www.soL.org.tr
Kürtler ve seçimler
Aydemir Güler 14 Ağustos 2007, Salı

2002 ve 2007 seçim sonuçlarını yan yana koyunca, DEHAP'tan "bin umut adayı" bağımsızlara geçişte ciddi bir oy kaybı açık seçik görülüyor. Beş yıl önce 2 milyona dayanan oylar 600 binin üstünde eksilmiştir.

İstanbul 2. bölgenin "resmen desteklenmeyen" bağımsız adayı Baskın Oran'a yönlendirilen DTP oylarını ve bir diğer bölgede Ufuk Uras'ın aldığı bütün oyları hesaba katsanız, bağımsız aday gösterilmeyen yerlerde desteklendiği resmen açıklanan EMEP oylarını bağımsız adayların oylarına ekleseniz de ortaya çıkan budur.

Bu gerileme yaklaşık yüzde 30 anlamına gelir. Büyük medyanın pek sevdiği ve gerçekten de kolay ve çarpıcı biçimde anlaşılma özelliği olan bir ifadeyle, daha önce Kürt ulusal hareketine oy veren 10 kişiden 3'ü tercih değiştirmiştir!

Bu değişim AKP'nin ülke genelinde kaydettiği yüzde 12'nin üstündeki oransal artışın da aşağı yukarı 2 puanını karşılamaktadır.

DTP'nin, Meclis'te grup kurduğuna hayli buruk bir sevinç yaşayabildiği, verilen "özeleştiri"den de anlaşılmaktadır.

Ancak bu değerlendirmede değinilen faktörlerin, bana kalırsa, açıklama gücü pek zayıftır. Aday belirlemede sorunlar oldu deniyorsa, elbette doğrudur, olmuştur. Ama bağımsız aday taktiğinde bundan kaçınmanın yolu da pek yoktur. Bunun ötesinde de hatalar yapılmış olabilir.

Evet; yerel yönetimler bu harekete hiç mi hiç yaramamıştır.

ÖDP örneğinde ortaya çıkan tek yönlü ittifak (!) ve "ortak aday" esprisinin tamamı, ciddiyet açısından kusurlarla doludur. Belki bunun da sonuç üzerinde cüzi bir etkisi olmuştur.

Örgütün sağlamlığı, yürütülen çalışma da elbette önemlidir...

DTP'nin değerlendirmesinde en köklü öğe, Türkiye partisi iddiasıyla kendi tabanına, Kürt partisi özellikleriyle de ülkenin diğer bölümlerine yabancılaşmakla ilgilidir. Bu da doğrudur...

Açıklamadaki en hafif unsur ise "erkek egemen yaklaşımların sürmesi" olsa gerektir!

Benim söyleyeceğim ise, biçimsel olarak, PKK merkezinden gelen "düzen partilerine benzediniz" eleştirisine benzemektedir. Ama sanırım, sadece biçimsel olarak...

Kürt ulusalcılığının geldiği son noktada yasal siyaset alanında benimsenen kimlik, memleketin diğer "büyük" partileriyle ayrımları mümkün olduğunca silikleştirmeyi esas edinmiştir. Seçim öncesinde kendini neredeyse AKP'nin kardeşi olarak göstermeye çabalayan DTP'nin bu yönelimde sınır tanımayarak MHP'ye de el uzatmasında şaşacak bir şey yoktur. Bu hareket, uzlaşı, uzlaşma, konsensüs, demokrasi, ötekileştirmek... sözcüklerini durmaksızın ve her vesileyle tekrarlayarak ayrı bir politik içeriği gündemden düşürmeye uğraşmaktadır. Herkes gibi özelleştirmecilik, herkes gibi AB'cilik, her anlamıyla herkesin yaptığı gibi bir belediyecilik, herkes gibi "kriz olmasıncılık"...

Başkası olsa, böyle bir siyasetin oy kaybetmesine değil varlığını korumasına şaşmak gerekirdi.

DTP başkası değildir ve Kürt unsuruna indirgenebilir yapısı yüzünden zaten bu benzeme uğraşı da havaya gitmeye mahkumdur. Yani durum daha da berbattır.

Benim "düzen partisi" derken kastettiğim bütün bunlardır. Ve işin adını en sade haliyle koymanın zamanı çoktan gelmiştir:

Bölgesel faktör olarak Irak'ta Kürt topluluğunun üstüne açılan Amerikan şemsiyesi, iç faktör olarak da yoksul köylü karakterinin yerini Kürt burjuvazisine bırakmasının sonucunda, artık karşımızda kelimenin gerçek anlamıyla bir düzen partisi bulunmaktadır.

İçinde geçmişten miras halkçı damarların bulunması, kimi demokratik öğeler taşıması, kitleleri mobilize etme yeteneğini kısmen koruması, yoksulların desteğinin sürmesi vb özellikler bir siyasi hareketi, egemen sermaye düzeninden ayırt etmeye yetmez.

Yeri gelmişken, benim "düzen" derken kastettiğim, askerlerin veya Türklüğün değil, para babalarının ve emperyalistlerin egemenliğidir...

Aslında genel olarak bu hareketin yönlendirici kesimleri, burjuvalaşma sürecini seçimler açısından tam tersi beklentilerle süsleyerek gündeme getirmiş, savunmuşlardır. Sadece legal alanda değil Kürt ulusalcılığının her noktasında, uzak geçmişte kalan solculuğun günah keçisi ilan edilmesi adettendir. İkide bir "hâlâ Stalincilikten kurtulamadık, hâlâ solculuktan arınamadık" diye anlatılan, "bir kurtulsak önümüz ne biçim açılacak" yolunda bir şeydir.

Bu yaklaşım, Türkiye'de solculuk çok prim yaptığı için değil, sağda gidecek yer olmadığı için yanlıştır. Soldan arınan, tabanını, liberalin, dincinin, sermayecinin, AB'cinin, Amerikancının hasına teslim eder! Kurtuluşçuluk, özgürlükçülük, halkçılık, dayanışmacılık buharlaştırılırsa "tüccar siyaset"e davetiye çıkar. Bu davetiyeyi AKP varken küçük Kürt tüccarlarının kapması mümkün müdür?

22 Temmuz'da olan aşağı yukarı budur.

Kürt legal partileri için, bunca seçim deneyiminden sonra artık bir kuralı daha saptamak yerinde olacaktır. Bu partiler her seçimden "sağa, biraz daha sağa" diyerek çıkmışlardır. Anlaşılan, Meclis'te grubu olmak, bu yönelimi sadece şiddetlendirecek.

Not: soL'un emekçileri ve okurları bir haftalık yokluğumu fark etmişlerdir. Genellikle hangi nedenle olursa olsun (bu seferki tatildi), olağan çalışma ortamından ayrıldığımda yazı görev ve taahhütlerimi aksatmamaya çalışırım. Ama içinden geçtiğimiz şu seçim sonrası hızlı günler, ne önceden yazı depolamaya, ne de uzaktan yazmaya elvermiyordu...

yazici   mail
Kürtler ve seçimler
Aydemir Güler