www.soL.org.tr
Ulusal sorun: Eskisi gibi değil
9 Ocak 2008, Çarşamba

TKP Genel Başkanı Güler, "Memleket Sohbetleri" kapsamında Ankara'da "Ulusal Sorun: Eskisi Gibi Değil" başlıklı bir sunuş gerçekleştirdi. Güler, ulus dinamiklerinin karakterinde dünden bugüne yaşanan değişimleri ele alırken, güncel duruma değindi ve solun nerede durması gerektiği üzerine düşüncelerini aktardı.

resimHABER MERKEZİ TKP Genel Başkanı Aydemir Güler, “Memleket Sohbetleri” kapsamında Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Ulusal Sorun: Eskisi Gibi Değil” başlıklı bir sunuş gerçekleştirdi. Güler, sunuşunda ulus dinamiklerinin karakterinde dünden bugüne yaşanan değişimleri ele alırken güncel durum ve Kürt sorununda solun nerede durması gerektiği üzerine düşüncelerini aktardı, dinleyicilerin konuya ilişkin sorularını yanıtladı.

Özgürlükçü AKP!
Meclis başkanı Köksal Toptan’ın kendisine Kürtçe mektup yazan bir ilkokul öğrencisinden yola çıkıp yaptığı "Kürtçe eğitim ülkeyi böler" açıklamasını hatırlatarak konuşmasına başlayan Güler, "Kendini özgürlükçü olarak sunan AKP, yaşayan bir anadili yasaklamak istiyor" dedi. AKP’nin Kürtlere sunduğu özgürlük anlayışının Diyarbakır’da açılan alışveriş merkezleri ve McDonalds ile  sınırlı olduğunu söyleyen Güler, AKP’nin özgürlükten yalnızca sermaye özgürlüğü anladığını kaydetti.

Bu anekdotun ardından Güler, Kürt sorununun ve temsilcilerinin nereden nereye geldiğini anlayabilmek için, uluslaşma süreçlerindeki farklılaşmaya bakılması gerektiğini dillendirdi.

Burjuva devrimleri çağı
Burjuva devrimlerinin, heterojen bir toplumsal tabana sermaye egemenliğini yerleştirmek için ulusal pazar, hukuk ve gelişkin bir ortak dile ihtiyaç duyduğunu; etnisite ve din gibi kendinden önceki bazı ortak tanımları yani alt kimlikleri bastırdığını belirten Güler, bu nedenle her uluslaşma sürecinin kaçınılmaz olarak bir asimilasyon süreci olduğunu söyledi. “Burjuva devrimleri kendinden önceki alt-kimliklerin özgürlük alanlarını tasfiye etmiş; ancak toplumun geneli için demokratikleşme sağlamıştır” diyen Güler, bu bakımdan sürecin mutlak bir özgürleşme sağlamamakla birlikte büyük bir tarihsel ilerleme olduğunu dile getirdi.

Gecikmiş uluslaşma deneyimleri
Burjuva devrimlerinin hemen hemen tamamlandığı 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında gerçekleşen gecikmiş uluslaşma deneyimlerini ele alan Güler, Ekim devrimi sırasında Rus işçi sınıfı ile ezilen halkların yaptığı ittifak ile başlamak üzere; bu döneme burjuvazinin değil işçi sınıfının damga vurduğunu söyledi. Güler “Böylesi örnekler her ne kadar kapitalistleşmenin tarihsel bir sonucu olsa da, ulusların kaderine etki eden ilerleme burjuva sınıfına mal edilemez, sosyalizm bu hareketlere rengini çalmıştır” dedi.

Üçüncü dünyanın ulusal kurtuluş hareketleri
Sömürge imparatorluklarının dağılması ile ortaya çıkan bütünüyle anti-emperyalist ve birçoğu anti-kapitalist olan bu dinamiklerin, kendi işçi sınıflarına dayanmamakla birlikte uluslararası bir ittifaktan güç aldığını söyleyen Güler, “Kimi görüşler gecikmiş uluslaşma süreçlerinin sonuçta birer burjuva rejimine dönüşeceğini varsayarak işçi sınıfının bu dinamiklerle ilgisi olamayacağını öne sürerken Bolşevik seçenek işçi sınıfı ile gecikmiş uluslaşma arasında köprüler kurmayı denedi, uzunca bir süre bunu korumayı başardı, bu yaklaşım da dünya çapında bir dönem büyük geçerlilik kazandı” dedi.

Bugünün yeni devletleri sömürge statüsünde
Özü gereği krizlere mahkum bir sistem olan kapitalizmin büyük krizleri geçiştirmek için sermayeyi ulusal sınırlardan kurtarma ve ülkeleri bağımlılaştırma yoluna gittiğini belirten Güler, bugünkü durumda yeni devletlerin ortaya çıkışının eskisi gibi geç kalmış ulusların bağımsızlaşması değil tersine sömürgeleşme anlamına geldiğini söyledi.

