www.soL.org.tr
İddianame değil, sanki hesap defteri
17 Kasım 2007, Cumartesi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının uzun süredir hazırladığı ve el altında tutulduğu belli olan iddianamesinde DTP'nin Abdullah Öcalan'ın talimatıyla kurulduğuna dair iddialara geniş yer verildi.

HABER MERKEZİ Yargıtay Cumhuriyet Başsavclığınca DTP’nin temelli kapatılması istemiyle açılan davanın iddianamesinde, "Cezaevinde bulunan bir terör örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti (DEHAP) kapatıp, yeni bir siyasi parti (DTP) kuran kişilerin terör örgütü ve liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmıştır" ifadelerine yer verildi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 121 sayfalık iddianamede, kapatma kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olmadığı vurgulandı. “Partiyi temsil eden organlarca gerçekleştirilen eylem veya söylemlerin partinin değil, bu kişilerin kendi kişisel görüşleri olduğu açıklanmadıkça ve siyasi parti tarafından da açıkça reddedilmedikçe, bu söylem ve eylemler de partiye isnat edilebilecektir” diyen Başsavcı, DTP’nin İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın avukatları ve yakınları aracılığıyla verdiği talimatlar sonucu kurulduğunun “açıkça belli olduğunu” iddia etti.

Avukat görüşmeleri
DTP’nin Öcalan ile “bağlarına” yönelik iddialar avukatlarının Öcalan ile görüşmelerine ilişkin açıklamalarına dayandırdı. Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı 5 Mayıs 2004 tarihindeki görüşmede, ''yeni bir parti kurulması talimatını verdiği, kurulacak partinin ismini dahi söylediği'' belirtilen iddianemede, “Kurucuları ve genel başkanı hatta eşbaşkanlık sistemi de dahil olmak üzere DTP'nin kuruluş çalışmalarının tamamen Öcalan'ın direktifleri doğrultusunda gelişip sonuçlandırıldığı açıkça ortaya çıkmaktadır” denildi.

Bu durumun, 23 Ekim 2004 tarihli Vatan gazetesi ve 26 Ekim 2004 tarihli Star gazetesindeki haberlerle tüm açıklığıyla yer aldığına işaret edilen iddianamede, şöyle devam edildi:

“Siyasi partilerin demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğu tartışmasızdır. Ancak terör örgütü PKK'nın siyasi uzantısı gibi davranan DEHAP'ın eylemlerinin ulaştığı yoğunluğu dikkate alarak yine PKK ve elebaşısı Öcalan'ın emir ve talimatları ile yeni parti kurulması yoluna gitmek, ulusal ve uluslararası hukuk düzenlerinde öngörülen 'siyasi parti' kavramı ile ilgisi olmayan, demokratik siyasal hayat içerisinde izah edilemeyecek bir durumdur. Hele aldıkları talimat doğrultusunda DEHAP'ı DTP'ye katılmak üzere kapatan siyasi partililerin zaman geçirmeden DTP bünyesinde çalışmalara başlamaları dünya siyaset tarihi yönünden ele alınıp, bağımsızlık, demokratiklik ve hatta etik yönden dahi incelenmesi gereken bir sonuçtur. Cezaevinde bulunan bir terör örgütü liderinden aldıkları talimatların gereğini harfiyen yaparak siyasi parti (DEHAP) kapatıp, yeni bir siyasi parti (DTP) kuran kişilerin terör örgütü ve liderine ne derece bağlı olduklarını kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarmıştır.''

DTP’nin kuruluşundan sonraki eylemler
İddianamenin, ''DTP'nin kuruluşundan sonraki eylemler'' başlıklı bölümünde, siyasi yasak getirilmesi istenen 221 parti üyesinin eylem ve konuşmalarıyla parti örgütlerinin düzenlediği toplam 141 eyleme ve bunlara ilişkin yargı süreçlerine yer verildi.

İddianamede, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve Genel Başkan Yardımcısı Sedat Yurttaş'ın “Abdullah Öcalan’ı övücü” açıklamalarda bulundukları iddia edildi.

Parti üyelerinin PKK lehine çalışmalarının propagandayla sınırlı kalmadığının ileri sürüldüğü iddianamede, eylemlerin lojistik destek sağlama boyutuna eriştiği belirtildi. DTP'nin bazı il ve ilçe başkanlığı binalarının “yasa dışı örgüt kampına” çevrildiğini öne süren iddianamede, DTP'nin 25 Haziran 2006 tarihindeki Birinci Olağan Büyük Kongresi'nin PKK gösterisine dönüştürüldüğü aktarıldı.

