www.soL.org.tr
14 Nisan... Ankara... (2)
Kemal Okuyan 18 Nisan 2007, Çarşamba

Aydınlık yüzlü, temiz giyimli, pırıl pırıl insanlar... Tandoğan mitingi için birçok gazeteci bu değerlendirmeyi yaptı, değerlendirmenin katılımcılar tarafından da paylaşıldığı anlaşılıyor. Aydınlık yüzlere bunca yıldır sosyalizm mücadelesinde çok sık tanık oldum, olanaklar ölçüsünde temiz giyilmesi her zaman övgüye değerdir, pırıl pırıl ise yeni yıkanmış tabak çanak çağrışımı yapıyor. Her ne ise, burada kastedilenin mitingdeki orta sınıf ağırlığı olduğu açıktır. 14 Nisan'ın en büyük özelliğinin şimdiye kadar bu tür eylemlere rağbet etmemiş ara katmanların katılımı olduğu sık sık vurgulanmaktadır.

Yani... Diyorlar ki, öyle hafife almayın, Ankara'da ayaktakımı yoktu!

Hiçbir toplumsal eylem sınıfsal açıdan saf, arı bir görüntü vermez. 1 Mayıslarda, başka büyük gösterilerde Türkiye solu nasıl küçümsenmeyecek sayıda orta sınıf mensubunu emekçi karakterli bir bütünün parçası haline getirebiliyorsa, Ankara'da da tersi olmuştur... Yüz binlerce kişinin arasında çok sayıda emekçinin yer alması, mitingin orta sınıf ağırlığını ortadan kaldırmamıştır.

Zaten dediğim gibi, bu ağırlık miting için bir övünç kaynağı olmuştur.
Emekçi halk korkusu başka türlüsüne izin vermez, bu ölçekte bir eylemin istenen sınırlar içerisinde kalması için gerekli olan, "A ve A-B grubu" toplumsal kesimlerdir. Ertuğrul Özkök'ü şaşırtan, "beklemiyordum" dedirten işte bu kesimlerdir.

Mitingin bir başka özelliği, önceki yazımda belirttiğim gibi, ideolojik açıdan belli bir esnemenin göze alınmasıdır. Konuşmacılar arasında, bu mitingin arkasında duran güçlerin ufkunu çok aşan, birkaç önemsiz sayılamayacak başlık dışında, ülkemize sosyalist bir gelecek çizmeye çalışan kişiler vardır. Başka türlüsü olmaz. Türkiye'de gericiliği bir tehdit olarak gösterecekseniz, bu tehdidi sürekli vurgulayan ve tehdidin ilk elde zararını gören sola öyle ya da böyle bulaşacaksınız. Yine, ABD'ye ve Avrupa Birliği'ne bir mesaj verecekseniz, açık anti-emperyalist öğeleri sineye çekeceksiniz.

Ankara'da da bu olmuştur.

Mitingi liberal cepheden değerlendirenler bütün bunlardan rahatsız olmuş, "kürsüden kabul edilemeyecek laflar edildi" demişlerdir. Dün gece bir televizyon programında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a bununla ilgili sorular yöneltilmiş ve mitingdeki konuşmalara küreselleşme, özelleştirme ve Avrupa Birliği karşıtlığının damga vurmasına ne dediği sorulmuştur. Baykal Ertuğrul Özkök kadar korkak değildir, "bunları boş verin, önemli olan ana mesaj, olur böyle şeyler..." demiştir.

Peki doğrusu Türkiye solunun ideolojik açıdan bu kadar esneyen, deyim yerindeyse maksadı aşan ve oldukça büyük bir kitlenin bu esnemeyi içine sindirdiği bir eylemin içinde yer alması değil miydi?

