www.soL.org.tr
Demokrasimizin genetik ıslahı mümkün mü?
Metin Çulhaoğlu 22 Mart 2008, Cumartesi

AKP'ye yönelik kapatma davası demokrasi tartışmalarını alevlendirdi. Tartışmalara solun kimi kesimleri de büyük bir şevkle katıldı; siyasal parti kapatmanın demokrasiyle bağdaşmayacağı özellikle vurgulandı.

Bu tartışmalardan bir şey çıkar mı?

Bu sorudan önce demokrasinin kendisinden, daha doğrusu günümüzde artık birtakım klişelerle tarif edilebilen liberal demokrasiden ne beklenebileceği üzerinde düşünmek gerekiyor. Gerekiyor, çünkü bu konuda rivayet muhtelif. Örneğin, 91'ine merdiven dayayan ünlü tarihçi Eric Hobsbawm "batılı kaba siyasal söylemin en kutsal ineklerinden biri sayılan demokrasi, genellikle sanılandan daha az süt vermektedir" diyerek sorgulayıcı bir yaklaşım sergiliyor (Küreselleşme, Demokrasi ve Terörizm).

Süt sığırları kasaplık olmadığından, Hobsbawm kutsal demokrasi ineğinin et verimi konusuna bir açıklık getirmiyor. Gene de, tek başına süt verimiyle ilgili tespiti bile Türkiye'deki demokrasi açısından iç karartıcıdır.

Çünkü Türkiye'de yerli ırk ineğin süt verimi batılı ineklere göre çok daha düşüktür.

Bu nedenle, verimi artırmak için çeşitli yollar denenmektedir: Örneğin, süt ineklerinin daha iyi beslenmesi ve barınakların iyileştirilmesi gibi. Türkiye'deki geleneksel uygulamalarda, barınaklar kışın hayvanlar üşümesin diye sımsıkı kapatılır. Havalandırma olmadığından içerdeki yoğun idrar kokusu hayvanın iştahını keser ve iyi beslenemeyen hayvanın süt verimi de azalır. Ancak, son dönemde bu alanda birtakım iyileşmeler sağlanmaktadır. Barınaklar daha iyi havalandırılmakta, hayvanlar mevsim kış da olsa daha sık dışarıya çıkarılmaktadır. Benzetmek gibi olmasın, ama ülkemiz de artık içe kapalı, otarşik dönemin iştah kesici ufunetinden kurtulmuştur. Demokrasimiz Avrupa'ya açılmakta, batı demokrasisi ile havalandırılmaktadır.

Gelgelelim, bu tür önlem ve iyileştirmeler bile kutsal ineğin süt verimini ancak sınırlı ölçülerde artırabilmektedir. 301. madde henüz yürürlüktedir, yüzde 10 barajı sürmektedir, çeteler ortalıkta kol gezmektedir ve üstüne üstlük bir de parti kapatmaya kalkanlar çıkmaktadır. 

Dolayısıyla, daha radikal çözümler gerekmektedir.  

Abdullah Cevdet'e atfedilen "genetik ıslah" çözümü, insanlarda olmasa bile süt verimi yetersiz hayvanlarda meşru sayılmaktadır. Ancak, ırk ıslahı için dışarıdan damızlık materyal getirilmesi masraflı olduğundan suni tohumlama tercih edilebilir. Örneğin, damızlık bir boğa yılda ancak 60-100 arası ineği dölleyebilirken, suni tohumlamada dondurulmuş spermin yaklaşık 20 bin ineğe uygulanması mümkündür.

İşte, aşağıdan yukarıya, özgürlükçü, katılımcı, demokratik ve azınlık görüşlerine duyarlı ortamlarda tartışılması gereken asıl başlıklar da burada ortaya çıkmaktadır: Türkiye için nasıl bir demokrasi? Nerenin demokrasisi? Hangi model?

Özetle, neyle "tohumlanacağız"?

Alternatiflere şöyle bir bakalım.

Örneğin Avusturya demokrasisinin ayrıksı ve çekici bir meziyeti olup bu demokrasi Türkiye için özel bir anlam taşısaydı, yanıt da tereddütsüz Montafon olurdu. Ne var ki, Avusturya demokrasisinin öyle özel bir mana ve ehemmiyeti bulunmuyor.

