www.soL.org.tr
Dolmabahçe Sarayı'nda Osmanlı özlemi
Tevfik Çavdar 25 Eylül 2006, Pazartesi

Dolmabahçe sarayının adını sık duymaya başladık. İslami referanslı iktidar İstanbulu ve sarayı belli ki çok seviyor. Nitekim Sarayın bitişiğindeki bina yeniden düzenlenerek Başbakanın çalışma ofisi haline getirild. Rahmetli Menderes İstanbulu mesken tuttuğu günlerde bile Park Otel'de kalırdı. Bu bile o zamanlar eleştiri konusuydu.Dolmabahçe müze olarak hizmet veriyordu.Saray'ın yeniden resmi törenlerde gündeme gelmesi bahçesinin kullanılması ile başladı.Sonra sıra ünlü muayede salonunun kullanılmasına geldi. Bu salon eskiden padişahın resmi yemeklerinde, yabancı misafirlerin kabulünde kullanılırdı. İkinci meşrutiyetin ilanından sonra Meclisi Mebusan'ın açılışı nedeniyle Abdülhamit'in milletvekillerine verdiği yemekte bu salonda yapılmıştı. Abdülhamit Dolmabahçe yerine Yıldız sarayını tercih etti. Sultan Reşat ise bu sarayı kullandı. Sultan Reşat'ın özel kalem müdürlüğünü yapan Halit Ziya (Uşaklıgil)"Saray ve Ötesi" adlı anı kitabında saray eşyalarının nasıl eskidiğini, tamir edilemediğini anlatır.

Mustafa Kemal birçok bilimsel toplantıyı sarayın ünlü salonunda gerçekleştirdi. Hastalığının son demlerini bu sarayda geçirdi. Ölümünden sonra muayede salonunda kurulan katafalk önünden İstanbul halkı onu selamlayarak geçti. Ve şimdi aynı salonda Osmanlı hanedan mensupları yeniden toplandı, Suudi kralına yemekler verildi, iş adamları ağırlandı. Bu çelişkiyi sanırım ancak bizim kuşağımız içi burkularak karşılar. Neler oluyor? Nereye gidiyoruz? Suudi kralının onuruna verilen yemekte salonun tavanını gıpta ve beğeni ile incelemesinden doğrusu ben ürktüm.

AKP'nin Osmanlı'ya olan sevgisi hangi noktaya varacak. Belli ki Halifeliği özlüyorlar. eyhülislamlığı özlüyorlar. Ve gene belli ki Cumhuriyetin dönüşümlerinden hiç hoşlanmıyorlar. Bu dönüşümlerin üst yapı dönüşümü olduğunu yıllarca söyledik. Gerçekleştirilenin bir burjuva inkilabı sayıldığı da çok yazıldı. Eksik olan üretim ilişkilerini değiştirecek temel adımın atılamamasıydı. Bu nedenledir ki Osmanlı Hanedanı Dolmabahçede seksen iki yıl sonra yeniden toplandı.5 Mart 1924'de terk ettikleri bu saraya yeniden döndüler.Halife Abdülmecit,zevceleri,kerimesi ve oğluyla bu saraydan ayrılarak yurtdışına çıkmıştı.O günkü "Vatan" gazetesinde Ahmet Emin (Yalman) başyazısında şunları öne çıkarıyordu:"Gericiliğin istipdadından millet kurtuluyor.Son tahavvüller (değişimler) üzerine Türk milleti aklı zincire vuran hurafelerden,dipsiz ve muallak emir yayanların kuruntularından kurtulmuş,akıl ve mantığımızla ihtiyaca göre serbest inkişaf(gelişme) zeminini hazırlamıştır.Bu mesut hadiseyi idrak eden nesile,gelecek nesiller gıpta edeceklerdir".Ne dersiniz bugün küreselleşme ve din büyüsüne kapılmış kuşaklar gerçekten böyle bir gıbta duyuyorlarmı? Aynı tarihli gazetede Halife ve ailesinin Çatalca'da Semplon ekspresine binişleri uzun uzun hikaye ediliyor.

Hanedan'a duyulan ilgi DP döneminde başladı. Celal Bayar ve Menderes'in yakınlık duydukları Irak Kralı genç Faysal'a gene bir hanedan mensubu prenses Fazıla'yı başgöz etme çabaları, nişanlama olayı adeta bir hükümet sorunu olarak günlerce gazete sayfalarını işgal etmişti. Aynı dönemde Necip Fazıl'ın "Büyük Doğu"dergisi Abdülhamit'i yüceltti. Bir yandan din istismarı politikanın unsuru haline gelirken, diğer yandan hanedan üzerine yazılar, hatta romanlar yaygınlaştı."Son Osmanlılar" adeta zulüm gören grup, aile biçiminde sunulmağa başlandı. Nihayet bugünkü noktaya varıldı.

Hanedan mensupları 1975 den sonra (erkekleri)Türkiye'ye girebiliyorlardı. Bu haktan kaçı yararlandı bilinmiyor. Birçoğu Türkçeyi bile unutmuş durumdalar. Hanedanın sürgünü kendileri açısından acı bir sondur. Bir mutlak iktidarın kaybıdır. Ama nice sürgünler varken bundan yeniden söz edilmesi kolaylıkla kabul edilemez. Osmanlı hanedanının zulümlerine sayısız örneği hemen verebiliriz. Namık kemal, Mithat Paşa, Şinasi ve daha nicelerinin çektiği çileler ne çabuk unutuldu. Düşmanla çekinmeden işbirliğine giren Vahdettin ne çabuk affedildi. Şimdi son Osmanlıların çektiği acıları devletin televizyonun da mı izleyeceğiz. Hanedan bireylerinin ülkeye dönmesi, sade bir vatandaş gibi yaşaması bizi hiç ilgilendirmez.Buna karşın görkemli bir hanedan övgüsüne karşıyız.Zaten, Ahmet Emin'in seksen iki yıl önce değindiği din kaynaklı gericiliğin artan yükselişini endişeyle izlerken,bu gerici hareketi pekiştirecek hanedan propagandasına,bunun yaratacağı özlemi hoşgörü ile karşılamamızı kimse beklemesin.

Küresel kapitalizmin yarattığı bu gericilikle mücadele edecek gerçek güç yurtseverler, sosyalistlerdir. Demokrasi kavramının ABD yorumu bizi nerelere sürüklüyor. Soruna magazin gözlüğü ile bakmak affedilemez.       

yazici   mail