www.soL.org.tr
Kıbrıs’ın petrolü de sorun oldu
17 Mart 2007, Cumartesi

Kıbrıs’ın petrolü paylaşılamıyor. Batmayan uçak gemisi olarak emperyalistlerin göz diktiği ada bu kez Akdeniz’deki petrol savaşının bir tarafı olarak gündeme geliyor.

HABER MERKEZİ Batmayan uçak gemisi olarak emperyalistlerin göz diktiği Kıbrıs, son günlerde Akdeniz’deki petrol savaşının bir tarafı olarak gündeme geldi.

Akdeniz’de zengin petrol yataklarının bulunduğuna dair iddialar, Annan Planı tartışmaları ile birlikte 2002 yılında ortaya atılmıştı. Kıbrıs’ın AB üyeliğinin gündeme gelmesi, ABD, AB ve İngiltere’nin çıkarlarının dikkate alan yeni bir düzenlemeyi beraberinde getirmiş, Annan Planı adadaki bölünmüşlüğü emperyalistler lehine tanımlanmasının aracı olmuştu. Türkiye’de “Kıbrıs satılmaz” diyerek adanın Türkiye için jeopolitik önemini savunanlar buradaki petrol yataklarının varlığına dikkat çekerek, adadan vazgeçilmeyeceğini gerekçelendirmişlerdi. Diğer yandan İngiltere’nin Annan Planı tartışmaları kapsamında adanın güneyinde bulunan askeri üslerine ait kıta sahanlığını genişletme talebi petrol rezervlerinin varlığı nedenine bağlanmıştı. O yıllarda KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından özellikle ortaya atılan bu iddialar ise bugün yeniden tartışılmaya açıldı.

Petrol yeni keşfedilmedi
Adada petrol rezervlerinin varlığına dair tartışmalar son yıllarda ortaya atılmışsa da 1974 öncesinde ABD’li bir petrol şirketinin adanın kuzeyinde petrol arama araştırmaları yaptığı belirtiliyor. Hatta ABD’nin adanın kuzeyinde Magosa ve Geçitkale’de, petrol arama kulelerinin bulunduğu biliniyor (1960–1974).

Petrol rezervlerinin Kıbrıs’ın kuzeyinde Girne İskendurun arasında ve güney batısında bulunduğu söyleniyor. Güney Kıbrıs’ın 1999 yılından bu yana PSG-Norveç ve Fransız araştırma şirketleri tarafından yapılan araştırmalar sonucunda adaya bağlı kıta sahasında petrol rezervlerinin miktarı konusunda çalışmalar yürüttüğü biliniyor. Bu araştırmaların sonucunda adadaki potansiyel rezervin 4 ile 10 milyar varil arasında değiştiği, bunun değerinin ise yaklaşık 400 milyar dolar civarında olduğu belirtiliyor.

En zengin rezervlerin Akdeniz’de, Kıbrıs ile Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır arasında olduğu, adanın güney ve güney batısına denk düşen bu alanda, Güney Kıbrıs Lübnan ve Mısır ile 70 bin km²’lik bir kıyı alanında petrol arayacak.

Mısır ile Güney Kıbrıs’ın aslında 2003 yılında gizli bir anlaşma yaptığı ve o tarihte Türkiye’nin buna dair yazılı bir ultimatom verdiği iddia edilmesine rağmen geçtiğimiz aya kadar bu başlıkta ciddi bir karşı ses yükseltmediği görülüyor. 2005 yılında Mısır ve ardından geçtiğimiz ay Lübnan ile petrol alanında işbirliği ve Akdeniz’de petrol ve gaz aramaya yönelik birer anlaşma imzalayan Güney Kıbrıs; ABD, Rusya, Fransa, Norveç, Hindistan, Çin, Almanya’dan 16 şirketinin anlaşma için başvurmasının beklediğini açıkladı. Güney Kıbrıs’ın 15 Şubat’tan itibaren adanın güney ve güney batısında Akdeniz’de petrol ve gaz arama için yabancı şirketlerle belirlenen 11 serbest bölge için lisans anlaşması yapmayı yasalaştırması ise Akdeniz’deki petrol savaşını tetikledi.

Bu gelişmeler ABD NATO, AB, İngiltere ile Türkiye ve Yunanistan’ı harekete geçirmiş durumda. Petrol arama hakkı olup olmadığına odaklanılırken aslında Akdeniz’deki petrol şirketlerinin, emperyalizmin beklentilerinin ne olduğu geri planda kalmış durumda.

