www.soL.org.tr
Hiç şaşırmadım!
İzzettin Önder 26 Mayıs 2007, Cumartesi

Bu haftanın en önemli olayı, kuşkusuz, Ankara'daki patlamadır. Altı kişinin yaşamına mal olan ve onlarca insanın yaralanmasına neden olan bu olayı şiddetle kınıyorum. Olay hakkında yorum yapmak benim bilgi sınırımı aştığı gibi, henüz polisiye yönü tam olarak aydınlanmamış olan bir olayın üzerinde siyasî yorum yapmak da çok erken olur, diye düşünüyorum.. Ancak şu kadarını belirtmek isterim ki, bu olayı kim üstlenirse üstlensin, şu bilinmeli ki, böyle bir girişim kimseye değil, bu bölgeyi parçalayarak lokma lokma yutmak isteyen emperyalistlerin işine yarar. Bu nedenle, bu tür olaylarla ortamımızı kana bulayıp birbirimize düşeceğimize, bir araya gelip, ortak çıkarımızı korumak üzere emperyalistleri bu bölgeden kovmaya çalışmalıyız. Tüm Ortadoğu kan gölüne dönüşmüşken, nasıl bunu düşünemeyiz anlayamıyorum!

*          *            *

Bu hafta bir başka konuya eğilmek istiyorum. Geçen haftaki Galatasaray-Fenerbahçe maçında çıkan olaylar, Türkiye burjuva sosyolojisinden ilginç bir kesit oluşturmaktadır. Bu yazıyı bir sosyolog ya da sosyal psikolog olarak yazmak isterdim, ama, maalesef, böyle bir meziyete sahip değilim. Siz değerli okuyucuların anlayışına sığınarak, bu konuda sadece bir-iki laf etmek istiyorum.

Bir defa, toplumda yaşanan sıkıntıların her alanda nasıl bir saldırganlığa dönüştüğü hepimizce malum. Sokakta yürürken birine çarpmamak ya da kaza ile ayağına basmamaya özel özen gösteriyorum. Çünkü, karşınızdaki suçlu ise, sizden özür bekler, siz suçlu iseniz sizden özür bekler! Yani her durumda sizin özür dilemeniz gerekir. Siz özür dileyince de,  nezaket de görmezsiniz, alttan aldığınız düşüncesiyle horlanırsınız da! Yol vermediği için arabanın önünü keserek kavga edenler, insanları denize atarak öldürenler, vs..vs.. Bu alanda toplumumuz epey bir malzemeye sahip görünüyor.

Böylesi saldırganlığı içselleştirmiş ve özümsemiş bir toplumda maçlarda daha başka bir şey beklenir mi! Hele de, bir zamanların Avrupa şampiyonu bir takım, plânlı mı yoksa rastlantısal mı, bilemiyorum, son dakika golleri ile gerilere düşünce, taraftarların yaydan çıkmış oka dönüşmesi çok fazla şaşılacak bir şey olmasa gerek! Holiganlar, en sakin kuzey ülkelerinde de çok çılgın olabildiği görülüyor.

Biz holiganların hep gençlerden ve futbol çılgınlarından çıkacağını düşünürüz. Ya da ben öyle düşünürüm, diyelim. Son hadisede bir şirket yöneticisinin polisi dövmesi, manşetlerde birinci sırayı işgal etti. Önce şaşırdım. Ama şöyle bir düşündüğümde, böyle bir olayda şaşılacak fazla bir şey olmadığını anladım. Bunun nedenine girmeden önce şöyle bir olayı anlatmam yararlı olur.

Geçmişte bir zamanda, Boğaziçi Üniversitesi'nde yeni talebelerle tanışma toplantısında konuk konuşmacı olarak bir bankanın, sanırım, insan kaynakları müdiresi bir hanım talebeler hitap ederken şöyle bir cümle sarf etti: "İş yaşamında çevremizi (intimide) ederek hakim oluruz." Intimide sözcüğünün anlamı tedhiş etmektir. Konuşmacı bu sözcüğü İngilizce olarak söyledi. Bu ne saldırganlık; karşınızdakini ya da iş arkadaşınızı tedhiş ederek, ona üstünlük kurmak! Böyle bir davranışın insancıl ilişkiyle bir ilgisi olabilir mi! Ben bu konuyu derslerde işledim ve ne kadar yanlış olduğunu genç arkadaşlara anlatmaya çalıştım. Ben bu kavramdan çok rahatsız oldum, ama öyle anlaşılıyor ki, iş alemi bir tür mücadele ve saldırganlık olarak algılanıyor ve bu yaşama girenler böyle eğitiliyor. İş yaşamında "kuşak" edebiyatının yeri olabilir mi! Maalesef var ve insanlar önce farklı renkli kuşaklara yükseltiliyor ve ona göre iş yerinde makam sahibi olabiliyorlar. Kapitalizmin insan anlayışı ve insana saygısı bundan daha farklı olabilir mi! Polisi döven yöneticiler de herhalde böyle bir kuşak sahibidir! Kapitalist, yâni sermaye sahibi emekçiyi ve müşteriyi soyarak servetine servet katarken, kendisini sadece korumalı villalar, jipler ve fiili korumalarla değil, aynı zamanda iş alanındaki yüksek yöneticilerle de koruyor. Korunma refleksi pasif olabilir, ama birini koruma refleksi saldırganlık içerir ve gerektirir. Görev ancak bu şekilde yerine getirilebilir, sahibini koruyan köpek misâli!

İş yaşamı böyle de, siyaset çok farklı mı! Siyasetçilerin konuşmalarına baktığımızda, kahve ağzından öte bir şey görebiliyor muyuz. Belki de, bu konuda davranış stili itibariyle son devlet adamımız Bülent Ecevit idi. Ecevit, daima saygılı, çok kızdığı durumlarda dahî itidaline sahip, örnek davranışa sahip bir kişi idi. Halkı azarlamak, halkla alay etmek, muhaliflere "çürük yumurta" gibi çirkin ifadeler kullanmak post-modern devlet adamlığında görülen özellikler oldu.

yazici   mail
Sinir ötesi
Aydemir Güler
Hiç şaşırmadım!
İzzettin Önder