www.soL.org.tr
'Kazdağları'nın üstü 'altın'dan değerlidir'
7 Aralık 2007, Cuma

Bilkent Üniversitesi'ndeki "Kazdağları'nın üstü 'altın'dan değerlidir" başlıklı etkinlik, salonu başka bir toplantıya veren ve etkinlik afişlerini toplatan rektörlüğün tüm engellemelerine rağmen yapıldı. Konuşmacı, soL gazetesi yazarı Tahir Öngür, insanlığın en az gereksinim duyduğu altın ve gümüş aramaları için maden arama kaynaklarının yüzde 65'inin ayrıldığına dikkat çekti.

resim

soL (Ankara) Bilkent Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi Kulübü ve Yurtsever Cepheli Öğrenciler tarafından düzenlenen “Kazdağları’nın üstü ‘altın’dan değerlidir” etkinliği, salonu apar topar başka bir topluluğa veren ve etkinliğin afişlerini toplatan okul yönetimine rağmen Tahir Öngür’ün katılımıyla gerçekleştirildi.

Siyaset Bilimi Kulübü’nden bir öğrencinin konuşmasıyla başlayan etkinlik Tahir Öngür’ün sunumuyla devam etti. Tahir Öngür, “Küreselleşmeye uyum sağlamak adına iktidarlar piyasayı liberalleştirdikçe, yabancı sermayeye kapıları açtıkça ülke insanının önemli değişikliklerle karşılaşacaklarını” söyleyerek, bu noktada tepkisini ortaya koyan ve uğraşlarına karşılık bulamayan Uşak, Bergama ve Kazdağlarında yaşayanların deneyimlerinden örnekler verdi. Öngür, “Yıllardır bu gelişmelere tepkisiz kalan medya, maden arama çalışmaları Edremit Körfezi’nin kuzeyine, pahalı otel ve villaların olduğu bölgeye ulaştığında bu konuya yer vermeye başladı” şeklinde konuştu.

Son yıllarda büyük rezervlerinin azalması ve gelişen teknolojinin etkisiyle küçük bir miktar maden için dahi yerin binlerce metre altına inilerek milyonlarca ton kayanın kazıldığını belirten Öngür, Uşak’ta 98 ton altın çıkarmak için 240 milyon ton kaya kazıldığını ve geriye verimsiz bir toprak yığınının ve krater büyüklüğünde bir çukurun kaldığını dile getirdi.

Öngür konuşmasında çalışmaların insan hayatına ve doğaya verdiği zararın büyüklüğüne değinirken, kazılan alanların orman, köy ya da tarım alanı olmasının kazılara engel teşkil etmediğini belirtti. Öngür ayrıca açık havada siyanürle kimyasal işlem gerektiren uygulamalar sonucunda dışarıya salınan asit ve ağır metallerle yüklü sıvıların yeraltı ve yer üstü sularına, dolayısıyla tüm doğaya verdiği zararın geri dönüşsüz olduğunu hatırlattı.

“Madencilik uluslararası yağmaya açıldı”
Öngür, Manisa Turgutlu civarındaki nikel kobalt yatağını 17 yıl boyunca işletecek olan İngiliz şirketinin çalışmaları için kurulacak olan sülfürik asit fabrikasının bu süre zarfında saniyede 880 gram kükürt salınımı yapacağını ve Amerika, Kanada veya Avustralya’da olduğu gibi denetim mekanizması olmadığından bunun çok ciddi tahribatlara neden olabileceğini söyledi. Gelişmiş ülkelerdeki sıkı denetim mekanizmasının az gelişmiş ülkelerde olmamasına da değinen Öngür, uluslararası maden şirketlerinin Güney Amerika, Güneydoğu Asya gibi bölgelere yönelmesine neden olduğunu, bu yönelimin doğal bir karşılığı olarak Güneydoğu Asya’daki Grasberg maden işçilerinin ayaklanarak madenciyi kovduklarını ve bağımsız olarak çalıştıklarını söyledi.

Öngür, konuşmasında oldukça ilginç bir noktaya işaret ederek, insan yaşamının ve uygarlığın en az gereksinim duyduğu madenler olan altın ve gümüşe, maden arama kaynaklarının yüzde 65’inin ayrıldığını, bunun Amerika ve Kanada borsaları yükselsin, birileri çok para kazansın diye kullanıldığını kaydetti.

“Türkiye’de ise Osmanlı döneminde Anadolu toprakları emperyalistler için bir yeraltı cennetine dönüştü. Cumhuriyetle birlikte doğal kaynak çalışmalarının bağımsızlaştırılması için atılan adımlar, Türkiye madenciliğini geliştirdi. Bu dönemde MTA, Etibank, Seydişehir Alüminyum Fabrikası, Karadeniz Bakır Fabrikası gibi kurumlar açıldı” diyen Öngür, Dünya Bankası’nın dayatmalarıyla 130 kadar ülkede maden yasalarının değiştirildiğini ve bu değişikliklerin Türkiye’de 1985 ve 2004 yılında çıkarılan yasalarla tamamlanarak madenciliğin çökertildiğini ve liberalleştirilerek küresel sermayeye açıldığını belirtti.

yazici   mail