www.soL.org.tr
Bir günde bin imza
6 Şubat 2008, Çarşamba

Üniversite Konseyleri Derneği tarafından başlatılan imza kampanyasına ilk gün içerisinde binden fazla imza verildi. Kampanyaya destek veren akademisyenlere, türban tartışmalarını nasıl değerlendirdiklerini ve neden türbana karşı olduklarını sorduk.

soL Üniversite Konseyleri Derneği (ÜKD) tarafından başlatılan "Ülkemizi ve Üniversitemizi Gericiliğe Teslim Etmiyoruz" başlıklı imza kampanyasına akademisyenlerden yoğun bir destek geldi. İlk gün içerisinde bin imzaya ulaşan kampanya büyümeye devam ediyor. Kampanyaya imza veren akademisyenlere, türban tartışmasını nasıl değerlendirdiklerini ve neden ÜKD'nin imza kampanyasına imza verme ihtiyacı hissettiklerini sorduk:

"Türban Amerikan işgalinin kolaylaştırıcısıdır"
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler (Ankara Üniversitesi)
Öncelikle, türban tartışmalarını bir talihsizlik olarak değerlendirdiğimi söylemeliyim. Türbana ilişkin tavırlar iki gerekçe çerçevesinde toplanıyor. Bir tarafa göre türban, bireysel bir hak ve özgürlük sorunudur, dolayısıyla bu hak ve özgürlük, kullanmak isteyen kişilere tanınmalıdır. Benim de savunduğum diğer görüş ise, türbanın bir siyasal ilke sorunu olduğu yönündedir. Bu anlamda Türkiye'de türban, Afganistan'daki burkanın temsil ettiğinden farklı bir şey temsil etmemektedir ve nasıl burka Afganistan'da ABD işgalinin kolaylaştırıcısı ve simgesi ise, türban da aynı gücün Türkiye'ye yönelik işgalinin yolunu açan, onu kolaylaştıran bir simgedir.

Türban sorunu siyasal bir ilke sorunu olduğu için, çözümü de diyalog ve uzlaşmada bulunamaz. İnsanlar çok konuda uzlaşabilir, her konuda diyalog kurabilirler ancak insanlar ilkelerde uzlaşamazlar, çünkü ilkelerin kendisi uzlaşmazdır. Eğer türban Amerikan emperyalizminin Türkiye'yi işgal etmesini sağlayan araçlardan biri ise, bunun pazarlığı, uzlaşması, veya diyalogu kurulamaz; ancak bu güce karşı mücadele edilebilir. Laik devlet ve laik yaşama dair bir sorun olarak ortaya çıkan türban, aynı zamanda Türkiye'nin sömürgeleştiriliyor olması meselesinin de bir parçasıdır. Dolayısıyla laiklik tartışmasının gözle görünen boyutunu oluşturan türban sorunu, aynı zamanda Türkiye'nin tam bağımsız olmaması sorununun da bir parçasını oluşturmaktadır.

Türban üzerinden yürümekte olan, karşı devrimdir. Türbanın simgelediği sömürgeleşen Türkiye ve din temelleri üzerinde oluşturulan bir devlet ve toplumdur. Ben bütün bunlara ilkesel düzeyde karşı olduğum için de Üniversite Konseyleri Derneği'nin imza kampanyasına katılmayı uygun buldum.

"AKP ile MHP'den özgürlük değil gericilik gelir"
Doç. Dr. İlhan İkeda (Bilgi Üniversitesi)
AKP ile MHP'nin yürütmekte olduğu kampanyanın özgürlük adına olduğuna inanmıyorum. Bu adamlar, özgürlük adı altında, inanç özgürlüğü kavramına sığınarak kendi görüşlerini topluma dayatmak, toplumu iyice gericileştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Üniversitelerde pek çok kişi bu gelişmelere karşı, ki zaten akademinin konumu da bu olmalı. Üniversitenin de, toplumun da gericileştirilmesine karşı durmak, karşı bir basınç oluşturmak gerekiyor. Ben bu imza kampanyasının, üniversitelerde ne kadar çok kişinin gelişmelere karşı olduğunu göstermesi açısından önemli bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.

