www.soL.org.tr
Çok önemli…
Aydemir Güler 14 Nisan 2007, Cumartesi
Önceki gün Büyükanıt’ın sözlerinde, akredite olanlardan başlayarak medyanın ortak paydası “çok önemli” oldu.

Ben de katılıyorum!

Ama Genelkurmay Başkanının toplantısının önemi, artık Asker Partisi’nin önemli bir açıklama yapamadığını göstermesindedir!

Akredite gazetecilerin bu sıradanlıkta cevher keşfetmesine şaşmamalı. Ne yapsalardı yani?

Örneğin, Genelkurmay Başkanına, Özkök’ün bir gün önceki röportajını sabah gazetelerden okumasının görev ihmali sayılıp sayılamayacağını mı sorsalardı? “Duymadım, neresi?” veya “Duymadım, ne operasyonu?” yanıtları karşısında saygısızlık mı etselerdi? Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi, ilan edilmiş politikası “Irak’ın toprak bütünlüğü” derken bu ülkenin bölünmüşlüğünün Genelkurmay tarafından ilan edilmesinin ne menem bir devlet politikasını yansıttığını mı kurcalasalardı? Kabul edilen bölünme halinde Barzani’nin komşu devlet başkanı statüsü kazanacağını hatırlatıp yorumlarını mı rica etselerdi?

Yok, yok… Bu ülkede sadece Koç, Sabancı ve benzerlerinin değil, MHP’li yatırımcıların ve OYAK’ın Irak Kürdistanı’nı imar etmekte oldukları gerçeğinde haber değeri bulmak, henüz yalnızca soL’un ayrıcalığıdır!

Ne de olsa, basın toplantısına davet edilmeyen gazetecilerin “ne güzel, artık bize ‘ordu karşıtı’ demiyorlar” diye sevindirik oldukları bir ülkede yaşıyoruz. Oysa ortada düzenin kendi standartları açısından bir skandal var. Büyükanıt “beraber çalışmak istemediği basın organlarını” açıklamak için terörist ve şeriatçı benzetmelerinde bulunmuştur!

Emin Çölaşan’ın “başbakan size de selefinize yaptığı gibi ‘hocam’ diyor mu?” sorusunun “Büyükanıt’ın Özkök’ten farkı yokmuş”u ima eden ince ve sert bir eleştiri olabileceğini düşünmüştüm izlerken. Dünkü köşe yazısı gösteriyor ki, değilmiş, Çölaşan da elde detektör cevher arayanlardanmış…

Büyükanıt, TSK’nın yıpratılmasına karşı bir çıkış olduğunu açıkça söylediği hamlesini, bilinen kasıp kavurma üslubuyla değil babacan dede veya sorumluluk sahibi devlet adamı giysileriyle yapmayı “seçmemiştir”; seçmek için alternatif gerekir. TSK bu dönem bunun ötesi olamayacaktır, alternatifi yoktur.

Neyi kastettiğimi birkaç örnekle açıklayayım. Tabi yukarıdakileri tekrar etmeyeceğim…

* AB’ye bölücü, ABD’ye Barzani’yi şımartan odak demenin herhangi bir özgünlüğü yoktur. Bunlar artık Türkiye’de 2+2=4 kategorisindedir. Ama, burjuva siyasetinin herhangi bir demagojik unsurunun değil de, doğrudan devleti temsilen hem “AB üyeliği güvenlik stratejimizin temel unsurudur” hem de “AB bizi bölmek istiyor” demek ciddiyetsizliktir. Hem “ABD, Barzani’ye Türkiye’yi tehdit ettiriyor” hem de “stratejik müttefikiz” demek boş laftır.

* MGK’nın Irak Kürdistanı’na yönelik siyasal-ekonomik-askeri, üç aşamalı eylem planı yaklaşımını, Genelkurmay başkanı boşa çıkarmıştır. Sınır ötesi operasyonun Meclis kararına bağlanması yeni bir tezdir ve “yapmayacağız” anlamına gelir.

* Darbeci günlüğü konusunda “hiç belge yok” ancak şakaysa dinlenebilecek bir sözdür. Yeri gelmişken belirteyim, AsParti’nin terk etmemeyi namus saydığı biricik mevzi kendi fraksiyonlarının ne pahasına ve ne yolla olursa olsun korunmasıdır. Darbe heveslilerinin değil, bu hevesi haber yapan derginin kovuşturulması bunu gösterir.

* Şaka dedik de; Büyükanıt’ın Cumhurbaşkanlığına dair sözlerini şaka olarak dinleyen ve karşı espri ile yanıt veren (“Erdoğan’ı tarif etti” diyenler oldu) AKP’liler not edilmelidir.

Uzatmayacağım.

Genelkurmay, bir başka yazının konusu olan, “her yol AKP’ye çıkar” formülüne dahil olmuştur. Basın toplantısı AKP’yi çok rahatlatmıştır.

O kadar ki, aynı konularda “mücadeleci” tavır sergileyen Bülent Arınç’ı da boşa çıkarmıştır Büyükanıt. Bence basın toplantılarının sırası değiştirilse, Arınç’ın kararlı, sert, sivri uçlu tutumu gereksiz hale gelirdi. Belki de bu nedenle bir gün sonra Cumhurbaşkanı aşağı yukarı aynı başlıklarda AsParti’nin söyleyemediklerini Harp Akademisi’nde dillendirme gereği duymuş olabilir. Ne de olsa artık Sezer’in sırtında yumurta küfesi yok…

Basın toplantısı, zaten gerilmek için nedeni olmayan ABD’yi kıs kıs güldürmüş olmalıdır. Kolay değil, Türkiye’nin ulusal direncini temsil ettiği sanılan ve böylece toplumun anti-emperyalist birikimini buharlaştırmakta en çok işlev üstlenen kurumun başı, uzun lafın amerikancası, “elde avuçta yok” demiştir.

AsParti diğer burjuva partileri karşısında yitirdiği mevzileri kolay kolay geri alamayacaktır. Bu görülmüştür.

Ancak konunun bir diğer uzantısı da, Ankara’nın Erbil karşısında aşağılanmayı nasıl telafi edeceğidir. Tek bir cümlesinin uygulama alanı olmayan –ya da uygulanması ABD’ye bağlı olan- MGK kararlarıyla, göstermelik notalarıyla, olmazı anlatan yöneticileriyle Türkiye, ABD’nin konuya el atması için yeterince ve olabildiğince aşağıdan almış görünüyor.

Herhalde Washington da Erbil’in düğmesini biraz kısmanın, ya da daha iyisi, teslimiyet yolunda son derece kararlı yol alan Ankara’yı rahatlatmanın/ödüllendirmenin bir yolunu düşünecektir artık...

yazici   mail
Çok önemli…
Aydemir Güler
Küba halk sağlığı sistemi
Ernesto Gomez Abascal
IMF ve AB çıpası ve demokrasi
İzzettin Önder