www.soL.org.tr
Mühendislik bu kadar ucuzladı mı?
Aydemir Güler 24 Mart 2007, Cumartesi

Toplum mühendisliğinden söz ediyorum. Tarihin tekerrürden ibaret olduğunu, devrimci müdahalelerin toplumun kadim kuralları ve yapıları karşısında beyhude işler olduğunu düşünen muhafazakarlar bu kavrama iyi gözle bakmazlar. Terim, kaba bir yoğurma işlemini çağrıştırdığı ölçüde devrimciler tarafından de pek sahiplenemez. Ne de olsa aklı başında her devrimci, değişimin, kendisinin de parçası olduğu bir toplumsal mücadelenin ürünü olduğunu bilir ve kendini bilimkurgularda karşımıza çıkan, kumanda odasını ele geçirmiş her şeye kadir çatlakların yerine koymaz.

Sanmayın ki, “mesleğin” popülaritesi devrim dönemlerinde yükseliyor. Asıl, pek aydınlık sayılamayacak olan günümüzde mesleğe merak ayağa düşmüş durumda… Nedenini, sınıf mücadeleleri alanında hüküm sürmeye devam eden atalette aramak gerek.

Yani, önce işçi sınıfı bir yenilgiye uğradı ve gerileme yaşadı. Bu, bileni de bilmeyeni de cesaretlendirdi. Sandılar ki, madem proletarya, sınıflar ve mücadele öldü, istediğimiz gibi biçimlendiririz kalabalıkları…

Bu mekanizmanın hiç iş görmediği söylenemez. Siyaset, gerçekten de kitlelerle birlikte yapılan bir etkinlik olmaktan, kitlesiz komplolar dizisine evrildi ve belki de tarihin en çirkin biçimlerine günümüz burjuvazisinin elinde kavuştu.

Ama bir yere kadar…

İstatistik bilimine yalan sanatı denirmiş; büyük gazetelerin büyük araştırma şirketleriyle el ele yaptıkları kurguların yanında istatistik çok masum kalıyor. Türkiye’de istatistikler sayesinde en fazla işsizlik oranını gerçeğin yarısına falan indiriyorlar!

Ya diğerleri?

Onlar en ucuzundan toplum mühendisliğine soyunmuş durumdalar.

Ama, şu kadar bin kişiyle görüşerek yapılan, bilmem kaç tane diplomalı uzmanın yorumladığı, yüzbinlerce satan gazetelerde piyasaya sürülen “mal” hakkında ters konuşmaya fazla insan cesaret edemiyor…

Lafı, birkaç gündür kafamıza kakılan “biz kimiz” araştırmasına getireceğim.

*          *          *

Fazla öznel bir ara not yazmak zorundayım:

Ben biraz sabırsızlaştım son zamanlarda…

Belki yaşımın ilerlemesinin payı vardır; hani, kötü bir filmi sonuna kadar seyredememek, kötü bir konuşmacıyı dinleyememek, kötü bir kitabı bitirememek… sahiden yaşla ilgili bir psikolojiye bağlanabilir. Ama benim bu sabırsızlığımda kötü filmlerin, kötü konuşmacıların, kötü kitapların çoğalmasının hiç mi suçu yok?

Milliyet'te yayınlanıp, galiba en fazla CNN Türk’te “irdelenen” araştırmayı bütün detaylarına kadar incelemeden hakkında yazı yazdığım için özür dileyemiyorum. Dedim ya, sabırsızım bazı konularda…

*          *          *

Birkaç örneğin ötesine geçmeye bile yok sabrım.

Çoğunluk “Türkiyeliyim” diyormuş… Siz hiç bindiğiniz minibüsün şoförünün, alışveriş yaptığınız dükkan sahibinin, işyerinde çalışma arkadaşınızın, derse giren hocanızın, çay içtiğiniz kahvede oturanların, hani konuşurken, yeri geldiğinde “Türkiyeliyim abi” dediğini duydunuz mu?

Anlaşılan yüksek toplum mühendislerimiz sayesinde artık duyacağız! Bugüne kadar duymayanlar ve söylemeyenler utansın.

10 kişiden 6’sı, “hocam kendini bir tanımlasana” derseniz “Türkiyeliyim” diyormuş…

Rahat uyuyabilirsiniz, anketlere inanan orta sınıflarımız. Ülkemizde o kadar da korkulacak bir kimlik dağılması sorunu yokmuş!