"Türbanı peçe izleyecek"
Doç. Dr. Cem Sinan Deliduman (İstanbul Teknik Üniversitesi)

Öncelikle bu sürecin bizi götüreceği noktayı vurgulamak gerekiyor. Ben bir öğretim üyesi olarak, bugün "türban krizi" olarak yaşanmakta olanın, yarın "peçe krizi" olarak yaşanacağını düşünüyorum. Örneğin Pakistan şu an peçe krizini yaşıyor. Kız öğrencilerin, şimdi dahi erkek hocalarına soru sormadıklarını, kendi aralarında konuşmayı tercih ettiklerini gözlemliyorum. Bu gelişmelerin, üniversite içerisinde karşılıklı diyalogun önünü keseceğine eminim. Bunlar bir varsayım değil, zaten şu anda yaşanmakta olan bir şey. Aynı durum, zamanla diğer eğitim kurumlarına da yayılacak, bugün "türban girsin, özgürlük girsin" diyen kişiler yarın "herkes türban taksın, bu dinimizin bir şartı" diyecekler, sonraki gün aynı biçimde peçeyi dayatacaklar. Dogmaya inandıkları için, ne kadar "özgürlük" deseler de, ben bu insanlarla özgürce türbanı tartışamıyorum. Üniversite özgürlük ortamı ise, her şey özgürce tartışılmalıdır. Ancak gün gelecek, hiçbir şey özgürce tartışılamaz hale gelecek.

"Türban paralı eğitimi örtüyor"
Yrd. Doç. Dr. Murat Çepni (Kocaeli Üniversitesi)
Türbanın başka gerçekleri örtmek için kullanıldığını düşünüyorum. Üniversitelerde bugün en önemli sorunlardan biri eğitimin paralı hale getirilmiş olması. Pek çok öğrencinin öğretim hakkı daha üniversite aşamasına gelmeden ellerinden alınmış oluyor. Paraları olmadığı için. Üniversiteye bir şekilde girmeyi başaran emekçi çocukları barınma sorunu ile karşılaşıyor ve cemaatlerin kucağına düşüyor. Yine paraları olmadığı için. Bu tablo ortadayken türbanın öncelikli gündem olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bir özgürlük sorunu olarak niteleyenler gerçek, öncelikli gündemleri örtüyor.

"Din özgür olsun, köşeyi dönmek özgür olsun"
Prof. Dr. Mine Anğ Küçüker (İstanbul Üniversitesi)
Öncelikle, üniversitelerin insanların inancını serbestçe "yaşayabilecekleri" bir yer olmadığını düşünüyorum. Üniversitede inanç dahil her şeyi tartışabilirsiniz, ancak inancın yaşanması için dışarıda olması gerekiyor. İkincisi, "özgürlük" deniyor ve benim buna itirazım var, zira ben başını örten insanların özgür olduklarını düşünmüyorum, dolayısıyla özgür olmayan insanların özgürlüğünü savunmanın o insanlara karşı da olumsuz bir tavır olduğunu düşünüyorum. İnsanın en önemli değer olduğu, tek değer olduğu akademide, özgürsüzlüğün özgürlüğü savunulamaz.

Liberaller kadar iyimser olmadığımı söylemeliyim. Bence süreç çok tehlikeli bir noktaya; "din özgür olsun, köşeyi dönmek özgür olsun, başka hiçbir şey özgür olmasın" düşüncesinin dayatılacağı noktaya doğru gidiyor. Ve maalesef aydınlarımız dediğimiz kişiler de bu sürece destek veriyorlar. Ortalama eğitim süresinin dört yıl olduğu, eğitim sisteminin baştan sona bir felaket halde olduğu ülkemizde, bu yaşananların nelere yol açacağını, açmaya başladığını görüyoruz. Üstelik AKP, bu sürecin başlangıcı değildir. AKP elli yılı aşkın süredir yürütülen politikaların bir sonucudur. Bu meseleye bireysel insan hakları penceresinden bakıldığında, türban çok masum görünüyor. Ancak, türbana özgürlüğü savunan herkesin, bir zahmet, bütün bir siyasal örgütlenmeyi, bütün bir ekonomik örgütlenmeyi, tarikat ilişkilerini, cemaatleştirilen toplumu da görmesi gerekiyor. Madımak otelinde aydınların yakıldığı bir memlekette, her ramazanda oruç tutmadığı için dövülen, öldürülen insanların olduğu bir memlekette, tarikatların siyaset ve ekonomide bu denli etkin olduğu bir ülkede türbanı bir kişisel hak ve özgürlük meselesi olarak görmek siyaseten cehalettir, cehalet değilse de kötü niyettir.

yazici   mail