ya da çocuk emeği kullanımını ağırlaştırmak içindir. Çocuk emeğinin sınırlandırılması için verilen tüm çabalara sonuna kadar destek verilmelidir fakat unutulmaması gereken nokta, kapitalizmin, çocuk işçiyi “adaleleri zayıf, vücut gelişimi tamamlanmış, ama eklem ve uzuvları esnek” işçi olarak tanımlaması ve kapitalizmde, çocuk işçiliğin “itiaatkar”, “uysal” ve “ucuz” oldukları için sermaye için oldukça çekici olmasıdır. Dolayısıyla, çocuk emeğinin tüm vahşeti ve dayanılmaz ağırlığı karşısında alınacak esas tavır, çocukların oyun hakkının vazgeçilmez olduğu alternatif bir toplumun kuruluşuna destek vermekten geçmektedir.

Ongan: Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu’nun (ICFTU) 2002 yılına ait bir raporu AB ülkelerinde çocukların hizmet alanında çöp toplayıcılığından fahişeliğe kadar birçok işte çalıştırıldığını ortaya koymakta, sanayide de tekstil ve ayakkabıcılık gibi sektörlerde çocuk emeği kullanıldığına dikkat çekmektedir. ABD ise, bu konudaki pek çok uluslararası düzenlemeyi ısrarla imzalamayarak üçüncü dünyadaki şirketlerinde çocuk çalıştırmayı sürdürmektedir.

Öte yandan, ILO verilerine göre hâlâ dünyada 250 milyondan fazla çocuğun çalışmakta olduğu göz önünde tutulduğunda bu uluslararası düzenlemelerin de gerçekte çok da işlevsel olmadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü uluslararası mevzuat sorunu kapitalizmin işleyiş dinamiklerinden soyutlayan bir yaklaşım içinde ele almaktadır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, UNICEF ve işveren sendikaları uluslararası ticareti sekteye uğratacak herhangi bir yaptırımın çocuk istihdamını ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlere konu edilmemesi gerektiği yönünde fikir birliğine varmıştır. Oysa bir yandan giderek yaygınlaşan taşeronlaşma diğer yandan da pazarlama kanalları aracılığı ile çocuk emeği uluslararası ticarete konu olmakta ve ihracatçı büyük işletmeler açısından düşük maliyetli üretimi mümkün kılmaktadır.

Uluslararası mevzuatın benimsediği perspektif çerçevesinde geliştirilen önlemler ise, yalnızca çalışan çocukların günlük refahlarını görece artırmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken de sorunu yasal zemine oturtmakta ve meşrulaştırmaktadır. Çünkü bu önlemler çocuk istihdamını ortadan kaldırmaktan ziyade düzenleyici bir nitelik taşımaktadır.

yazici   mail