www.soL.org.tr
Gençliğin geleceğini satın alıyorlar
24 Mart 2007, Cumartesi

17 yeni üniversiteyi gençlere armağan ettiklerini düşünenler, gençlerin geleceğini belirsizliğe ittiklerini görmek istemiyor. Ne AKP ne de YÖK üniversite gençliğinin geleceğine sahip çıkacak bir stratejiye sahip değil.

soL İstatistiklere göre Türkiye’de yükseköğretim yaş grubu olarak kabul edilen 18-21 yaş arası nüfusun ancak beşte biri örgün eğitim (lisans ve ön lisans) kurumlarına devam ediyor. ÖSYM sınavına başvuran 1 milyonun üzerindeki öğrencinin ise sadece yüzde 30’u örgün eğitim (lisans ve ön lisans eğitim) programlarına girebiliyor. Geçen yıl üniversite mezunları arasında işsizlik oranı ise yüzde 10.2 olarak belirlenmiş durumda.

Bu veriler ülkemizde gençlerin yükseköğretim ihtiyacının karşılanmadığını gösterirken, yükseköğretim kurumlarına girişin güçlükleriyle mezun olduktan sonra yedek işsizler ordusuna katılımın oranının ne denli yüksek olduğunu da ortaya koyuyor. Bu tabloda gençleri gelecek kaygısı bekliyor, ülkemizde 18 yaş ve üstü olmak belirsizliklere açılan bir sürecin başlaması anlamına gelebiliyor.

Gençlik için yedek sanayi ordusunun birer elemanı olma olasılığının yüksekliği dışında, bilimsel kriterlerin oldukça uzağında bir öğrenim yaşamı söz konusu. 2007 yılında üniversiteler seri üretim yoluyla “diploma” kazandıran kurumlara dönüştürülmüş durumda.

YÖK eğitim alanındaki darbenin adı oldu…
12 Eylül darbesinin ardından üniversitelere yönelik düzenleme 2547 sayılı YÖK (1981, Yüksek Öğretim Kurulu) yasası ile gerçekleşirken, 24 Ocak kararları ile eğitim alanı da piyasaya teslim ediliyordu. “Üniversite” kavramı yerini “yüksek öğretim kurumları” kavramına bırakırken, bilimsel üretim yerine bilimin piyasa için üretildiği bir yapının kurumsallaşmasının da ilk adımları atılmış oldu.

YÖK uygulamaları aynı zamanda siyasetsizliğin bir akademik kriter olarak içselleştirilmesine yol açtı. YÖK, sermayenin tercihleri doğrultusunda üniversitelerin politikalarını, iç işleyişini belirleyen bir üst yapı kurumu olarak karşımıza çıktı.

1982 yılı Türkiye’de 1923’ten bu yana en çok üniversite açılan yıl olarak bilinir. Bu tarihte toplam 27 üniversite mevcutken, özel –vakıf üniversitelerinin kurulmasının da teşvik edilmeye başlandığı görülür.

Özel vakıf üniversitelerinin teşviki, taşra illerinde yeni üniversitelerin kurulması (bilimsel kriterleri karşılamasına bakılmaksızın), üniversite sanayi işbirliğinin temellerini atan yönetmelikler ve uygulamaların ön plana çıkması üniversitelerin piyasaya eklemlenmesi sürecinin adımlarını oluşturmaktadır.

Üniversite sanayi işbirliği kurumsallaşıyor
Üniversitelerin sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yapılanması adına ikinci önemli dönemeç ise 1990’lı yıllara denk düşmektedir. Üniversite- sanayi işbirliğinin kurumsallaştırılması çabaları gündemdedir.

DYP-SHP döneminde kıratın popülist politika geleneğinin devamını andıran bir şekilde Demirel öncülüğünde her ile bir üniversite kurulması gündeme gelir. 1992 yılında 23 yeni özel ve devlet üniversitesi kurulur. Ağırlıklı olarak Anadolu illerinde kurulan bu üniversiteler, donanım sorununa bakılmaksızın kurulmuştur. Ortaya çıkan öğretim üyesi boşluğu ise daha çok milliyetçi-islamcı bir profilin kadrolaşmasını beraberinde getirmiş, üniversitelerin içi boşaltılmıştır.

