www.soL.org.tr
YÖK rektörlük seçimlerini tartışıyor
17 Kasım 2007, Cumartesi

YÖK, rektörlük seçimlerini nasıl gerçekleştireceğini gündemine almış durumda. Bu tartışmanın AKP’nin anayasa çalışmasında rektörlük seçimini yeni baştan düzenleyen öneriler ile de ilgisi olduğu bildirilirken, üniversitelerin yerel yönetimlere devredilmesi de tartışmaya açıldı.

resim

soL YÖK Genel Kurulu’nun yeni dekan ve rektör atamalarını görüşmeye başladığı bugünlerde, YÖK bünyesinde rektörlük seçimlerinin nasıl yapılması gerektiğine dair tartışmalar da gündeme geldi.

15 Kasım’da gerçekleşen toplantıda, 15 üniversiteye bağlı 18 fakülteye dekan atanırken, 16 Kasım’da YÖK Genel Kurulu Hacettepe, Galatasaray, Selçuk, Bilecik ve Karabük üniversitelerinde yapılan seçimler sonucunda belirlenen rektör adaylarını dinlediği bir toplantı düzenledi. YÖK her üniversite için 3'er aday belirleyecek ve aralarından birinin rektör olarak atanması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onayına sunacak.

Rektörlük seçimleri için süreç devam ederken, diğer yandan seçimlerin nasıl yapılması gerektiğine dair tartışmalar sürüyor. AKP'nin anayasa çalışmasında, rektörlerin seçimini yeni baştan düzenleyen köklü bir sistem değişikliği gündeme geldiği ve AKP komisyonunun, rektörlerin, öğretim üyeler yerine yeni oluşturulacak mütevelli heyetlerce seçilmesini esas alan bir model üzerinde çalıştığı belirtiliyor.

AKP üniversiteleri yerel yönetimlere devretmek istiyor
Anayasa taslağında rektörlerin doğrudan öğretim üyelerince seçilmesi, YÖK ve Cumhurbaşkanı'nın devreden çıkarılması öngörüldüğü belirtilmişti. Fakat daha sonra AKP Merkez Yürütme Kurulu'ndaki görüşmelerde ise mütevelli heyet oluşumunu temel alan yeni bir formül konuşulduğu basına sızmıştı. Üniversiteleri sermaye kurumları haline dönüştürmeye çalışan AKP yönetimi tarafından, devlet üniversitesi rektörlerinin de mütevelli heyetlerce seçilebileceği ancak mütevelli heyetlerin nasıl oluşturulacağı konusundaki değerlendirmeler yapılabileceği dillendiriliyor.

AKP Anayasa Komisyonu Başkanı Dengir Mir Mehmet Fırat, tartışılan modelle ilgili olarak şöyle diyor: "Rektörlerin seçimini öğretim üyelerine bırakmak siyasallaşmaya sebep oluyor. Seçimle gelen rektör ister istemez kendisini seçenlere gebe kalıyor. Yeniden seçilebilmek için tavizler veriyor. Böyle olunca rektörler de bilimsel üretimden çok, idari konulara yoğunlaşıyor. Bir sistem değişikliği getirilebilir, rektörler mütevelli heyetler de seçilebilir. ABD'deki model de genellikle böyle.

Esasen bu heyetlerin nasıl oluşturulacağının tartışıldığını belirten Fırat, heyetin bölgenin önemli sanayicilerinden, sivil toplum kuruluş temsilcilerinden ve öğretim üyelerinden seçilebileceğini söylüyor. Rektörlüğü tamamen idareciliğe indirgeyen AKP hükümeti üniversite yönetimini bir şirket yönetimi ile özdeş kılıyor. Bu formülle sermayenin ve yerel yönetimlerin kucağına itilen üniversiteler kamu yararına bilim ve eğitim hizmeti veren kurumlardan çok irili ufaklı taşeron şirketlere dönüştürülecek.

YÖK cephesinde de farklı bir şey yok
Uzun yıllardır rektörlük seçim usulü konusunda pek bir söz söylemeyen YÖK ve rektörler, rektörlerin öğretim üyeleri tarafından seçilmesi konusunda önerilerde bulunmaya başladı. YÖK'ün hazırladığı "Türkiye'nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu'nda “Rektör seçiminin üniversite içinden gerçekleştirilmesi daha uygundur. Amaç en uygun rektör adayını belirlemek olduğuna göre kurumun ve akademik dünyanın sorunlarını ve olanaklarını daha iyi değerlendirme durumunda olan öğretim üyelerinin seçmen kitlesini oluşturması uygun olur” deniliyor. Ne var ki çeşitli haber ajanslarına yansıyan bu bölümden önce raporda Bologna Sürecinde üniversitelerin otonomilerini kazanabilmeleri için özerk bir finansmanın gerektiği ve bununla bağlantılı da olarak üniversite yönetimlerinde dış paydaşların da (!) yer alması gerektiği vurgulanıyor. Danışma kurulları, mütevelli heyetlerinin doğrudan üniversitelerde yönetsel erke sahip olmaları gerektiği iddia ediliyor. Raporda kullanılan paydaş kelimesinin eski dilde hissedar kelimesinin karşılığı olması da gayet yerinde ve anlamlıdır.

YÖK ve AKP’nin medyanın da üstün başarısıyla sürekli karşı karşıya geldiklerinin düşünülmesinin bir yanılsama olduğu iki tarafın da nasıl bir yüksek öğrenim sistemi istedikleri incelendiğinde anlaşılıyor. Mevcut karşı gelişin her iki tarafın da üniversiteler üzerinde giriştikleri hâkimiyet mücadelesinden ibaret olduğu aşikâr. Rektörlük seçimlerine dair tartışmalar da tarafların üniversiteleri sermayeye açmak konusunda hem fikir olduklarını gösteriyor. Belki şöyle bir farktan söz edilebilir; AKP üniversiteleri kendi belediyelerini ve Anadolu’da beslenmeyi bekleyen gerici yeşil sermayenin taşeronu yapmak isterken YÖK daha geleneksel büyük sermaye ve yabancı sermayenin AR-GE’si yapmak istiyor olabilir…



yazici   mail