 “Ulus bitti, artık insanlık cemaatlerine ve eski etnik kimliklerine dönüyor diyenler var, bunu demek için henüz erken,” şeklinde konuşan Güler, bu eğilime karşı eğilimler de olduğunu belirterek Irak örneğini verdi: “Ulus temelleri pek de güçlü sayılmayan Irak toplumu, Amerikan emperyalizmine karşı kararlı bir direniş örneği verdi. Latin Amerika’da da benzer örnekler var. Süreç henüz tamamlanmadı, böylesi bir iddiada bulunmak için henüz elimizde yeterli veri yok.”

“Eskisi gibi değil”
Etkinliğin başlığında yer alan “eskisi gibi değil” sözüne atıfta bulunan Güler, gelişmelerin Türkiye solunu bazı kavramlara bakış açısını değiştirmesi yönünde zorladığını söyledi. Marksist bir öznenin değişen dünya koşulları karşısında sabit tutması gereken temel ilkesinin işçi sınıfı çıkarları olduğunu kaydeden Güler, “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” gibi, bir dönem sola kazandıran ancak Sovyetler’in dağılması sonrası anti-emperyalist zeminin kaybedilmesi ile bu karakterini yitiren bir ilkeye körü körüne bağlı kalınamayacağını söyledi.

Kürt ulusal hareketinin Türkiye’deki sosyalist hareketle bağı konusunda da genel kanının aksine ciddi problemler olduğunu savunan Güler, bu bağın artık yeniden kurulamayacak şekilde koptuğunu söyledi.

Ezen ulus - ezilen ulus kavram çiftinin de benzer bir yeniden değerlendirmeye tabi tutulması gerektiğini söyleyen Güler, günümüzdeki ayrılıkçı hareketlerde belirleyenin, Karabağ örneğinde olduğu gibi, zengin ve küçük bir azınlığın çıkarları olduğunu söyledi ve Irak’daki Kürt halkına da artık ezilen ulus muamelesi yapılamayacağını söyledi.

Güler ayrıca, solun bir dönem olumlu anlamlar çıkarmaya alışkın olduğu sınır değişikliklerinin, bugün tümüyle karşıya alınması gerektiğini savundu.

“Baştan doku uyuşmazlığı var”
Güler, kurulan ilk işçi sınıfı devleti olan SSCB’nin iyi ilişkiler tutturmaya çalıştığı genç Türkiye Cumhuriyeti ile negatif ilişki içinde olan Kürt hareketinin, Türkiye işçi sınıfı hareketi ile arasında başından beri bir doku uyuşmazlığı olduğunu belirtti. Güler bu uyuşmazlığın sebebinin Türkiye solunun Kemalizmden etkilenmesi değil iki hareketin çıkarlarının ortaklaşmaması olduğunu vurguladı ve ileriki dönemlerde Kürt hareketinin öncülerinde ve uluslararası konjonktürde yaşanan köklü değişiklikler sayesinde Kürt hareketi ile işçi sınıfı hareketinin birbirine yaklaşabildiğine dikkat çekti.

Pratik yaklaşımlar Türkiye solunu yanıltıyor
Türk solunun yakın dönemde siyasi gelişmelere karşı kendisini pratik olarak konumlandırdığını, pratik tepkiler ile hareket ettiğini söyleyen Güler, kavramların bu denli tersine döndüğü bir dönemde pratiğin yol göstericiliğinden kurtularak daha uzun soluklu taze bir bakış geliştirilmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye’de bir çözülme sürecinden ısrarla bahsettiğini belirten Güler, neoliberal yapılanma, uluslararası sermaye ile bütünleşme, ulus devletin önemsizleşmesi ve dinci gericiliğin yükselişi gibi dinamiklerin tetiklediği bu süreçte Kürt dinamiğinin de rol oynadığını söyledi. Çözülmeye karşı durması gereken solun, bu koşullarda Kürt dinamiği ile yollarının birleşemeyeceğini söyleyen Güler, bunun Kürtlere yapılacak haksızlıklara duyarsız kalmakla ilgisinin olamayacağını vurgulayarak şunları söyledi:“Türkiye solu elbette duyarlı olmalıdır. Örneğin Köksal Toptan yaşayan bir anadile saldırdığında buna sol karşılık vermelidir -zaten Kürt özneleri pek de oralı değil-, ancak siyasi zeminimizi belirlemek duyarlılıktan farklıdır.” Güler, işçi sınıfı hareketi ile Kürt hareketinin ortaklaşabilmesinin tek yolunun Kürt hareketinin ulusal bir dinamik olmaktan çıkması, yani hareketin içinden çıkacak sınıfsal bir kolun güç kazanması olacağını dile getirerek sözlerini tamamladı.

yazici   mail