Kuşkusuz, demokrasi içinde çare tükenmediği gibi alternatif de tükenmez. Eski Yargıtay Başkanlarından Sami Selçuk bir zamanlar kıta Avrupa'sına özgü demokrasi anlayışının merkeziyetçi özellikler taşıdığını, bu yüzden örnek almamız gereken asıl modelin daha yerellikçi ve özerklikçi Anglosakson demokrasisi olması gerektiğini söylemişti. Bu durumda, genetik ıslah için tercih edilecek ırkın Jersey olacağı açıktır.

Peki, kökleşmiş bir demokrasi, kantonlar, özerklik, yerindenlik, birkaç resmi dil vb. demokrasi açısından çok cazip değil mi? Böyle bir demokrasinin cazibesine kayıtsız kalmak gerçekten çok güç olsa gerek. İşte, İsviçre'de tam da böyle bir demokrasi vardır. Bizim için en uygunu buysa, tercihimizi bu kez Simmental ırkından yana yapmamız kaçınılmazdır.    

Daha bitmedi. Türkiye'de demokrasinin gidişatı konusunda en duyarlı olanlardan biri kim? Elbette, Avrupa Parlamentosu Türkiye Karma Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendijk. Kendisi nereli? Hollandalı. O halde, demokrasimizin verimini artıracak ırk da bellidir: "Holştayn". 

Mesele, bunlardan birinde karar kılmaktır.

* * *

Demokrasilerde fikirler serbestçe eleştirilebileceğinden, yazının buraya kadar olan bölümü de eleştiriye açıktır. Gene de, artık kabak tadı veren aşağıdaki iki beylik söylem dışındaki eleştiriler daha makbule geçecektir:

"Bu kadar küçümsediğin demokrasi bir gün gelir sana da lazım olur."

"Yaklaşımına şiddetle karşıyım, ama bunları serbestçe dile getirebilmen için icabında..."

* * *

İnekleri ve süt verimini bir yana bırakırsak, işin aslı nedir?

İşin aslı daha 1840'ların başında ortaya konmuştur (Engels): Demokrasi, kendi içinde çelişiktir ve bu çelişkinin demokrasinin kendisinin çözülmesiyle sonuçlanması kaçınılmazdır; kendi içinde çelişiklik, demokrasiyi, ya despotizme ya da gerçek anlamda özürlüğe ve eşitliğe (komünizm) taşıyarak çözecektir. Bu olasılıklardan ikincisi ise, tastamam, demokrasinin kendisinin aşılmasıdır.

Demokrasinin nereye doğru evrileceğini belirleyecek olansa, doğrudan doğruya sınıf mücadeleleridir. Dolayısıyla, demokrasi epifenomenal (başat olguya tabi, ikincil) bir durumdur. Böyleyse, demokrasiye kendi ayrı alanında özel bir değer biçmek, ona bu alanda şaşmaz kurallar ve kendine özgü ilerletici dinamikler yakıştırmak düpedüz boştur.

Demokrasiye neyin uygun (örneğin parti kapatmama), neyin uygun olmadığı (örneğin parti kapatma) konusunda ahkâm kesmek de öyledir.   

Sonuçta, (sınıf mücadeleleri düşüldüğünde) kutsal ineğin süt veriminin beklenenin altında kalmasında şaşılacak bir yan da yoktur.

Bu sözleri fazla "teorik" ve "gri"  bulanlar ve hemen ardından "hayat ağacının yeşil olduğunu" hatırlatacaklar çıkabilir.

O zaman ortada, "yemyeşil" hayat ağacıyla ilgili, yanıt bekleyen net bir soru vardır: Demokrasi yüz yıldır "ilerlediği", "geliştiği", daha "kitlesel", daha "katılımcı" özellikler kazandığı halde, sermayenin hegemonyası bugün neden düne göre daha ağır, belirgin ve belirleyicidir?

Dünyada "demokrasi geliştikçe", sermaye egemenliğinin sermaye despotizmine dönüşmesi salt bir tesadüf müdür?

 

yazici   mail