www.soL.org.tr
Erdoğan ekonomide Özal'ı arattı
18 Nisan 2007, Çarşamba

Biri ekonomide “ilk”leri diğer ise “en”leri yaşama geçirdi.

HABER MERKEZİ IMF’ye teslimiyet, özelleştirmeler, yüksek oranda borçlanma, ithalata dayalı büyüme, yabancılara rant dağıtımı, devleti küçültüp özel sektörün önünü açma, ihaleleri yandaş şirketlere dağıtma, müteahhitleri zengin etme… Bu başlıklarda istikrar Turgut Özal’dan sonra yeniden AKP ile sağlandı. Ancak, Erdoğan ve kabinesi Özal’dan çok daha cüretkâr adımlar attı.

Turgut Özal da Erdoğan da ekonomide “ilk”lerle ve “en”lerle anıldı. 24 Ocak 1980 kararları gibi Türkiye kapitalizminin tarihinde yaşanan en köklü dönüşümlerden birine Turgut Özal ile birlikte imza atıldı. Özal, dünya kapitalizminin neo-liberal politikalar ile kendine alan açmaya çalıştığı bu dönemde 12 Eylül darbesinin işçi sınıfı üzerindeki baskıcı etkisini de arkasına alarak Türkiye toplumunu saf piyasacılıkla tanıştırma fırsatı elde etti.

1979’da yeni istikrar paketini hazırlama görevi Demirel’in başbakanlık müsteşarlığına getirdiği Turgut Özal’a verildi. MESS ve Sabancı Holding’in yöneticiliğini yapan Özal, 24 Ocak Kararları’nı hazırladı. IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile hazırlanan program ekonominin iplerini uluslararası finans kuruluşlarını ve sermayeye teslim etti.

2001 kriziyle gelen AKP
2001 krizi sonrasında Kemal Derviş’in hazırladığı Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nın uygulayıcısı 2002 Kasım’ının da itibaren AKP oldu. Daha sonra IMF ile yeniden masaya oturan Erdoğan, IMF’nin sözünden hiç çıkmadı. Seçim yılı olan 2007’de müsaade istedi.

Özal döneminde yeni pazar ürünleri ile tüketim pompalanırken, ithalata dayalı büyüme modeli ile patronlar kazanırken kaybeden Türkiye oldu. Yüksek oranda açıklar borçlanmayı körükledi. Borçlanma, üretmeden kazanma, rant ekonomisi ile Özal döneminde tanışılırken, Erdoğan’ın “ben tüccar siyaset yaparım” anlayışını rahatlıkla dillendirebileceği bir sürece alan açıldı.

Türkiye kamu kuruluşlarının satışı ile Özal döneminde tanıştı, ülke tarihinin en büyük özelleştirmeleri Erdoğan’ın başbakanlığında yapıldı. Erdoğan için sayısız yurtdışı gezisi ülkeyi yabancı sermayeye pazarlamanın aracı oldu.

Özal ile başlayan ülkeyi pazarlama gezileri Erdoğan ile birlikte satışa dönüştü. Adrese teslim ihaleler yapılmadan önce kutlamaları Davos’ta, New York’ta, Brüksel’de ve Avrupa başkentlerindeki beş yıldızlı otellerde imzalandı.

Özal’ın niyetlenip de tamamlayamadığı kamusal alanın küçülmesi, kamu hizmetlerinin kötüleştirilip özel sektörün önünün açılması Erdoğan döneminde zirveye ulaştı. Sağlıktan eğitime, ulaşımdan alt yapıya kadar çok sayıda kamu hizmeti özelleşti.

"Dışa açılma"dan "yabancılaşma"ya
Erdoğan da göreve gelir gelmez banka kredileri, kredi kartı furyası, taksit kampanyaları ile tüketimi pompaladı. İthal ürünler ülkeyi kuşatırken, üst üste elde edilen büyüme rakamlarını sadece patronlar hissetti. Özal döneminde banker krizi ile yüzleşen emekçi halklar, bu kez kredi kartları borçları ile tanıştı.

Özal döneminde de Erdoğan hükümetinde de işsizlik, borçlanma, yüksek reel faiz istikrar haline geldi. Ekonomi sıcak paraya bağımlı hale geldikçe yabancı sermayeye verilen imtiyazlar da arttı. TL’nin yerini ABD dolarına bırakması, borsa endeksinin temel kriter olduğu bir iktisadi anlayış körüklendi.

Özal döneminde dışa açılan ekonomi, Erdoğan döneminde yabancılaştı. Bankacılıktan, telekomünikasyona, enerjiden akaryakıta kadar birçok sektörde yabancıların payı yerli sermayeyi geçti.

Özal, Arap sermayesine ülkeyi parsellerken, Erdoğan satılacak araziler için özel imar izinleri de çıkarmayı ihmal etmedi.

Özal "zengini sevdiğini" açıkça söylerken, Erdoğan yanına yaklaşan yoksullara kin kusmaktan kendini alamadı. Erdoğan, emekçilere eylem yapmaları durumunda işsiz kalabileceklerini söylemekten çekinmedi.

"Benim memurum işini bilir" diyen Özal pişkinliği, yerini Erdoğan’ın Kasımpaşalı üslubuna bıraktı.

 

yazici   mail