Tuncel, Demirtaş, Alınak, Zana
İddianamede, “İstanbul'da karıştığı bir cinayet olayı nedeniyle sorgulanan İbrahim Çakmaz'ın bir ara PKK kamplarına katıldığını, ancak daha sonra İstanbul'a döndüğünü, bu arada DTP faaliyetleri içinde gördüğü kişilerden bazılarının da örgüt kamplarına katıldığını, bunlardan teşhis ettiği kişi olarak DTP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Sabahat Tuncel'i gösterdiği, Tuncel'in yasa dışı örgütün 2004 yılındaki kongresine ‘terörist’ kıyafetiyle katıldığını” belirttiğine değinildi.

DTP Milletvekili Selahattin Demirtaş'ın, ROJ TV'de bir programa katılarak Abdullah Öcalan’ı övdüğü anlatılan iddianamede, DTP Kars İl Başkanı Mahmut Alınak'ın 6 Ocak 2007 tarihinde Başbakan'a tamamı Kürtçe dilekçe göndermesinin tahrik edici, bölücü nitelikte olduğu, toplumu germe ve vatandaşları birbirlerine karşı kışkırtma amacını taşıdığı, bunun da PKK’nin amaçlarıyla örtüştüğü savunuldu.

İddianamedeki eylemler arasında, DTP Parti Meclisi üyesi Leyla Zana'nın 19 Temmuz 2007 tarihinde Bingöl'deki bir seçim mitinginde, 18 Temmuz 2007 tarihinde Diyarbakır'da yaptığı konuşmalar da gösterildi.

8 askerin teslim alınması da delil
Hakkari Dağlıca'daki çatışmadan sonra kaçırılan 8 askerin geri alınması olayı da kapatma davasının iddianamesine girdi.

İddianamede, 21 Ekim 2007 tarihinde PKK tarafından kaçırılan 8 askerin geri alınması olayının DTP milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik tarafından tam bir örgüt propagandasına dönüştürüldüğü ileri sürüldü. İddianamede, ''Roj TV gibi örgütün yayın organlarında, olaydan sonra askerlerin teslim edilmeleri için özellikle ailelerinin DTP'ye yönlendirilmeleri ve nihayetinde üç milletvekilinin Kuzey Irak'a giderek, terör örgütü elebaşının resimleri ve sözde bayrakları önünde askerleri almalarına ait görüntülerle istenilen propaganda amacına ulaşılmak istenilmiştir. Terör örgütünün, aileleri DTP'ye yönlendirmesinden de anlaşılacağı gibi söz konusu eylemin propaganda amaçlı planlandığı çok açık olarak ortaya çıkmıştır'' denildi.

PKK içerisinde faaliyette bulunduktan sonra ayrıldığı belirtilen bir kişinin ifadelerine de yer verilen iddianamede, bu kişinin, ''DTP milletvekilleri Fatma Kurtulan ve Sevahir Bayındır'ın 2003 yılında örgüte ait Sehit Harun kampında 3 ay süreyle siyasi eğitim verildiğini'' beyan ettiği kaydedildi.

“DTP’nin de aynı akıbete uğraması rastlantı değil”
İddianamenin devamında DTP ile ilgili şu iddialara yer verildi:

“1990 yılından bu yana devam eden ve yukarıda özetlenen süreçten anlaşılacağı gibi hemen hemen aynı kadrolar tarafından kurulup devam ettirilen HEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP ve şimdi de DTP'nin aynı akıbete uğramaları rastlantı değildir. Söz konusu partilerin tamamının terör örgütü PKK ile bağlantılı faaliyet gösterdikleri toplumda inkar edilemeyen bir gerçekliktir. Nitekim davalı parti DTP de süreçte görevini yerine getirirken yukarıda bahsedilen olaylarda açıkça görüleceği gibi tüm eylemlerini terör örgütü güdümünde gerçekleştirmiş, örgütün ve elebaşısı Abdullah Öcalan'ın savunulmasından başka demokratik anlamda, bir siyasi partiden beklenilebilecek hiçbir girişim veya söylem geliştirmemiş, deyim yerinde ise kendisini terör örgütü savunmanlığına özgülemiştir.

Terör örgütüne 'terör örgütü' diyememenin yanında 'kardeşlerimiz', 'tabanımız', 'muhatap alınması gereken kurum' gibi ifadeler kullanılmış, parti binaları örgüt kampları gibi terörist resimleri, sözde örgüt bayrakları ile donatılmış, örgüt lehine eğitim faaliyetleri yapılan, terör örgütü ve elebaşı lehine yasa dışı gösterilerin organize edildiği, teröristlerin buluşma noktası haline getirilmiştir. Öldürülen terör örgütü elemanları 'şehit' olarak tanımlanmış, ROJ TV gibi örgütün yayın organları birinci derece muhatap alınarak, programlarına partinin her kademesinden kişiler vasıtası ile katılınmış, telefonla canlı bağlantılar yapılmış, hepsinde de örgüt propagandası içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden beyanlarda bulunulmuştur…

