www.soL.org.tr
'Felaketim olurdu, ağlardım...'
Ender Helvacıoğlu 13 Eylül 2006, Çarşamba

Büyük büyük laflar etmeden önce eğri oturup doğru konuşalım: Türkiye bir felakete sürükleniyor.

Türkiye'nin yöneticileri, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik planlarının içinde rol almaya kararlı görünüyorlar. Sistem partilerinden hangisi iktidara gelirse gelsin, bu paradigmanın dışına çıkılabilmesi olanaklı görülmüyor. Çünkü Türkiye büyük burjuvazisinin ve onların siyasi-askeri temsilcilerinin hem çıkarları önemli ölçüde ABD'nin çıkarlarıyla örtüşüyor (çünkü çok önceden kaderlerini onun başarısına bağlamışlar), hem de bütün kozlar ABD'nin elinde, bizimkilerin manevra alanları son derece daralmış durumda.

ABD, Türkiye hâkim sınıflarından taleplerini normal yollarla elde edemediği zaman, onları bu yola zorla sokacak olanaklara sahip. Örneğin istediği an Türkiye'yi bir yangın yerine çevirebilir (sıcak bir Türk-Kürt veya dinci-laik çatışması tetikleyebilir) veya ülkeyi ciddi bir ekonomik krizin girdabına sokabilir. Çünkü Türkiye'deki sistem ABD'ye göbekten bağımlı ve ABD, Türkiye'de söz konusu keskin çelişkileri rahatlıkla tetikleyebilecek örgütlenmeye sahip.

Kısacası ABD, Türkiye hâkim sınıflarını felaketle korkutarak, daha büyük bir felakete sürüklüyor. Hâkim sınıflarımız (ülkeyi yönetenler), on yıllardır yürürlükte olan işbirlikçi ve gerici politikaların sonucu olarak paçayı kaptırmış durumdalar. Kuzey Irak'taki Kürt hakim sınıfının temsilcilerine veryansın ediyoruz ama, Türkiye'nin yöneticilerinin durumları onlardan da beter. Ülkeyi onlar yönetmiyor, aslında bal gibi ABD yönetiyor. ABD bu yolla, Türkiye'yi kendi felaketine ortak ediyor. Çünkü ABD'yi ve kaderini ona bağlayanları Ortadoğu'da bekleyen şey iddia ediyoruz ki sonuç olarak bir felakettir.

Duyduk duymadık demeyin; sadece Türkiye'deki değil, tüm Ortadoğu'daki sistem çözülüyor, çöküyor. Tıpkı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı düzeninin çöküşü gibi. Bunu Irak işgali ile birlikte ABD tetikledi. Filistin'e saldırı, Lübnan işgali, Kuzey Irak'taki kukla Kürt devletinin yarı resmi ilan edilişi, İran ve Suriye'ye yönelik tehditler, Türkiye'deki karışıklıklar ile süreç devam ediyor. Bu alt üst oluştan yeni bir Ortadoğu düzeni çıkacak: BOP veya HOP (Halkların Ortadoğu Projesi). Türkiye hâkim sınıfları -elleri mahkûm- BOP'a oynuyorlar. Haklı mıdırlar; göreceğiz.

Peki, söz konusu felaket kimin felaketidir? Varolan sistemin felaketi. Peki, aynı zamanda bizim felaketimiz midir? Sistemin içindeysek, evet; bizim de felaketimiz. Ve bugün Türkiye Solu, ne yazık ki, sistemin içindedir. Üzerimize doğru gelen silindiri göremeyenlerin vurdumduymazlığı, görenlerin ise ağlayıp sızlanmaları bundandır.

Ne yapmalı? Bir çıkış örgütlemek gerek. Sistem dışı, şimdiye kadar denenmemiş bir çıkış. Hep böyle olmuştur devrimler. Ekim Devrimi de, Çin Devrimi de, Kemalist Devrim de... Ekim Devrimi, Birinci Dünya Savaşında yenilmiş ve tarumar olmuş Çarlık Rusya'sının yıkıntıları içinden fışkırdı. Çin Devrimi, bir kaçışın, kendini Çin'in içlerine, dağlara vuruşun, Pekin'den kaçıp, bütün Çin'i dolaşıp yine Pekin'e varan bir uzun yürüyüşün eseridir. Kemalist Devrim de, işgal altındaki İstanbul'dan kopup Anadolu'nun bağrına yönelişin, Samsun-Sivas-Erzurum-Ankara-Sakarya yoluyla, yeniden İstanbul'a ve İzmir'e gelişin sonucunda gerçekleşmiştir. Hepsinde radikal bir kopuş, farklı ve beklenmedik bir yol var. Devrim böyle olur. Sistemin içinde kalarak değil, sistemin dışına fışkırarak!

En umutsuz denilen anda, felaketlerin ortasında, varolan paradigmanın (sistemin) dışına çıkan yepyeni bir politik atılımın eseridir devrimler. Tunç kanunudur: Felaket gelmeden devrim gelmez. Devrim, cehennemi cennete çevirmektir. O halde, hoş geldin cehennem!

İhtiyaç bir devrimci odaktır. Felaketi gören, ama felaketten korkmayan. Felaketin bir parçası olmamayı becerebilen. Çürümüş sistemi felaketiyle baş başa bırakıp, sınırları olabildiğince kalın çizip, geleceğe uzanmanın farklı bir yolunu bulabilen ve kararlılıkla o yola girebilen.

Biz sistemi kurtarmaya aday değiliz. Yaptığımız uyarılar, verdiğimiz günlük mücadeleler, sistemi tamir etmeyi değil, sistemin felaketine radikal bir seçenek oluşturmayı, bu seçeneğin gücünü biriktirmeyi hedefliyor. Yurdumuzu emperyalistlerden kurtarmayı amaçlıyoruz, sistemi değil. Bu nedenle "ABD Defol!" diye haykırıyoruz. Ve bu nedenle "Bu Memleket Bizim!" diye tamamlıyoruz.

Büyük şair Attila İlhan'ın, hemen hemen herkesin, en azından yaşamının belli bir dönemindeki ruh haline tercüman olan bir dizesi vardır: "Felaketim olurdu, ağlardım..." Biz, yurtseverler, sosyalistler şu anda bu felaketi yaşıyoruz. Sevgilimiz, vatanımız, başkasının kollarında. Gözlerimizin önünde hem de... Ağlıyoruz... Salya sümük veya için için...

Ağlamak çözüm değil. Zamanı geriye de döndüremezsin; hayal! Sil, at o köhnemiş, kirlenmiş, başkasının olmuş vatanı! Yeni bir vatan kur! Bunu becerebilenindir gelecek.

***

Bilim ve Gelecek dergisinin Eylül sayısının kapak dosyası "Halkların Ortadoğu Projesi: HOP!" başlığı taşıyor. Dosya, Ortadoğu'yu çok iyi bilen ve bölgenin çelişkiler yumağını devrimci ve anti-emperyalist bir perspektifle çözümlemeye çalışan Ergun Adaklı ile geniş bir söyleşiden oluşuyor. Adaklı'nın Ortadoğu'nun binlerce yıllık tarihini ve bugününü somut örnekleriyle ve politik tatlarla anlattığı Bilim ve Gelecek'in son sayısını bütün soL okurlarına öneriyorum.

Dostlukla kalın...

[email protected]

 

 

 

yazici   mail