www.soL.org.tr
Sermaye, AKP ve parti olmak
Aydemir Güler 22 Eylül 2007, Cumartesi
Seçimden AKP’nin başarıyla çıkmasının büyük burjuvaziyi ve onun peşi sıra orta boyları da çok sevindirdiğini biliyoruz. Eskiden bu tür tutumların saptanması için bir politika-çıkar analizi yapılırdı ve hangi partinin politikalarından hangi sınıf ve kesimlerin yarar sağlayacağı tartışılırdı. En azından marksistler ve sol arasında…

Şimdi, televizyon dizilerinde kısa sahnelere alışılan ve standardı aşan herhangi bir entelektüel etkinliğin yapılamaz hale geldiği günümüz toplumunda buna gerek yoktur. Sınıflar ve kesimler açık konuşmaktadır! Zaten “uzman” araştırmacılar da, araştırmaların yayınlanacağı organlar da onlarındır…

Türkiye’de büyük burjuvazinin AKP’ci olduğu kesindir. Kendileri söylüyor.

Türkiye’de büyük burjuvazinin içinde AKP’liler ise azınlıktadır. Bu azınlığın bile önemli bir kısmının AKP’ye “benim partim” diye bakmasının bütünüyle pragmatik nedenleri var. Her burjuva partisinin ilkesiz ve burjuva partilerinin ortalama üye profilinin çıkarcı olmasının ötesinde bir durumdur bu.

Türkiye’de burjuvazinin daha alt sıralarına indiğinizde ise… Ekonomik etkinlik merdiveninde indikçe pastadan hak ettiğini bile alamadığını düşünenlerin tedirginliği ve kendilerine başka parti aradıklarına tanık olursunuz.

Ancak AKP örgütlü bir partidir. AKP her şeyin ötesinde burjuvazi içinde örgütlüdür ve iktidar olanaklarıyla burjuvaziyi daha da örgütlü kılmaktadır. Eşine türban taktıran müteahhit örgütlenmektedir. Belediye ihaleleri bir örgütlenme aracıdır. Ekonomik etkinlik basamaklarında aşağı inerken AKP’nin güçlü bir örgütlenme çalışması yaptığını görmemek mümkün değildir.

Merkezden taşraya ilerlediğinizde aynı eğilim yine barizdir. Burjuvazinin bugün DYP’de, ANAP’ta kalmak için bir nedeni olabilir mi? CHP’nin, burjuvazinin kârın güttüğü siyasal davranışlarının önünde süpürülmesi doğal bir eğilim değil mi?

Orta burjuvazinin üvey evlatlıktan kurtulamayan, kurtulması kapitalizm gereği mümkün de olmayan kesimlerine son olarak ideoloji ile el uzatılmaktadır. Kuşkusuz ideoloji yoksulların karnını doyurduğu gibi (!) zenginlerinkini doyurmaz. Ama mesele umudu ayakta tutmaktır.

Bu kısa gezintinin en ilginç ve önemli öğesi medyanın “beyaz Türk” adını taktığı modern ve kentli burjuvazinin AKP’cilik ile AKP’lilik arasında gözettiği ayrımdır. Dinle imanla uzak yakın ilişkisi olmayan, kapitalist dünyanın özüne ve sözüne tam bağlı olan ve kemalizmi batı hayranlığına indirgeyerek benimseyen bu unsurlar, burjuvazinin en büyük kesimlerinden orta ve hatta küçük boylarına kadar uzanabilen, yani sınıfı dikeylemesine ve karmaşık biçimde kesen bir kümedir.

Bunlara en yakışan ve özlemini duydukları parti kemalizmle kavga etmeyen bir ANAP, taşradan kurtarılmış ve modernize edilmiş bir DYP, ve kemalist obsesyonları tedavi edilmiş, sosyal-demokrat kalıntıları sivil toplumla ikame edilmiş, Ankaralılıktan çıkıp İstanbullulaşmış ve yine modernize edilmiş bir CHP’nin karışımıdır. Özetle böyle bir şey yoktur!

Bu tutumu ideolojide CHP, ekonomide AKP biçiminde karikatürleştiren medya örnekleri hatırlanacaktır.

Sözün kısası, siyaset böyle bir oluşumu fantezi veya takiyye düzeyinden çıkaramıyor ise iş başa düşecektir.

TÜSİAD’da en baskın, bunlar vardır. Dolayısıyla burjuvazi denen sınıfın en ağırlıklı kademelerinde de…

Emperyalistlerle en uygar ve samimi (!) ilişkiyi kuranlar, medyanın ve kamuoyunun sağduyusunu (!) temsil edenler, AKP’nin taşralı ve yarı cahil kadrolarından içten biçimde şikayetçi ve rahatsız olanlar, Türkiye burjuvazisinin takunyalı sıfatıyla karikatürize edilecek kesimlerinin dışında kalanlarca “sınıfın öncüsü” olarak benimsenenler bunlardır. “Çağdaş” niteliklere sahip olmaları, bunları acımasız yağmacılar, emperyalist işbirlikçisi vatan hainleri olmaktan çıkarmamaktadır. Bunlar caz konseri izleme inceliğiyle işçi düşmanlığını barıştırabilen tiplerdir…

Bu beyaz Türk burjuvazinin burjuva partilerinin herhangi birinden tam memnuniyet duyduğu vaki olmayabilir. Ancak AKP ile aralarındaki örtüşmezlik benzersiz bir hal almaktadır. TÜSİAD’ın görevlerinden biri de bu kesimlerle ilgilidir.

TÜSİAD, bu kesimin AKP’li sınıf fraksiyonları tarafından terörize edilmesine izin veremez.

TÜSİAD, burjuva çağdaşlığın erimesi halinde toplumda başka sorunların boy atacağını, örneğin kapitalizm çağının ötesine bakan bir aydınlanmacılığın önünün açılacağını bilir.

Bu koşullarda TÜSİAD sadece siyasetle ilgilenen bir dernek resmiyetinde ya da oyunculara eşit mesafede duran bir antrenör kalıbında değil, giderek daha fazla bir siyasi parti refleksiyle davranmak durumundadır. Sivil toplumculuk çağının bu çerçevede geçmişe oranla daha fazla olanak sunduğu bir ortamda yaşadığımız da atlanmamalıdır.

Bir siyasi partinin topluma müdahale ve kendi tabanını biçimlendirme görevleri vardır… Gündemdeki Anayasa tartışmalarında, AKP’nin, burjuvazinin sözü edilen kesimleri tarafından yalnız bırakılacağına dair işaretler artmaktadır. Benim önerim, bu tablonun, tartışmaların içeriğinden ziyade bir de yukarıda hatırlatılan pencereden bakarak okunmasıdır.

yazici   mail