www.soL.org.tr
Petrodolar duası
Ergun Çağlayan 23 Ocak 2008, Çarşamba

Türkiye anlaşılıyor ki bir koruma duvarına sahip. Dünya "eyvah ABD resesyonu sonumuzu mu getiriyor" diye panik havasına girdi, Türkiye'de ise faiz ve dövizdeki hareketler oldukça sınırlı, borsanın 2006 ortasında yaptığı türden "geçici bir düzeltme" yaptığına inananlar hâlâ çoğunlukta.

Halbuki dünyada bu haftanın paniğini başlatan, Pazartesi sabahı Çin'den gelen bir açıklama oldu. Çin Merkez Bankası'nın başkan yardımcılarından biri, ayrışma (decoupling- Uzakdoğu ve Avrupa'nın ABD ekonomisindeki yavaşlamadan etkilenmemesi) diye bir şey olamaz, ABD durgunluğa girerse Çin ekonomisi bundan, belki diğer tüm ülkelerden daha fazla etkilenir anlamına gelen bir açıklama yaptı. Aynı tür bir açıklama, IMF Başkanı'ndan da geldi.

O andan beri, Türkiye'deki türden bol miktarda saf barındıran diğer ülke hisse senedi yatırımcıları büyük bir paniğe kapıldılar. Dünya'nın en sağlam "gelişen piyasalar"ı sayılan Rusya ve Çin'de bile sert satışlar çok büyük yıkımlar getirdi. Başta Polonya ve Almanya olmak üzere ve İstanbul dahil tüm Avrupa borsalarında banka hisseleri öncülüğünde birkaç haftada piyasa değerlerinin yaklaşık dörtte biri buharlaştı.

Diğer borsalardan çok daha zayıf olan Japonya borsası ise Kasım'dan bu yana sürdürdüğü çöküşünü hızlandırdı ve sadece içinde bulunduğumuz haftanın ilk iki gününde 400 milyar dolar civarında bir şirket borsa değerini buharlaştırdı.

Japonya niye en kötüsü biliyor musunuz? Çünkü orada faizler yüzde yarım seviyesinde. Yani monetaristlerin faiz indirme silahına mermi yok orada. ABD ise, dün yüzde 4,25'ten 3,5'a şok bir şekilde faiz indirerek birkaç mermi daha harcadı. Enflasyonu 2 seviyesinde, yani reel faizi sıfırlayacak noktaya birkaç kurşunu kaldı. Herkes bu mermilerin Kasım ayındaki seçimlere kadar yetmesine duacı. Sonrasını ise kimse düşünmek istemiyor.

Dörtteüç puanlık faiz indirimi, üstüne 145 milyar dolarlık ek harcama bütçesi açıklamaları piyasaları yatıştırmaya yetmiyor. Bunun bile ABD'yi durgunluktan çıkaramayabileceği düşünülüyor. Herkes Japonya'ya bakıp, 15 yıldır durgunluğun pençesinde sıfıra yakın faiz oranlarıyla boğuşan bu ülkeyle aynı kaderi paylaşacağını düşünüp ürküyor.

Gelelim Türkiye'ye. Neden bu kadar hafif etkileniyoruz? Bu sorunun yanıtı üç ögeli bir tek cümle: Türkiye'ye para girişinin devam edeceği, dolayısıyla döviz kurunun tekrar aşağı bastırılacağı, dolayısıyla enflasyonun (ve faizlerin) yükselme eğilimine girmeyeceği düşünülüyor. Evet, sadece bu yanıta inanılıyor ve Türkiye'den şimdilik çok riskli bu kanaat yüzünden kaçılmıyor. O kadar ince bir ip ki tutunulan, belki de siz bu satırları okurken kaçış başlamış bile olabilir.

AKP'nin seçim öncesi ve sonrasında Arap sermayesi ve bir kısmı yurdışına kaçmış yerli yeşil sermayeyi kaynaştırarak ülkeye getirme konusunda ciddi girişimler içinde olduğu yazıldı çizildi. Yine geçtiğimiz dönemde Türk bankalarının Arap ülkelerindeki şubelerinden Türkiye'ye "banka dışı şirketlerin yurt dışından doğrudan borçlanması" kalemini patlatacak şekilde yoğun kredi açıldığı gözlendi. Özetle hem dışarı kaçırılan paralar geri getiriliyor, hem de 100 dolara doğru fırlayan fiyatlarla paralarına para katan petrol zengini ülkelerin Amerikancı sermayeleri, Türkiye'ye de birkaç petrodolar atmaya ikna ediliyorlar.

Şimdi Arap sermayesi tarafından yutulmuş Telekom'un kalan azınlık hisselerinin halka arzı ile yeni bir perde açılacak. Sonra Halk Bankası, enerji ihaleleri ve 2B yasası gelecek. AKP, büyüyü bozacak, bu aksiyon programını tehlikeye atacak herhangi bir gelişmede doğrudan battı demektir. Çünkü satış programı aksadığı anda döviz girişi durur, kur kalıcı olarak yükselişe geçer, enflasyon fırlar ve yabancılar, Polonya ve Arjantin gibi ülkelerde yaptıklarından çok daha sert bir şekilde panik butonuna basarlar.

Peki böyle olmaz da bu kriz atlatılırsa ne olur? (Daha gerçekçi olan bir yaklaşım, dünyadaki bu ekonomik sarsıntının birkaç aylık dalgalar halinde 2-3 yıl boyunca vurmaya devam edeceği ve her vuruştan sonra geçici bir rahatlama sağlanacağı yönünde. Bu hafta içi yaşananlara beşin ikincisi adını takanlar bile oldu...) Bunun yanıtı dünya krizinin ne kadar derinleşeceğiyle yakından ilgili olmakla birlikte Türkiye'ye has bazı gerçeklerin de altını çizmek gerekiyor.

Dünyada likidite kurumasa bile Türkiye'de satılacak varlıklar sonuna gelmiştir. 1-1,5 seneyi idare edecek satışlarla yerel seçimleri kurtarmaya oynayacak bir AKP, bu seçimlerin hemen sonrasında, dünya düzelmiş olsa bile büyük bir devalüasyon-stagflasyon krizine toslar. Ucuz dövize alıştırılmış olan ülke ekonomisi, birkaç hafta içinde kolayca paralize olabilir. Emlak balonunun patlamasından hiç söz etmeyelim.

Bu arada Baltık kuru yük endeksinin, yani dünya gemi taşımacılığı fiyatlarının temel göstergesinin birkaç hafta içinde yüzde 42 düşmüş olması, küresel durgunluğun Türkiye için ne anlam taşıdığını gösteriyor. Döviz borçluları, döviz yükselişlerinden kendilerini kurtarsalar bile ihraç pazarlarının tıkanmasıyla boğulacağa benziyorlar.

yazici   mail
Petrodolar duası
Ergun Çağlayan