www.soL.org.tr
soL öğretim üyelerine sordu
24 Mart 2007, Cumartesi

YÖK-AKP arasında yaşanan tartışmalara ve yeni üniversitelere ilişkin üniversite dernekleri ve akademisyenler soL’un sorularını yanıtladı.

Özgür Müftüoğlu (Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü öğretim üyesi)

soL: YÖK ve AKP arasında bir süredir yaşanan gerilim sizce hangi nedenlerden kaynaklanıyor?
YÖK, 28 Şubat sonrasında laik-Kemalist çizgiyi savunma görevi yüklenmiştir. AKP iktidara geldiğinden bu yana da laik–antilaik çekişmesi üzerinden bir gerilim yaşanmaktadır. Özellikle de rektör ataması, ÖSYM, türban meselesi ve akademik kadrolar konusunda bu gerilim açığa çıkmaktadır. YÖK, Cumhurbaşkanı’ndan da aldığı destekle AKP’nin ÖSYM’de yapmayı tasarladığı değişiklikleri engellemekte, rektörleri kendi belirlemekte ve türban konusunda direnmektedir. Buna karşılık AKP Hükümeti, üniversitelere yıllardır kadro vermemekte, üniversite personelinin ücretlerinde iyileştirme yapmamaktadır. Öte yandan, üniversitelerin piyasalaşması ve her şeyiyle sermayenin hizmetine amade bir yapıya bürünmesinde YÖK ile AKP arasında hiçbir ihtilaf bulunmamaktadır.

Bakanlar Kurulu'nda alınan 17 yeni üniversite açılması kararını nasıl karşılıyorsunuz? Bunun etkileri ne olacaktır?
Yeni üniversiteler açılmasının iki temel nedeni olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi yeni üniversiteler sayesinde AKP rahatça akademik kadrolaşma sağlayacaktır. Böylece hem YÖK’te ve Üniversitelerarası Kurul'da kendi belirlediği rektörler vasıtasıyla etkinliğini arttıracak, hem de cemaatlerden referanslı elemanları akademik kadrolara yerleştirebilecektir. İkincisi ise, seçim öncesinde üniversite olmayan illere üniversite götürerek siyasi rant sağlayacaktır.

Eğer üniversiteleri, evrensel tanımında olduğu gibi bilimsel bilgi üreten ve bu bilgilerle donatılmış aydın insanlar yetiştiren kurumlar olarak kabul ediyorsak, bu tarife giren üniversitelerin üzerlerine düşen işlevleri yerine getirebilmesi için gerekli asgari koşullar (yetişmiş akademik kadrolar, teknik ve fiziksel olanaklar, mali kaynaklar vs) yine evrensel tanımlamalar içerisinde belirlenmiştir. Bugün Türkiye’de gerçek anlamda üniversitenin işlevlerini yerine getirme olanaklarına sahip olan üniversite sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hal böyleyken yeni üniversiteler açıp mevcut olanakları daha da bölmek, Türkiye’de üniversiteyi, bilimi daha da baltalamak anlamına gelecektir.

 

 

İzge Ünal (Üniversite Konseyleri Derneği Başkanı, 9 Eylül Üniversitesi öğretim üyesi)

soL: Bakanlar Kurulu'nda alınan 17 yeni üniversite açılması kararını nasıl karşılıyorsunuz? Bunun etkileri ne olacaktır?
Öncelikle yeni üniversitelerin açılmasına karşı değiliz. Ancak bilimsel ölçütler olmadan üniversitelerin açılması yeni açılacak olan üniversitelerin bilimsel kalite sorununu gündeme getiriyor.

Üniversitelerin işlevi bilgi üretmektir. Popülist politikaların sonucunda “üniversite” üniversite olma kavramını yitiriyor. Yüksek öğretim kurumu olma “üniversite” olma ile aynı özelliği taşımıyor. Üniversitelerde bilgi üretecek insanların olması gerekiyor.

 

Mehmet Taki Yılmaz (Ondokuz Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi)

soL: YÖK ve AKP arasında bir süredir yaşanan gerilim sizce hangi nedenlerden kaynaklanıyor?
Hemen şunu belirtmekte fayda var: AKP Hükümeti sadece YÖK ile değil devletin birçok kurumu ile çatışma ve gerilim içindedir. En son Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurul’unda yaşananlar gibi.

YÖK ve AKP arasındaki çatışma ve gerilim bir boyutuyla rejim merkezlidir. AKP’nin giremediği, kadrolaşamadığı önemli kurumlardan birisi de YÖK yani üniversitelerdir. AKP’nin kadrolaşma ve üniversiteleri ele geçirmeye yönelik plan ve girişimlerine YÖK, rejimi kollama ve koruma adına direnince çatışma süreğenleşti. Mevcut üniversitelerde planını uygulayamayan AKP “o zaman ben de kendim yeni üniversite açar bunları kendime göre yapılandırırım” diyerek önce 15 üniversite açtı, ardından buna 17’sini daha ekledi.

Bütün bu nedenlere rağmen YÖK ile AKP arasındaki gerilimin asıl kaynağını ülkemizdeki üniversiteleşme biçiminde, algısında aramak gerekir. İzzettin Önder’in şu vurgusu tarihseldir: “Üniversiteler devlet dairesi değildir.” Üniversite kavram ve işlev olarak evrenselliğe, tümelliğe, genelliğe vurgu yapar. Varoluş nedeni bilgiyi yaratmaktır. Üniversitenin yapısı bu bilgiyi yaratmaya yönelik düzenlenmelidir. Buna göre düzenlenmediği için üniversitenin başına kimin getirileceği, tartışmaların odağına yerleşmektedir. Gerçek anlamda üniversiteler varoluşuna uygun, bilginin üretildiği, özerk kurumlar şeklinde yapılansalar zaten bunun aksi anlayışı bulunan tutucu, gerici unsurları özerk üniversite kendi iç tartışma süreciyle bünyesinde barındırmayacaktır. Kimse de üniversite yönetimine kimin nasıl getirileceğini tartışmayacaktır. Zaten tutuculuğun üniversitenin bünyesinde barınması eşyanın doğasına aykırıdır. Barınıyorsa oraya üniversite diyemeyiz. Tartışma konusu da zaten özerklik, evrensellik, kalite değil atamalar, türban, katsayı, imam hatiplerdir.

Bakanlar Kurulu'nda alınan 17 yeni üniversite açılması kararını nasıl karşılıyorsunuz? Bunun etkileri ne olacaktır?
Daha önce yasal olarak kurulmuş fakat rektörleri kimin nasıl atayacağı tartışmaları iki yıldır bitirilememiş 15 üniversite ile bunlara sonradan eklenen 17 üniversitenin kurulma işlemleri iptal edilmelidir. Nedeni 22 Mart 2007 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in üniversiteleri açma gerekçesidir: “Ne yani, 2007’de boş boş mu oturacaktık.” Boş oturmaktansa bari üniversite açalım mantığı uygulamalarıyla tutarlıdır. Alt yapısı hazırlanmadan taşrada kurulacak üniversiteler -Cahit Arf bunlara “yüksek ortaokul” diyordu, tarikatların insan kaynağı merkezlerine dönüşürken, esnaf müşteri, siyasetçiler de oy kazanmış olacaklardır. Bu nedenlerle kurulması planlanan üniversitelere, pardon “yüksek ortaokullara” karşıyım.

yazici   mail