www.soL.org.tr
Suçluyu hepiniz biliyorsunuz
1 Aralık 2007, Cumartesi

Atlasjet Havayolları'na ait bir uçağın düşerek 57 kişinin ölümüne sebebiyet vermesinin ardından kazayla ilgili ipe sapa gelmez, pespaye bir anlayışın ürünü olan haberler ortalığa döküldü. Oysa ki AKP iktidarının özel gayretiyle "rekabet"e açılan havayolu taşımacılığında "piyasa" sürecinin kazalara davetiye çıkardığı belliydi.

HABER MERKEZİ Atlasjet Havayolları'nın İstanbul-Isparta seferini yapan ve içinde 50 yolcuyla 7 mürettebat bulunan uçağın Isparta yakınlarında düşmesinin ardından kazanın nedeniyle ilgili tartışmalar sürüyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurulan çeşitli uzmanlar hava koşullarının uygun olduğunu, pilotaj hatası ihtimalinin zayıf olduğunu belirtiyorlar. Şirket yetkilileriyse kazanın bakımla ilgisi olmadığını iddia ettiler.

Isparta’ya gitmek üzere İstanbul’dan havalanan Atlasjet Havayolları’na ait uçağın önceki gece yarısından sonra saat 01:45 sularında radardan kaybolduğu bildirildi. Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurca bölgesi yakınlarında düşen uçağa ancak 5 saat sonra ulaşılabildi. Uçağın acil durum sinyali göndermediği belirlendi. Uçağın düşmesinin ardından herhangi bir patlama olmamasının ise, “kısa parkurda uçulduğu için” uçakta fazla miktarda yakıt bulunmamasından kaynaklandığı ifade edildi.

Kötü çalışma koşulları kaza riskini artırıyor
Kazayla ilgili çeşitli yorumlar yapılırken uçağın kara kutu ve ses kutusuna ulaşıldığı ve kazanın kesin sebebinin buradaki kayıtların incelenmesinin ardından anlaşılacağı bildirildi. Atlasjet Üst Yöneticisi (CEO) Tuncay Doğaner ise, kazanın bakım ile ilgisinin olmadığını savunarak, “Net bir şekilde söylüyorum: Kim bunun aksini iddia ediyorsa, bunun karşısında dimdik dururuz” dedi.

Doğaner’in bu ifadelerine rağmen kazada teknik bakımla ilgili ihmallerin önemli payı olduğu yorumu öne çıkıyor. Zira, diğer birçok sektörde olduğu gibi “rekabetin daha iyi hizmet getireceği” savunusu hava taşımacılığında da son yıllarda fazlasıyla ön plana çıkmış ve hızla büyüyen “pazar"dan pay kapmak isteyen birçok şirket “ucuz taşımacılık” iddiasıyla bu işe soyunmuştu. Bu şirketlerin denetimden uzak olduğuna, hangi şartlarda taşımacılık yapıldığının tamamıyla belirsiz olduğuna ilişkin çeşitli iddialar ortaya atılmıştı. Nitekim kazadan sonra yapılan bazı açıklamalarda denetleyici kamu kurumu olan Türk Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nde 125 kişinin çalıştığına dikkat çekilerek, aynı sayının İngiltere’de 11 bin, Almanya’da 9 bin ve Güney Kıbrıs’ta 900 olduğu vurgulandı.

Uçuş güvenliği-çalışma koşulları ilişkisi özellikle 2006 yılı yaz aylarından itibaren Türk Hava Yolları’nda örgütlü Hava-İş Sendikası tarafından gündeme sokulmuştu. Geçtiğimiz yaz aylarında emekçilerin grev kararı almasına kadar giden süreçte ısrarla kötü çalışma koşullarıyla uçuş emniyetinin riske edilmesi arasındaki bağlar kamuoyuna anlatılmıştı. THY yönetimi bu çabalara tehditle yanıt vermekten çekinmemişti. Son olarak, sendikanın bu konuda verdiği ilanlara yönelik Atlasjet ve THY yönetimlerinin suç duyurusunda bulunarak dava açmasıysa, Isparta’da yaşanan kazaya giden sürecin daha net anlaşılmasını sağlıyor.

Şirket parasızlıktan uçakların bakımını yapamamıştı
2001 yılında Öger Holding tarafından kurulan, 2004 yılında ETS Grubu’nun ortak olduğu Atlasjet’te Öger 2006 yılında hisselerini ETS’ye devretmişti. Atlasjet’le ilgili son zamanlarda çok sayıda şikayet geliyordu. Yolcuların şikayetleri arasında ilk sırayı özellikle eski ve bakımsız uçaklar alıyordu. Bunun nedenlerinden birinin uçakların başka şirketlerden kiralanması olduğu belirtiliyordu. Ucuz bilet için bakım masraflarının kısıldığı iddiaları da dile getirilmişti.

Atlasjet’in Isparta’da düşen uçağı da World Focus adlı İstanbul merkezli yerli bir şirketten kiralanmış. World Focus daha önce borçları nedeniyle bakımlarını yapamadığı için, düşen uçakla aynı model iki uçağını THY’ye kiralamıştı. Bu dönemde World Focus ile çok sayıda iddia ortaya atılmış ve pilotların bile yeterli bakım yapılmadığı gerekçesiyle uçmak istemedikleri belirtilmişti. World Focus’un uçaklarının havada yaşadığı arızalar nedeniyle yaptığı zorunlu inişler medyada çokça yer bulmuştu.

World Focus’un daha önce parasızlıktan bakımlarını yapamadığı için THY’ye kiraladığı uçaklar McDonnell Douglas şirketi tarafından üretilen MD83 tipi uçaklar. Atlasjet’in Isparta’da düşen ve World Focus’tan kiraladığı uçak da aynı model. 1980 yılında kullanılmaya başlanan ve 1999’da üretimi durdurulan bu uçaklar uçuş sayısı-kaza karşılaştırması yapıldığında havacılık tarihinin en çok kazaya neden olan uçakları arasında sayılıyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında KKTC-İstanbul seferini yaparken kaçırılarak Antalya’ya iniş yapan uçağın da yine aynı şirketten kiralanan aynı model bir Atlasjet uçağı olması da başka bir ayrıntı olarak göze çarptı. Bu olay, uçak pistte beklerken pilotların uçaktan atlayarak ayrılmalarıyla uzun süre tartışmalara neden olmuştu.

Mürettebatıyla birlikte kiralanan uçağın Priştine’den rötarlı geliyor olması da personelin çalışma koşulları konusunu gündeme getirdi. Havayolu şirketlerinin daha fazla kâr için personeli çok uzun süreler çalışmaya zorladığı biliniyor. Genelde bu tip kazaların ardından suçlunun aracı kullanan kişiye yüklenmesi de dikkat çekiyor. Örneğin Pamukova’da yaşanan “hızlandırılmış tren” kazasında da fatura makinistlere kesilmişti. Böylece kazaların “bireysel bir hata”ya indirgenmesi amaçlanarak kazaya sebebiyet veren sistemin sorgulanması engellenmeye çalışılıyor. Son kazanın ardından da benzer bir sürecin işleyebileceği ve sorumluluğun pilotlara yüklenebileceği belirtiliyor. Fakat havayolu taşımacılığının durumu incelendiğinde, fiili sebebi ne olursa olsun kazanın arkasında yatanın insan hayatını hiçe sayan kâr hırsı olduğu ve bunun Atlasjet’le sınırlı olmayıp sektörün tümüne yayıldığı görülüyor.

yazici   mail