www.soL.org.tr
Lafı dolandırmadan
İlker Belek 25 Eylül 2006, Pazartesi

SES, geçtiğimiz günlerde, genel sağlık sigortasına (GSS) karşı bir kampanya başlatacağını açıkladı. Piyasalaştırma karşıtı mücadeleyi tamamen desteklerim.

Bilindiği gibi, GSS 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe girecek. Bunun anlamı kamu emekçilerinin gelirinin %5'inin prim olarak kesilecek olması. Daha da önemlisi, bütün sağlık hizmetleri için, prim dışında, hizmeti kullanırken katkı payı alınmaya başlanacak ve katkı payı oranı da hizmet fiyatının %50'sine kadar yükseltilebilecek. Kısacası,  GSS, ulusal gelirin paylaşımında yepyeni bir düzen getiriyor ve kesinlikle sınıf karakterli bir uygulama. O nedenle GSS'ye karşı mücadele sınıf mücadelesinin önemli bir bileşeni konumunda.

Konuya soldan yaklaşan bir örgütün kampanyayı iki seçenekten birisi dahilinde yürüteceği tahmin edilebilir. Birincisi, SES'in şimdiye kadarki çizgisidir ve büyük olasılıkla bu seferki de bu çizgiye denk düşecektir. Buna göre, SES, GSS'yi emekçiler üzerine bindirilen ek bir vergi olarak tanımlayacak, sonuçta gelir dağılımının daha da bozulacağını, emekçilerin ücretlerinde reel bir azalma olacağını saptayarak, Dünya Bankası'nı, IMF'yi, neoliberal politikaları esas suçlu olarak ilan edecek ve AKP hükümetini de bu uluslararası aktörlerin oyuncağı olmakla niteleyecektir.

Daha önce de yazmıştım: Bu tarzın hiçbir işe yaramadığını düşünüyorum. Bugün Türkiye'de bir şeyleri değiştirmek, insanlarımızı etkilemek için, bunları saptamanın, saptamakla kalmanın yararı olmadığı için. Bu, bu içeriği ortaya koymamak gerektiğini iddia ettiğim anlamına gelmiyor. Yalnızca yapılanın yetersiz kaldığını ve yetersizliğin sürekli yinelenmesinin de yanlışa neden olduğunu, sınıf bilincini çarpıtıcı bir işlev gördüğünü söylemiş oluyorum.

Çarpıtıcı işlev dediğim şey, sağlık emekçilerinin giderek düzenle ve düzen siyasetiyle uyumlu bir çizginin daha sonuç alıcı olacağını düşünmeye başlamış olmalarıyla ilişkilidir. Bu doğal. Çünkü emekçiler gündelik düşünüyorlar. Sınıf bilincini düzenin dışına taşıyamazsanız, düzen kitlenizi teslim alıyor. O durumda da solcu bir örgütte değil de, düzenle uyumlu bir örgütte bulunmak daha rasyonel görünüyor kendisine.

Türkiye'de siyaset sahnesinde etkili olabilmek için geniş halk kesimlerinin siyasal, sosyal beklentilerdeki belirsizliklere yüklenen işler yapmak gerekiyor. Mücadelenin içeriğini oluşturan argümanların, siyasal bir hedefe işaret edecek biçimde sivriltilerek odaklanması şart.

Bugün bütün emekçiler, anlatıldığında, piyasalaştırmanın, gelirlerinde reel bir azalmaya yol açacağını kavrıyorlar ve anlatana hak veriyorlar. Ancak sorun bundan sonra başlıyor. İki yönlü bir tedirginlik beliriyor. Bunlardan ilki, zaten başka bir seçeneğin olamayacağı yönündeki yanılgıdır. Toplumsal psikolojide egemen algı biçimi, sağlık ve eğitim hizmetlerinin paralılaştırılmasının doğal olduğu yönündedir. 1980 sonrası dönemin kuşakları büyüyüp, günümüzün yetişkinleri haline geldikçe bu algının daha da başat hal aldığını görüyoruz.

Tedirginliğin ikinci biçimi ise, eşitlikçi taleplerin gerçekleşebileceği siyasal projeye ilişkindir. Sözünü ettiğim şey, "iyi güzel de, bunlar hangi düzende ve Türkiye'de hangi parti ya da partiler kanalıyla gündeme getirilecek ki, eninde sonunda hepsi birbirinin aynı" türünden bir bilinç kaymasıdır.

Bütün bunlardan çıkan sonuç, bu tedirginliklere yönelik net siyasal stratejilerin geliştirilmesi zorunluluğudur. İlk olarak, piyasalaştırmayı olağanlaştıran egemen ideolojinin etkisini kıracak ideolojik bir çalışmaya gerek var. Bu çalışma bugünkü Küba'nın, Venezüela'nın sosyal sektörlerdeki kazanımlarını, uygulamalarını geniş biçimde kullanmak, işlemek, politize ederek yaygın bir eğitim malzemesi haline getirmek zorunda. Aynı şey Sovyetler Birliği üzerinden de yapılmalı. Türkiye'de yaşanandan, Türkiye'ye dayatılandan farklı, daha insani bir dünyanın, üstelik bugün, bu vahşetin ortasında olanaklı olduğunu göstermek zorundayız.

İkinci tedirginlikle ilgili olarak, kendisini solda gören aktörlerin, lafı dolandırmadan, doğrudan, kendi kitlelerine şu yanıtı vermeleri gerekiyor: Sağlığı parasızlaştıracak, gelir dağılımında eşitliği sağlayacak olan düzen sosyalizmdir ve bu düzeni de sosyalist-komünist bir parti kurar. Ya sızlanmaya devam edilecek ya da herkes sosyalizmle parasız sağlık hizmeti arasındaki bağlantıyı anlamak için kendisini zorlayacak. İşte bu noktada örgütlerin müdahalesine gerek var.

Bu netlikte olunmadığı sürece içerik boşalıyor. Sendikalarımızın ideolojik mücadelede belirledikleri içeriğe hak verilse bile, bu içeriğin siyasal bağlanma noktası olmadığı için, elde kalıcı bir şey olmuyor. Parasız sağlık hizmeti isteyen kitle siyasal tercihlerinde dağılıyor. Sakın "küçülürüz" denilmesin. Ben, şu anki daralmanın bu korkunun dillendirildiği süreçte ortaya çıktığını çok iyi biliyorum.

yazici   mail