www.soL.org.tr
Boru mu bu?
Aydemir Güler 3 Mart 2007, Cumartesi

Enerji Bakanı bir gazeteciye açmış haritayı, doğal gaz, petrol ve enerji nakil hatlarını göstermiş. Gazeteci Cengiz Çandar dersi yazmış:

“Ortadoğu'dan, Orta Asya'dan, Hazar ve Kafkasya'dan gelen hatlar Avrupa'ya uzanıyor, Karadeniz üzerinden gelen hatlar Doğu Akdeniz'le buluşuyor. Türkiye'nin parçalanması üzerine oynamak, uluslararası sistem (ABD ve Avrupa diye anlayın) için, kendi bindiği dalı kesmek demek. Türkiye'nin bir ve bütün kalması, özellikle onların ‘stratejik çıkarı’na.”

Her zaman aynı yere demir atılmaz ya; bunlar da boruya demir atmış! Birinci Cumhuriyet bayağı sağlammış anlayacağınız!

Boru hattı açıldığında soL tam tersi bir yorum yapmıştı, ama şimdi sırası değil.

Bana ilginç gelen, boru masalını anlatanın da aktaranın da “Birinci Cumhuriyet”le pek arasının olmaması. Neyse geçelim; kim bilir şaka yapıyorlardır belki de…

Tren rayı mı sağlamdır, boru mu?

Acaba 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başlarında haritada Ege’ye parselleyen, İstanbul’u Bağdat’a bağlayan demiryollarını gururla gösterip, “kurtardık paçayı” diyen Osmanlı yönetici ve aydınları var mıydı?

Mutlaka vardır gibime geliyor. Zira o sıra sürüklenip gitmekte olan İmparatorluğun bir kontratakla Turan’a egemen olmasını düşleyenler kesinlikle vardı. Bir nevi altın gol düşüncesi, isterseniz “voleyi vurmak”,  ya da “bir koyup beş alma modeli” o zamanlardan miras kalmış olmalı Türk siyasal düşüncesine. Turgut Özal’ı büyük devrimci ilan edenler ve keşke Irak’a biz de girseydik diye hayıflananlar, bıraksanız Abdülhamit’in pan-islamizmini mi yoksa Enver’in pan-türkizmini mi kopya edelim diye tartışacaklar.

Şaka mı yapıyorlar dersiniz; yok canım, boru mu bu!

Türkiye’nin çok tuhaf bir hale geldiğini kabul etmeliyiz. İçinde yaşıyor olmasanız katıla katıla gülesiniz gelir!

Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce bir dizi medya yazıcısı, Türkiye’nin verili sınırlarını tartışmanın mümkün olduğunu, buna alışmak gerektiğini yazdı. Şemdinli olaylarından bu sonucu çıkarmışlardı.

Şimdi eyalet sistemi, federasyon, üniter devlet tartışması revaçta.

İşin hoş taraflarından biri, üniter yapının tam karşısında olduğuna inanılan Kürt siyasetçilerinden Aysel Tuğluk’un, Kenan Evren’den habersiz bu konuya girmiş olması. Şaka gibi olmuş. Bakın, basından aktarıyorum:

Ateşkes sürecine de değinen Tuğluk, ‘Üniter devlet yapısını tartışmamak koşulu ile PKK'nin sürece katılmasına, yasal demokratik siyaset yapmasına olanak tanınmalı, bu konuda cesur olunmalıdır’ dedi.”

Keşke tersini söyleseymiş!

Türkiye’de değil PKK, en mutedilinden bir Kürt kimliğine siyaset hakkı tanımak bile henüz düzenin ufkunun dışındayken, üniter devlet masaya yattı bile. DTP üniter devleti sorgulamama güvencesi vererek bir uzlaşma zemini yakalayabileceğini sanırken üstelik!

Yanlış zamanda yanlış yerde bulunmak buna denir…

Bir deneme de Ahmet Türk’ten:

Devlet sorunu demokratik yöntemlerle çözme gibi bir mantık ve söylemle çıkmalı. Çıksa biz silahlıları deşifre edeceğiz.”

Kimileri devletin çıkardığı yasaya değil de, adına “pişmanlık” demesine kızardı. Gururları inciniyordu herhal!

Türk’ün “söylem karşılığı ihbar” önerisinin yanında “kanunla pişmanlık” pek onurlu kalır. Belki Ahmet bey de işi gırgıra vurmuştur da, ben şakadan anlamıyorumdur…

Başka hoş ve boş tartışmalar da var. Türkiye düpedüz yolun sonuna gelmiş görüntüsü çizerken ve bu, çeşitli boyutlarıyla dillere vururken DTP kongresine karşı açılan bayrak-resim-marş kampanyası…. Hangi yasada kongrelerde bayrak ve Atatürk resmi asılıp İstiklal marşı çalınacak diye yazıyor? Kenan Paşa 1982’de nasıl da atlamış bunu! Bakın partilerin merkezi Ankara’dır diye yazınca yasaya, nasıl da sağlandı milli birlik bütünlük. Keşke bu kongre prosedürünü de yazıverselermiş…

Yalnız bu kampanyaya kalkışan liberal medyanın söz konusu simgelerle ilişkisi en fazla pamuk ipliği kadar. Bir buçuk yıl önce “Türkiye’nin sınırlarını tartışabiliriz” diye hangi gazetelerde yazılmıştı? Yıllar önce Birinci Cumhuriyetin ölümünü ilan edenler kimlerdi?

Bunlar kemalizmi çağdışı kalmış bir bağımsızlıkçılık olarak görüp Mustafa Kemal resmini asmayanların üstüne yürür. Bunlar ulus-devletin devri kapandı deyip bayrağa sarılır. Ve bunlara sorsanız İstiklal Marşının güftesinin dinci ve ırkçı, bestesinin de çok kötü olduğunu söylemekten geri durmazlar, teybin düğmesine basarken.

Kim bilir belki de DTP’ye erken bir 1 Nisan şakası yapmışlardır…

Ama eğer ciddiyse bu karışık ve muğlak tartışmaların nasıl aşılacağı artık biliniyor. Gün, liberali ve milliyetçisi, Türkü ve Kürdü, İslamcısı ve Türkçüsü ile bütün düzenin borunun etrafında birleşme günüdür.

Bunun için dilde birkaç düzeltme yeterli olacağa benzemektedir. Söylenecek lafın önemsiz olmadığını haber veren “boru değil bu” deyimi ve Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün yeni simgesi boru ile ilgili başka argo deyimlerden tez vakitte kurtulmak gerekir.

yazici   mail
Boru mu bu?
Aydemir Güler
Avrupa Birliği ve Küba
Ernesto Gomez Abascal