Popülist politikaların bir parçası olarak kurulduğu savına ek olarak 1990’larda üniversite sayısındaki patlamayı Türkiye’nin emek piyasasının ihtiyaçları ve de eğitim alanındaki özelleştirme politikalarının bir parçası olarak okumak gerekmektedir.

Siyasi iktidarlar için üniversiteler düzenin gerici politikalarına teslim olunması gereken kurumların başında gelirken, genç nüfus yoğun Türkiye’de sanayinin ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman yetiştirilmesi temel hedef olarak belirlenmiştir. Yüksek öğrenim hakkının paralı hale getirilirken, gençlerin yurtdışında eğitim vb. olasılıklar bizzat hükümetlerin politikaları ile desteklenirken, taşra illerinde kurulan üniversiteler o bölgenin istihdam ihtiyaçlarının karşılanması ya da belli büyük şirketlere hizmet veren atölyeler olarak kullanılması anlamına geldi.

YÖK'ün üniversitelerin AB standartlarını yakalaması söyleminin arka planında bu gerçekler yatarken, Türkiye’de bilimsel üretim kriterlerini karşılaştırmalı verilerle sunan YÖK, bilimsel kriterlerin artırılması yolu olarak yeni üniversite kurmanın ya da üniversite sanayi işbirliğine güç katmanın ötesine geçemedi. Öğrenci başına düşen öğretim üyesinin sayısının artırılması gündeme alırken, öğretim üyelerinin yetiştirilmesine yönelik bir planlama yapma gereği duymadı. YÖK planlarında üniversitelerdeki laboratuar sayısı, ya da kütüphanelerdeki kitap/dergi sayısına rastlamak pek mümkün değil. YÖK’ün bulduğu bir diğer formül; yurtdışına öğretim üyesi gönderilmesi hükümetlerin kadrolaşma politikalarına hizmet ederken, ABD üniversitelerinin örnek alındığı görüldü.

AKP üniversite kurma rekoruna koşuyor
AKP için “eğitim” de tüccar siyasetin bel bağladığı alanlardan biri oldu. AKP döneminde YÖK’ün temel stratejisine, uzun ve orta vadeli politikalarına yönelik bir değişiklik yapılmış değil. AKP 1990’lar ile başlayan sürecin devamlılığını sağlarken, Demirel’in "popülist" politikalarına benzer bir şekilde üniversite alanını da kendi siyaseti için kullanma çabasında.

Geçen yıl AKP 15 yeni üniversite kurulmasını gündeme getirdi. Böylelikle 68’i devlet, 25’i de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam üniversite sayısı 93’e ulaştı. Bu hafta içerisinde ise hükümet sözcüsü Cemil Çiçek 17 ile 17 yeni üniversite kurulması için gerekli yasal süreci başlatma kararı aldıklarını açıkladı. Böylelikle AKP döneminde 22 yeni üniversite açılmış olacak. Bu 1992 yılının (yeni kurulan üniversite sayısı bakımından) 1 sayı eksikle tekrarı anlamına geliyor. 17 yeni üniversitenin açılacağı iller ise şunlar; Karaman, Ağrı, Sinop, Siirt, Nevşehir, Karabük, Kilis, Çankırı, Artvin, Bilecik, Bitlis, Kırklareli, Osmaniye, Bingöl, Muş, Mardin ve Batman.

Yeni kurulacak olan üniversitelerin ise altyapı sorunları ile bilimsel kriterleri yerine getirip getirmeyeceği gündemde değil. 17 ile açılacak olan 17 yeni üniversite belki binlerce genci üniversite mezunu yapmaya yaracak ancak alınan diplomalar ikincil piyasalarda istihdam ya da işsizlik anlamına gelecek.

yazici   mail