Davalı partinin tüm gösteri ve toplantıları, hatta olağan kongreleri dahi terör örgütü ve elebaşısı lehine atılan sloganlar, taşınan pankartlar, resimler, sözde örgüt bayrakları, sergilenen şiddet görüntüleri ile gerçekleşmiştir. Parti mensuplarının eylemleri propaganda boyutlarını aşarak şiddet eylemlerinde görev almaya, terör örgütü bildirilerini halka dağıtmaya, talimatlara uymayanları tehdide, adliye binalarına bomba koymaya, terör örgütüne eleman kazandırıp kırsala göndermeye, teröristlerin talimatlarını alıp gereğini yapmaya, partililerin örgüt kamplarına gidip toplantılara katılmasına, buralarda eğitim aldıktan sonra ülkeye dönüp faaliyette bulunmaya, hatta gösterdikleri liyakat gözetilerek milletvekili olmaya, terör örgütünün ihtiyaçlarını karşılamak için halktan para toplamaya dönüşmüştür.”

“Sosyal, siyasal ve hukuksal bir zorunluluk”
İddianamede, ''DTP'nin demokratik toplum gereklerini yerine getiren, hukuksal platformda çalışmalarına devam eden bir siyasi parti olduğunun iddiası ve kabulü, iyi niyetle açıklanması mümkün olmayan bir durumdur'' denildi.

DTP'nin, genel başkanından çeşitli kademelerindeki yöneticilerine kadar geniş bir yelpazede, ülkeyi bölmeyi amaçlayan yasa dışı terör örgütünün propagandacısı, yardım ve yatakçısı ve sair efradının kümelendiği bir oluşum halini aldığı iddia edilen iddianamede, eylemlerin yeterli yoğunluğa ulaştığı, DTP'nin de bu eylemleri kararlılıkla desteklediğinin tartışmasız bir hal aldığı öne sürüldü.

DTP'nin 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde genel başkanlığa seçilen Nurettin Demirtaş'ın, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesince, ''terör örgütü yöneticisi olmak'' suçundan 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldığı, 1 Haziran 2005 tarihinde şartla tahliye edildiği anlatılan iddianamede, bu durumun Demirtaş'ın DTP genel başkan seçilmesinde en büyük etken olduğu öne sürüldü.

”DTP'nin hedeflerine ulaşmada bölücü terör örgütü yolu ile şiddet unsurunu kullanma ve savunmada kararlı olduğunun görüldüğü” kaydedilen iddianamede, toplumun huzur ve güvenliği için DTP hakkında ''temelli kapatılma'' istemi ile dava açılmasının sosyal, siyasal ve hukuksal yönlerden bir zorunluluk olduğu vurgulandı.

Kapatma yaptırımı uygulanmasının, çoğulcu demokratik sistemde, yapılması gereken ve hukuksal yoldan uygulanabilecek amaca uygun ve orantılı tek seçenek olduğu belirtilen iddianamede, kapatma yaptırımının radikal bir yaptırım olmayıp, olaya uygun ve orantılı bir yaptırım olduğu savunuldu.

Sonuç ve istem
İddianamede, Anayasa Mahkemesinin, ''DTP'nin faaliyetlerinin durdurulması, SPY ve parti tüzüğünde gösterilen belirli veya bütün organlarının faaliyetlerinin durdurulması, dava süresince seçimlere katılamaması ayrıca dava tarihinde parti üyesi olanların bir başka siyasi parti listesinden veya bağımsız olarak da dava süresince seçimlere katılmasının önlenmesi, ödenecek Hazine yardımlarının banka hesabında blokesi, üye kayıtlarının durdurulması'' gibi önlemlere hükmedebileceği kaydedildi.

İddianamede, DTP'li milletvekilleri Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Ahmet Türk, Osman Özçelik, İbrahim Binici, Sevahir Bayındır ve Fatma Kurtulan'ın da aralarında bulunduğu 221 parti üyesi hakkında Anayasa'nın 69/9 ve Siyasi Partiler Yasası'nın 95. maddeleri uyarınca, siyasi yasaklılık kararı verilmesi istendi.

İddianamenin, ''Sonuç ve İstem'' bölümünde, davanın ivedilikle görüşülerek, DTP'nin ''Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla Anayasa'nın 68. maddesinin 4. fıkrası, 69. maddesinin 6. fıkrası, Siyasi Partiler Yasası'nın 78, 80, 81, 82. ve 90. maddeleri ile aynı yasanın 101/1-b ve 103. maddeleri gereğince temelli kapatılması talep edildi.

Diyarbakır'da 28 Ekim 2007 tarihinde gerçekleştirilen Demokratik Toplum Kongresi'nin sonuç bildirisi ile 8 Kasım 2007 tarihinde yapılan DTP 2. Olağanüstü Büyük Kongresi'ne ilişkin belgelerin, henüz intikal etmemesi nedeniyle daha sonra iddianameye ek olarak gönderileceği kaydedildi.

yazici   mail