www.soL.org.tr
Seçim yılı hasat yılı
İzzettin Önder 24 Mart 2007, Cumartesi

Kapitalist toplumlarda siyaset konjonktürü olarak bilinen dönemlerde genellikle toplumun yoksul kesimleri söz konusu politikalardan ufak bazı avantajlar sağlar. Genellikle “popülizm” olarak adlandırılan uygulamada, görece yoksul kesime sağlanan bazı ufak avantajlarla oy satın alımı yapılır. İktidarda kaldığı sürece sermaye kesimine hizmet etmiş olan siyasal partiler, seçim dönemlerinde bu tür politikaları bizzat sermaye kesiminin yararına olmak üzere uygular. Aslında bu politikaya siyasal rüşvet adı verilebilir, ancak bu rüşvet varsıl kesime verilen rüşvetten çok farklıdır. Zira, seçim konjonktüründe yoksul kesime verilen rüşvet, tüm iktidar süresinde varsıl kesimlerin yoksul kesimler üzerinden sömürü yoluyla sağladıkları ekonomik kaynakların ancak bir bölümünü oluşturur. Bu nedenle, siyasal konjonktür avantajlarını gerçek bir iyileşme olarak değil de, sömürünün ancak bir bölümünün geri dönüşü olarak görmek daha doğru olur. Maalesef, halkımız seçim konjonktüründe sağladıkları bazı ufak avantajları, belki de hakları olmadan kendilerine yapılmış olan bir tür sosyal iyileştirme ödentisi olarak görmektedir. Tabii, bu durum sermaye kesiminin sıkça kullandığı “popülizm” sözcüğü ile de abartılı olarak topluma yansıtılmaktadır.

Küreselleş(tir)me aşamasında ve IMF programı altında sürüklenen ülkemizde seçim yılında siyasal parti ya da partiler, eskiden olduğu gibi, görece yoksul kesime değil, bu kez varsıl kesime avantaj sağlama konumuna gelmiş durumdalar. Böylece, seçim yılı iç ve dış sömürücü varsıl kesim için bir tür hasat yılına dönüşmüş gibi bir manzara oluşturmaktadır. İç ve dış varsıl kesimler siyasal iktidarı iki koldan sıkıştırmaktadır. Birincisi, IMF programında yazılı olan ve AB’nin de istekleri doğrultusunda verilmiş olan yol haritasının, bir gecikme olmadan uygulanmasını; ikinci olarak da, ileriye dönük bazı vaatlerde bulunulmasını dayatmaktalar. Her iki alanda da, yâni uygulanan program çerçevesinde yapılan işlerde de, ileriye yönelik yapılan vaatlerde de halkın yararı yoktur, iç ve dış sömürücü çevrelerin yararı gözetilmektedir.

Seçim yılını hasat yılına çevirmeye yeltenen iç ve dış sömürücü çevrelerin dayattığı, devletin küçültülmesi, sağlıkta dönüşüm projesi ya da özelleştirmeler gibi halkımızın yakından bildiği konular dışında, burada sözünü etmek istediğim iki konu var. Bunlardan biri “Sahibinden Satılık Köprü” manşeti ile medyaya yansıyan, ifadesi iğrenç, iğrenç olduğu kadar da siyasal yönetimin aczini gösteren uygunsuz proje, diğeri ise, IMF’nin son denetleme sonucunda buyurduğu emirlerdir.

Bir zamanların, “köprüyü satarım” ve “köprüyü sattırmam” şeklindeki TV’de izlediğimiz kapışma günlerinden nerelere geldiğimizi, “Sahibinden Satılık Köprü” ifadesi açıkça ortaya koymaktadır. Bir zamanların köprü satış projesi, sadece köprünün belirli süredeki gelirine karşılık Hazine kâğıdı satışından ibaretti. Oysa, şimdiki satış ifadesi, köprü ile ilgili bakım-onarım da dahil olmak üzere tüm işlem ve kararları yanında, tabii kî hasılâtı da kapsamaktadır. Herhalde, köprünün mülkiyeti özel alana devredilemez. Zira, köprü, karayolunun bir bağlantısı olarak, kamu hizmeti vermektedir. Siyasal karar mevkiinde olan bazı kişilerin yanlış beyanlarında görülen, karayollarının satışından da önemli gelir sağlanacağı savı doğru değildir, hukuksal değildir, uygulanabilir politika da değildir. Ancak, köprünün belirli süre için yönetim hakkının devri, kamu hizmetinde karar yetkisinin özel alana devri anlamına gelir. Özel şahıs veya kurum bu yetkisini toplumsal yarar doğrultusunda değil de, kâr ençoklaştırması amacıyla kullanırsa ne olacak, sorusu havada kalmaktadır. Ne var ki, özelleştirme ve satma kavramları halkımıza kafasına o derecede güçlü yerleştirilmiş ki, ne satılırsa, kaç paraya satılırsa satılsın, iyidir, diye düşünmektedir halkımız.

Diğer yandan, IMF de sosyal güvenlik tasarısında önerdiği değişikliğin biran önce yapılmasını dayatmaktadır. Bilindiği gibi, hükümet bu konuda seçim dönemini atlatmaya çalışmaktadır. Sosyal güvenlik projesinin ertelenmesinde hükümetin seçim manevrasına güvenmemenin gerekli olduğu açıktır. Ancak, umalım ki, seçim sonucunda oluşan dengeler nedeniyle bu konuda farklı karar alınıyor olabilir. Yine IMF dayatmasının bir başkası da, Hazine rezervlerinin artırılması şeklindedir. Konunun önemi, ancak yazının boyutu açısından bu konuyu gelecek hafta tartışmaya bırakalım.

yazici   mail