Şaka gibi…

Araştırma bir takım etnik kökenlerden söz ediyor. Ama dikkat; aslında insanların bir objektif durum olarak “ne oldukları” yok araştırmada! İnsanların bir sübjektif durum olarak kendilerini “ne saydıkları” var…

İkisi arasında “fark” değil uçurum olduğu, Roman oranının onbinde üç çıkmasından belli. Bunun Türkiye için anlamı 20-25 bin kişidir. Oysa bir çok çalışma, Roman sayısı itibariyle Türkiye’yle rekabet edebilecek tek ülkenin Romanya olduğunu yazmaktadır.

Ya da, Abhazlar ile Arnavutlar hiç hesaba girememektedir…

Güzel Türkçemizde bazı yalan türleri için “yalan söylesem başım ağrımaz” denir. Burada da, fazla sıkıştırsanız, yahu denecektir, bu bir anket, sayım değil ki!

Ama, desek, anket örnekleminin “toplam ülke nüfusunu temsil ettiğini” yazmışsınız… O zaman da sırıtıp “malımızı pazarlamayalım mı” yanıtını verebilirler!

Peki adamlar onca para harcamış, uğraşmış… hiç mi dişe dokunur bir şey yok?

Olmaz mı; ama dişinize dokundurmak için benim önerim önce “solduyunuzu” ayağa kaldırmanızdır. İlan edilen bütün sonuçları solculuğun size düşündürteceği tahminlerle bir sağlama yapınız.

Alevileri ezilen, hor görülen ve sola geçmişte çok kadro ve sempatizan çıkarmış bir kesim olarak önemsiyorsak, örneğin, araştırmanın ilgili sonuçlarını yukarı çekeceğiz.

Dinci gericiliğin, bu topraklarda emeğin, aklın, bilimin ve vicdanın üstün gelmesini zorlaştırdığını, bunun bir tehlike olduğunu düşünüyorsanız, “dinsel kimliğe verilen önem” sonuçlarını da yukarı çekeceğiz.

Kürtleri yine bir ezilen emekçi yoğunluğu olarak önemsiyorsak, bilelim ki, bu araştırmada ne deniyorsa, üstüne çıkmanız gerekecektir…

Başta değindiğim Türkiyelilik örneğindeki gibi, solculuğumuza hitap eden sonuçlar çıktığında ise, “vay be, biz neymişiz” demeyeceksiniz. Sessiz çoğunluk olduğunuza inanmak yerine siz siz olun, “Hadi ordan” deyin, ve en yaygın yanıtlar olduğuna solcu olarak kalıbınızı basacağınız “elhamdülillah müslümanız” ve “Türküz biz (ulan)” ikilisini nasıl değiştireceğimize kafa yormaktan geri durmayın…

*          *          *

Bitiriyorum…

Birkaç gün önceki bir yazımı hatırlatacağım. Sırtında yumurta küfesi taşımayan kimi ultra veya sol liberaller yurtseverliği milliyetçilikle aynı cümlede lanetliyorlar, ya; elinden bu kadarı gelmeyen, yurtseverlik kavramını olumsuzlayamayan bir popüler yazar ise yurtseverliği, ne kokar ne bulaşır, yerinden pek kalkmaz, uyuşuk bir apolitizm, mücadelesizlik hali olarak kutsamıştı. Büyük araştırma bu tezi kanıtladı işte!

“En önemli bulgu olarak, insanların Türkiyeliliğe ve din-mezheplerine yaptıkları vurgu öne çıkıyor. Etnik kökene ilişkin tercih ya da önem oranlarının göreli düşüklüğü, birinci sıradaki ‘Türkiyelilik’ vurgusu dikkate alındığında, insanların gösteriş niteliği öne çıkmayan bir yurtseverlik duygusu taşıdıklarının göstergesi olarak değerlendirilebilir.”

Aman yurtseverliğiniz gösterişçi olmasın!

Mesela kalkıp Doğan Öz’ü anmayın. Savaşın yıldönümüymüş, aldırmayın. Memlekette satılmadık kamu malı mı kalmamış, gösteriş ve gösteriye sapıp bağırıp çağırmayın sakın! İçiniz rahat olsun, gösterilmeyen duygularınız toplumun büyük çoğunluğunda gizli gizli yatıyor…

Peki mühendislik bu kadar ucuzladı mı?

Bence hayır. Toplumu biçimlendirmek bir mücadelenin ürünü olmaya devam ediyor. Bu açıdan bir şey değişmedi. Sadece burjuvazi biraz haddinden fazla şımardı.

yazici   mail