www.soL.org.tr
Değişim, dönüşüm, operasyon
Burak Gürbüz 9 Mart 2008, Pazar

Sovyetler Birliği sonrası batı güçlerinin operasyonlar dönemi başladı. "Emperyalizm hegemonyacı güçler, işgal, bağımlılık" yerine "değişim, operasyon" gibi terimler kullanılmaya başlandı. Bu değişikliğin iki nedeni olabilir: ilki tek süper güç ABD'nin az gelişmiş ülkeleri ve eski sosyalist ülkeleri piyasa ile "ıslah" etme gayreti; ikincisi "piyasacı değişime karşı direnen" ülke ve bölgelere "nokta atışlı" askeri güç kullanımı. ABD, dünya kamuoyunda değişim ve dönüşümün sağlanmasına direnenlere gerekirse operasyon yapılabilmesinin meşruluğunu kazandırmaya çalışmaktadır. Değişim ve dönüşümün çıkış noktası piyasa ve sermaye dostu yeni bir demokratik yapılanmayı sağlamak ve bu "yeni kuralları" geri kalmış ülkelere benimsetmektir. Bu süreçte ABD'ye desteğini esirgemeyecek olanlar arasında emperyalizme yamanmış ve onun iletişim araçlarını sonsuz kullanma özgürlüğüne sahip aydın zümre ile o kesimlere iletişim araçlarını bolca kullandıran uluslararası sermaye çevreleri vardır. Gene uluslararası sermayenin desteklediği sivil toplum kuruluşlarının hazırladıkları sözüm ona bilimsel raporlar, ABD ve emperyalizminin sadece ülke halkları nezdinde değil, akademik ortamlarda da dal budak salmasına neden olmaktadır.

Değişim ve dönüşümün geri kalmış ülkelerdeki bir başka yaptırımı ulus devletin buralarda zayıflamasıdır. Soğuk savaş dönemi sonrası dünyanın birçok köşesinde "sıcak savaşların" çıkmasının nedeni de budur. Zayıflayan devlet yapısı ABD ve AB destekli birçok ayrılıkçı hareketlerin çoğalmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda gene zayıflayan sosyal devletçilik anlayışı da devlette, özel işyerlerinde vs... mafyalaşma sürecini de başlatmıştır. Ulus devletlerin zayıflayan kamuculuk ve sosyal devlet anlayışları, yeraltı iktisadi faaliyetlerin gelişimine neden olmaktadır. Bu yeni yıkım sürecinden doğan yeni dünyanın yeni aktörleri mafya ile emperyalizmin destekledikleri ayrılıkçı hareketlerdir. Soğuk savaşın silahlanma evresinde kullanılmadan birikmiş olan askeri araç-gereç ve silahlar, mafyanın uyuşturucu ve kadın pazarlarından elde ettiği gelirlerle finanse edilerek ayrılıkçı hareketlerin kullanımına sunulmaktadır. ABD ve AB, sosyalizmi yıkmış, halklara özgürlük getirmiş bir konum içinde olmak istemektedir. Bu bağlamda tüm ayrılıkçı hareketleri, kendi ülkelerinde olmaması şartıyla, desteklemektedir. Halklara şirin gözükmek, emperyalistlerin kendileri için daha güvenli bir dünya yaratmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Sovyetlerin, Yugoslavya'nın yıkılması, Irak'ın işgali ve Orta Doğu'da yeni devletlerin ortaya çıkarılması için ABD tarafından yapılan çalışmalar hep bu düşüncenin göstergeleridir. Bu sürecin batı için mümkün olduğu kadar az sancılı gerçekleşebilmesi için de "dönüşüme" uğrayan veya uğrayacak olan ülkelerin "değişimi" peşinen kabul etmesi gerekir. Bu değişimin vazgeçilmez koşulu ise daha evvel de söylendiği üzere, özelleştirmelerle pekiştirilen piyasacılığın herkes tarafından kabul görmesidir.

Yeni Dünya Düzeni içinde ABD türü demokrasinin, kamuoyu tarafından benimsenmesi için özgürlük yeniden tanımlanır. Özgürlük bir değişimdir, dönüşümdür. Kişiye özel de olsa, genellikle parayla ilintilidir. Özgürlük modelinde metalaşma ve tüketim vardır. Göz ve kulak zevkini düşünmek vardır, daha "keyifli" bir yaşam sürme isteği vardır. Özgürlük dolayısıyla piyasacılıktır, onun için devletçiliğe yeğ tutulmalıdır. Devlette "keyif" yoktur. Ürettiği mal ve hizmetlerde pek meymenet yoktur, üstelik belki fazla çeşit de yoktur ama herkese vardır. Piyasa her ne kadar adaletsiz de olsa (herkese aynı olmasa da) yine de "özgür" bireyler tarafından belirlenir. Tabii bu piyasada özgür olan birey tanımında "sınıf" kavramı yoktur. Olmasa da olur. Çünkü zaten burjuva demokrasisinde yeri olan "baskı grupları" yani işçi sendikaları, IMF programları ve hükümetleri sayesinde artık meslek derneklerine dönüşmüştür. Bu sendikal çöküşün arkasında sosyal devletçiliğin yerine konulmak istenen özelleştirme ile beraber kuşa çevrilen sendikal haklar da vardır. Yeni özgürlük tanımında, kalkınma planları ve kamuculuk yer almaz. Ama özgürlük adına bir başka ülkeyi bombalamak, işgal etmek pekâlâ mümkündür. Saldırıların amacı, diktatörlükle yönetilen ülkelere özgürlük ve demokrasi getirmektir. Örneğin Türkiye'de ABD, Saddam'ı devirdiğine, ABD ve NATO eski Yugoslavya'yı bombaladığında sevinç çığlıkları atan gazetecilerimiz ve aydınlarımız olmuştu. Demek ki özgürlük aşısı tutmuştur.

Peki ya TSK'nin Kuzey Irak'ı bombalaması? TSK, ABD ve AB'nin Irak'ta Afganistan'da, Yugoslavya'da yaptığı meşru askeri nokta operasyonlarını Kuzey Irak'ta gerçekleştirmiştir. Türkiye bu anlamda bölgesel bir güç olup çağ mı atlamıştır? Dört yüz milyar amerikan dolarından fazla iç ve dış borcu olan bir ülkenin, ABD'nin uzaydan yolladığı istihbaratla Irak'a girip çıkması sonucu bölgesel güç mü olmuştur? Yoksa ABD'nin Ortadoğu'da sınırları değiştirme planı içinde mi yer almıştır? Böylece ABD emperyalizminden destek bulan ayrılıkçı hareketlerin elleri daha da güçlenir hale gelmiş ve Türkiye'nin Kürt kökenli vatandaşlarıyla sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Bu bağlamda bu operasyon kimin çıkarına hizmet etmiştir? CHP ve MHP'nin tüm güçleriyle emperyalizmden yana tavır almaları (operasyon niye daha fazla uzun sürmemişmiş?) meclis içindeki muhalefetin de aymazlığını bir kere daha ortaya koymuştur. Kısacası CHP ve MHP biraz daha az olmak üzere herkes bu operasyondan memnun kalmıştır.

ABD'nin, Türkiye'nin de dâhil olduğu Ortadoğu'da ülkelerin sınırlarını yeniden çizme planı saat gibi işlemektedir. Herkes de bakmaktadır. Kimisi bilinçsizliğinden seyrederken, kimisi de olan bitenden haberli ve bilinçli izlemektedir.

yazici   mail