www.soL.org.tr
IMF ve AB çıpası ve demokrasi
İzzettin Önder 14 Nisan 2007, Cumartesi

Ne hazindir ki, halkımızın bir bölümü, AKP iktidarını, bir yandan IMF dayatmalarına boyun eğdiği için ekonomiye olumlu ivme sağladığı, diğer yandan da AB ortaklığını zorladığı (!) için demokrasi yolunu açtığı görüşüyle övmekte ve seçimde şansını yüksek görmektedir. Oysa, ne AB ortaklığının ne de IMF dayatmalarının Türkiye’de gerçek demokrasi yolunu açma gibi bir amacı vardır. Zira, AB bir güçlü ekonomik sömürü merkezidir, IMF ise güçlü sömürü merkezlerinin ajanıdır. Bu nedenledir ki, AB talepleri ile IMF dayatmaları birbiriyle örtüşmektedir. Çevresel konumlu bir ekonominin söz konusu çevrelerin taleplerine boyun eğmesi, açıktır ki, kendi yararına değil, sömürü merkezlerinin yararınadır.

AB ya da ABD veya Japonya gibi büyük sermaye odaklarını “güçlü sömürü merkezleri” olarak nitelemek, onları tahkir etmek anlamına gelmez. Çünkü, kapitalizmin işleyiş dinamikleri, piyasaların genişletilmesi ve faktör piyasalarında emeğin, ürün piyasalarında ise tüketicilerin sömürülmesi esasına dayanır. Hal böyle olunca, gelişmiş ekonomilerle ilişkinin özünde sömürü mantığını görmek ve ona göre önlem almak kaçınılmaz olur.

Gelişmişlerin dünyasında gelişme çabalarını sürdüren çevresel konumlu bir ekonominin tümüyle dış dünyaya kapanması ve otarşik bir politika izlemesi anlamlı ve uygulanabilir bir çıkar yol olarak görülemez. Ancak, böylesi koşulda izlenmesi gereken politikanın ülke çıkarına mı, yoksa merkez sermaye çıkarına mı olduğu irdelenmelidir. Dünya ticaret politikalarının zaman içinde değişim sürecine bir göz attığımızda, şunu çok açık olarak görüyoruz ki, söz konusu politikalar gelişmiş merkezlerden, kendi çıkarlarına uygun formüler şeklinde tüm dünyaya dayatılmaktadır. Gelişmiş merkezler kendi çıkarlarına uygun geldiği koşulda sabit kur politikasını ya da himayeci politikaları tüm dünyaya dayatmakta, koşullar değişip, kendi kalkınma süreçlerini tamamladıkları durumda da, pazar arayışları doğrultusunda, dalgalı kur ve serbest ticaret politikasını dayatabilmekteler. Kısacası, farklı zamanlarda farklı kur ve ticaret politikaları uygulamasının hiçbir genel teorik esası olmayıp, merkez ülkelerin çıkarları doğrultusunda saptanmış ve dayatılmış kurallar olduğu gün gibi ortadadır. Hatta, o kadar ki, günümüzde dahî, bizlere serbest piyasa politikasını dayatan merkez ekonomileri gerekli durumlarda kendi ekonomilerini karşıtlarına karşı koruyabilmektedir. Örneğin, bize tarım destekleme politikasından vazgeçmeyi öneren Batı ekonomileri, başta ABD olmak üzere, kendi tarımlarını açık veya gizli destekleyerek, dünya piyasalarında hakimiyetlerini kaybetmemeye özen göstermekteler. ABD dünya pamuk piyasasındaki hakimiyetini koruyabilmek için, Türkiye’den daha geri koşullarda ürettiği pamuğu destekleyerek, bizim pamuğun piyasa alanını kapatmaktadır. Bu örnekleri artırmak olasıdır ve çok kolaydır.

Şu hale göre, hükümetin AB yolunda ilerlemesinin ve IMF dayatmalarına sadık kalmasının, halkın yararı açısından hiçbir ekonomik ve politik gerekçesi olamaz. Ancak, açıktır ki, bu politikaların ülkede bir grup azınlığa çok büyük yararı vardır. Dış sermayeyle yakın ilişki içinde operasyonlarını sürdürerek, halkın üzerine binen burjuvazinin bu politikalardan sağladığı yarar büyüktür. Bu ufak kesim elindeki medya ve sair baskı araçlarıyla kendi çıkarlarını halkın genel çıkarı olarak topluma yansıtmakta ve bu çıkarları, bizzat ezilenlere savundurabilmektedir. Bir sistemin en hazin halkası işte burasıdır: Ezenlerin çıkarlarını ezilenlerin savunuyor olması!

yazici   mail
Çok önemli…
Aydemir Güler
Küba halk sağlığı sistemi
Ernesto Gomez Abascal
IMF ve AB çıpası ve demokrasi
İzzettin Önder