Ortaya çıkan tabloda ise petrol tartışmalarının Kıbrıs sorununa eklenen yeni bir kördüğüm olduğu görülüyor. Diğer yandan Akdeniz, Karadeniz ve Balkanlara yönelik enerji politikalarının bir parçası olarak Güney Kıbrıs’ın petrol aramayı kolaylaştıran yasaları emperyalistlerin bölgeye yönelik projelerine kurban ediliyor.

Daha önce soL’da değinildiği üzere inşa edilmesi planlanan Ceyhan-Aşkelon Boru Hattı’nın denizaltından Kıbrıs, Suriye ve Lübnan’dan geçerek İsrail’e ulaşacak olması, bu ülkeler üzerindeki emperyalist tahakkümü artırıyor. Güney Kıbrıs’ın yaptığı petrol arama ve araştırma anlaşmasının da büyük ölçüde sözü edilen enerji yolu ile ilgili olduğu belirtiliyor.

Özellikle denizaltından uzanacak olan boru hattının inşasına başlanabilmesi için Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı sorunlarının ABD ve İsrail’in inisiyatifinde çözülmesi gerekliliğini beraberinde getirirken, Türkiye de bu paylaşım kavgasında pay kapma yarışına giriyor.

Türkiye’nin derdi ne?
Akdeniz’deki enerji yollarının belirleniminde söz sahibi olmayı hedefleyen Türkiye’nin, Güney Kıbrıs’ın Mısır ve Lübnan ile anlaşma imzalaması Akdeniz’deki hesaplarını bozuyor. Güney Kıbrıs’a her koşulda destek veren AB karşısında Türkiye ancak NATO ile birlikte hareket ederek bu oyunu dengeleyebileceğini düşünüyor. Bu anlaşmalar ile Güney Kıbrıs Akdeniz’de etkin bir özne olarak ortaya çıkıyor.

Kıbrıs sorunu ile ilgili her başlıkta olduğu gibi “hukuk ihlali” petrol başlığında da tartışmanın yürütülmeye çalışıldığı zemin olarak belirlenmiş. Petrol Yasası ile yabancı tekellere devredilen bu başlık Türkiye’nin Akdeniz’de hak iddia etmesi ile birleştirildiğinde kişiliksiz bir dış politika karikatürü beliriyor.

1982 Uluslararası Deniz Sözleşmesi ile ülkelerin kıta sahanlığı ihlali, kullanımı başlıkları belirlenmiş durumda. Ancak Türkiye Ege kıta sahanlığı sorunu nedeni ile Akdeniz’e yönelik bu anlaşmaya imza atmadı. Yunanistan ve Güney Kıbrıs ise 1982 Anlaşması’nı veri kabul ediyor. Yeni petrol yasasında “taraflar arasında ‘anlaşmazlık’ durumu uluslararası anlaşmalara bağlı belirlenir” başlığı 1982 Deniz Anlaşması’na bağlılığı beraberinde getiriyor. Sonuç olarak Güney Kıbrıs için bu anlaşmaya bağlı olarak belirlenen kıta sahanlığı esas alındığından herhangi bir hukuk ihlali yapmıyor.

Güney Kıbrıs ise Akdeniz’in güney ve güney batısında “ekonomik bölge alanları” belirleyerek petrol arama hakkının olduğunu ve bunun hukuk ihlali anlamına gelmediğine dikkat çekiyor.

Güney Kıbrıs’ın’ın bu açıklamasına İngiltere, ABD ve AB destek verirken Türkiye NATO üyesi olarak beklentilerini dillendirmeye çalışıyor diğer yandan KKTC’nin adanın kuzeyinde çıkartılacak petrolden hakkı olduğu iddiaları üzerinden siyasi çıkışlar yapılmaya çalışılıyor.

TPAO ile Akdeniz’de petrol arama telaşına düşen Türkiye’nin aslında petrol yasası ile birlikte eli Akdeniz’de araştırma yapması beklenen petrol şirketlerine çoktan teslim edilmiş durumda. Güney Kıbrıs ve Türkiye’nin, Akdeniz’de petrolü bu şirketler üzerinden aramak durumunda olduğu gerçeği petrol kavgasında esas söz sahibinin emperyalistler olduğunu gösteriyor. Petrolden elde edilecek zenginliğin ise ada halkları tarafından paylaşılmasına dair bir tartışma bu hesaplara dahil edilemiyor.

yazici   mail