www.soL.org.tr
Dışarıdan nasıl görünüyor?
29 Nisan 2007, Pazar

soL Batılı ajansların "internet muhtırası"nı verme biçimlerinde AKP'nin demokrasiyi korumak için orduya direnen bir pozisyona yerleştirilmeye özen gösterilmesi dikkat çekti. Türkiye siyasetini yakından takip edenler ise bu görüntünün muhtıra sonrası AKP'ye zorunlu bir alan açma anlamına geldiği yorumunu yaptılar.

Dün gün boyu yurt dışından gelen yorumlar arasında en etkilisi Olli Rehn'inkiydi. Rehn tarafından dile getirilen AB'nin resmi görüşünün "laik demokratik bir Türkiye" kaydı dışında tümüyle AKP'yi destekleyen ve muhtıra karşıtı bir atmosferde olduğu görüldü.

Rehn, "Muhalefet olarak yapıcı olmak lazım. Demokrasi çalışmaları ve ekonominin düzelmeye yüz tuttuğu ve stratejik öneme sahip Türkiye kritik dönemden geçiyor. Bu nedenle yıkıcı olmamak lazım. Gül'ün aday olarak gösterilmesini çok olumlu buluyorum. Gül, Dışişleri Bakanı olarak çok muhafazakar ancak aynı zamanda modern ve liberal olduğunu göstermiştir. Türkiye'yi dünyaya açık bir ülke olarak temsil etti. İkinci olarak kuvvetli bir siyasi kişilik. Kimsenin kuklası olmayacak karakterde, birleştirici yönü kuvvetli olan diyalog taraftarı, etkin bir siyasetçi" diye konuştu.

Daha sonra geç saatlerde dönem başkanı Almanya'dan siyasal alandaki tüm aktörlerin anayasa ve demokratik ilkelere uygun davranmasının talep edildiği bir mesaj geldi. Mesajdaki Anayasa Mahemesi'nin etkilenmemesi çağrısı da AKP'ye bir destek olarak yorumlandı.

ABD'den eski elçi analizi
Dışarıdan gelen en dikkat çekici yorumlardan biri, dün değil önceki gün, daha Genelkurmay açıklaması henüz asılmamışken yayınlanan bir röportaj oldu. Foreign Affairs dergisini yayınlayan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) adlı yarı resmi think-tank (düşünce tankı), internet sayfasında bir editörünün birinci Irak savaşı (1990-1991) dönemindeki eski Türkiye büyükelçisi Morton Abranowitz ile yaptığı kısa röportaja yer verdi.

Abramowitz, röportajında Türkiye'deki "abartılmış korumacı refleksler"den yakınıyor. Abdullah Gül'ün batı dünyasında ne kadar tanınmış ve benimsenmiş bir lider olduğundan ve "saatleri geriye alma korkusu" yüzünden böyle bir lidere tepki duyulmasına anlam veremediğini vurgulayan eski büyükelçi, askerlerin laikliği korumak konusunda kendilerini görevli hissettiklerini ve bunun için bugünkü koşullarda bile darbe türü şeylere girişebileceklerini söylüyor.

Dinin ve inançlara dayalı yaşam biçiminin Türkiye'deki gündelik hayatta giderek daha çok ağırlık kazandığını kabul eden eski büyükelçi, buna rağmen ülkede bir şeriat tehlikesi görmenin mümkün olmadığını eklemeyi ihmal etmiyor.

Sonunda sadede geliyor
Eski büyükelçi şöyle devam ediyor: "Kamusal yaşamda dinin rolü konusu, bir kutuplaşma kaynağı haline geldi. Ülke cumhurbaşkanlığı konusunda ikiye bölünmüş durumda ama hükümetin yaptıklarına bakarsanız Türk standartlarına göre çok başarılı olduğunu görürsünüz. Laik devletin doğasına fazla dokunmadıkları görülüyor. Çünkü bunun askerler de dahil birçok sınırı var, bence Türkiye'nin bir din devleti haline gelmesi konusunda büyük engeller var... Ben de laik bir geçmişe sahip biri olarak hep AKP'ye şüpheyle yaklaştım, daha fazla dinselleşme olmaz demiyorum, kamusal alan türbana açılabilir, daha fazla insan dini temelde eğitim veren okullara gidebilir ama devletin karakterini değiştirecek bir durum olmaz, bunun için yeterli derecede engel var. AB üyesi olabilmek için çok çalışıyorlar..."

AKP'nin "devletle barışık olamayacağı" tezlerinin karşısında duran Abromovitz, AKP ile devam edilmesini istemesinin temelindeki argümanı ortaya atıyor: "Türkiye'de şu anda devasa miktarlarda yabancı yatırım gerçekleşiyor. Bu hükümetten önce yılda bir milyar dolar olan sermaye girişi, yılda 30 milyar dolara çıktı. Onbeş yıl öncesiyle karşılaştırırsanız bu durum geceyle gündüz gibi."

Röportajın son bölümünde bu sermaye girişini hükümetin IMF programına bağlı kalmasına bağlayan Abramovitz, ikinci önemli icraatın ekonomiyi dışa açmak olduğunu vurguluyor. En sonunda söz, Türkiye'deki ABD düşmanlığına geliyor. Bu noktada Birinci Körfez Savaşı'na Özal'ın verdiği desteğin Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti türünden istenmeyen sonuç yarattığını, eğer Irak'ın bütünlüğü konusunda ABD'nin kararlılığı sürerse bu durumun aşılacağını belirtiyor. Kuzey Irak korkusunun Türklerin varoluşsal bir korkusu olduğunu, abartılı biri durum olsa bile bunun böyle kalacağını söyleyerek bitiriyor.

ABD'nin, AKP ile TSK'yı düşman kardeşler olarak kendi ekonomik ve stratejik çıkarlarına hizmet etmek için kullanmaya çalışmaya ve aralarında bir denge kollamaya devam edeceği anlaşılıyor.

yazici   mail