Kalabalıklar genellikle samimidir. Her kalabalığın ardından koşulacak diye bir kural yok. Bugün Türkiye'de muazzam bir siyasi-ideolojik karmaşa yaşanıyor ve düzen cephesinde bu karmaşayı ortadan kaldırmak, sahte bir sadeleşme yaratmak için büyük bir çaba harcanıyor. "Hrant Dink cenazesine neden katılmadınız" diye soranların bir bölümü aynı soruyu Ankara'daki miting için de yönelttiler. Ve gittiler de...

Ortada büyük bir iyi niyet var, her iki eylemde de birçok açıdan "biz" varız. Eğer umudu yitirdiysek, eğer Türkiye'de farklı bir cephe açarak gerçek bir anti-emperyalist, aydınlanmacı, eşitlikçi bir çıkış yapılamayacaksa, kalabalığa karışalım, çare yok!

Ancak unutulmasın, en zayıf gözüktüğü anlarda bile solu tasfiye çabalarından hiç vazgeçmiyorlar. Sözünü ettiğim her iki eyleme damgasını vuran olgulardan birisi budur: Çünkü Türkiye, solu çağırmaktadır.

Sol ya kalabalıklarla buluşmaktan mutlu olacak ve bir kez daha silinecek ya da kendi kitlesini hızla yaratacaktır. Türkiye ya sol tarafından uçurumun eşiğinden döndürülecek ya da büyük çöküşü görecektir.

Ankara mitingi bir devlet operasyonudur. Ankara mitingi Cumhuriyet Halk Partisi'ni ayağa kaldırma operasyonudur.

Ankara mitingi AKP'yle pazarlık için, ABD'ye mesaj vermek için düzenlenmiştir.

AKP ile pazarlık Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra da sürecek. ABD'ye verilen mesaj ise iyi anlaşılmalıdır. Miting konuşmacılarından Nur Serter ne diyordu mitingi değerlendirdiği bir televizyon kanalında? Halkımızın Amerikan karşıtlığı geçidir! Bunun altını çizin. Ve asla "canım Nur Serter'in durumu belli, onu geçiniz" demeyin... Dünkü Cumhuriyet gazetesinde solda tek sütun akan "cumhuriyet" imzalı yazının son paragrafını dikkatli bir gözle okuyun. Umarız diyorlar, ABD yönetimi de Ankara mitinginden gereken dersi çıkarmış, AKP'yi desteklemekle ne kadar büyük bir hata yaptığını anlamıştır...

Bunu hep yapıyorlar. Yapıyorlar çünkü meselenin özü budur. Türkiye Cumhuriyeti'nde ABD ile ilişkileri ılımlı islam projesi dışında başka bir bağlamda sürdürmek isteyen, daha açık bir biçimde yazayım, ABD projelerine laik-milliyetçi bir Türkiye'nin cuk diye oturacağını iddia eden birileri vardır. Washington'u "Kürtleri boş ver, burada biz varız, sadık müttefikin var"a ikna etmeye çalışan birileri...

Bu birileri etkilidir, bu birileri sola doğru esnemeyi göze alacak kadar iddialıdır.

Türkiye solunun durumu bu türden projelere destek verecek kadar umutsuz olamaz. Yapılması gereken gericiliğe, liberal politikalara ve işbirlikçiliğe karşı ortaya çıkan hoşnutsuzluğu esnetmek değil, ona şekil vermektir.

Kendiliğinden eylemlere müdahale solun bir ezberidir. Ankara'da kendiliğinden bir eylem yoktu. Ankara'da aylardır oldukça ilginç mekanizmalarla örgütlenen bir miting vardı. Ve kendiliğinden eylemlerde kitle her zaman düşünülen çerçeveyi zorlar, Ankara'da esneme de planlıdır, tabandan değil büyük ölçüde kürsüden yönetilmiştir!

14 Nisan'da solun tarihsel sorumluluğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Şimdi bu sorumluluğu üstlenme zamanıdır. Şimdi Türkiye işçi sınıfının sahne alma zamanıdır.

yazici   mail