www.soL.org.tr
Sermayeye özgürlük, yoksullara ölüm
Ergun Çağlayan 16 Nisan 2008, Çarşamba
Dünya Bankası, gıda mallarının fiyatlarındaki artışın tüm dünyada acil sorunlar yarattığını belirterek acil müdahale çağrısı yaptı. Tarımsal ürünlerdeki fiyat artışları inanılmaz boyutlarda. 2002 yılından beri, birçok tarım ürünü iki ila dört kat arasında fiyat artışları yaşadı.

Bu fiyatlar, dünyanın en büyük tarımsal üreticisi konumunda bulunan ABD'nin borsalarında belirleniyor. Bu borsalarda yapılan işlemlerin ise yüzde 95'ten fazlası spekülatif. Yani tarımsal ürün kontratları, fiyatının düşeceği ya da yükseleceği iddiası üzerine bahse girilen spekülatif enstrümanlar haline getirilmiş.

Bu sayede çiftçilerin de piyasa dalgalarından kendilerini korumak amacıyla henüz ekmedikleri ürünü bile fiyat düşüşlerine karşı sigorta etmeleri sağlanabiliyor. (Bu arada Kaliforniya çiftçisinin bizim kentlerimiz kadar büyük alanlarda uçaklar ve uydu sistemleriyle pirinç ekimi yaptığını da hatırlatalım.) İzmir'de de yapılmaya başlanan bu vadeli tarımsal ürün kontratlarının işlem hacmi, Şikago gibi büyük vadeli mal borsalarında inanılmaz boyutlara varıyor.

Son dönemde Türkiye'ye de fazlasıyla yansıyan gıda fiyatlarındaki hızlı yükseliş sorununda herkes suçu "stokçu tüccarlar"a atıyor. Bunlar hem anonim bir özellik taşıyor, hem de basının, çeşitli örgütlerin, hatta hükümetin, hedefi haline gelmelerinde hiçbir zarar ortaya çıkmıyor. Sermaye birikiminin özellikle tarımsal sektörlerde zayıf olduğu ülkemizde aracıların suçlu ilan edilmesi, esas suçluyu gözlerden uzak tutmaya yarayan bir işlev görüyor.

Hemen belirteyim, esas suçlu ABD Merkez Bankası FED'dir. Daha doğrusu FED'in temsil ettiği global mali sistemin siyasi liderliğidir. FED'in emlak krizinin kredi krizine dönüşmeye başlaması nedeniyle 2007 yılı Eylül'ünden beri sürdürdüğü hızlı faiz indirimleri, liberalizmin amentüsü haline gelmiş olan merkez bankalarının bağımsızlığı fikrine noktayı koymuş görünüyor. Alınan gevşek para politikası kararıyla, ABD sisteminin çalışması için kumara devam denmiştir. Bu sayede, aldıkları risk nedeniyle batması gereken finans ve emlak kurumları (şimdilik) batmadı, spekülatif sermaye küçük zararlar sonrası macera arayışına devam etti. Düşük faiz ve karşılıksız bol nakit tamam, şimdi bir taraftan da aksaklıkların "tamir edileceğini" iddia ediyorlar.

Hesapta tamirat bitince, faizler, enflasyon tehdidinin bertaraf edilmesi amacıyla tekrar yükseltilmeye başlanacak. Ama kredi sistemindeki zincirleme soğumanın iki üç yıl süreceği iddiasına sağlıklı bir yanıt üretilebilmiş değil.

Bu arada ucuzlayan paranın yardımıyla, ürken spekülatörler, hisse ve tahvillerden kaçıp, daha garantili yatırım araçlarına yönlendirildiler. Bunların en başında tabi ki altın geliyordu. Sonra da petrol. Akla gelen diğer "garantili enstrüman" ise tarım ürünleri oldu. Son haftanın küresel felaketi pirinç, 2003'ten 2007 yılına kadar fiyatını ikiye katladıktan sonra sadece bu yılın geride bıraktığımız ilk çeyreğinde yüzde 35 daha yükseldi! Tarım ürünleri borsalarını takip edenler, yükselişin bir süre daha devam etmesini bekliyorlar.

Dünya yoksulları, spekülatörlere FED tarafından sağlanan ucuz para sayesinde açlığa itiliyor. Birleşmiş Milletler, son haftalardaki fiyat yükselişleriyle birlikte 100 milyon insanın daha açlık sınırına itildiğini açıkladı.

Dünya Bankası'na göre tarım ürünü fiyatlarındaki tırmanışın beş nedeninden dördü, biyoyakıt üretiminin yaygınlaşmasıyla arazi rantlarının yükselmesi; petrol fiyatlarının mazot, gübre, nakliyat gibi maliyetleri artırması; 2007'de dünya genelinde daha yaygın yaşanan kuraklık; bir de Çin ile Hindistan başta olmak üzere tüketici alışkanlıklarındaki değişimle birlikte tüketim artışının hızlanması. Beşinci neden haricinde hiçbiri, 2003'ten beri süren artışın neden son altı ayda hızlandığını açıklayamıyor. Zaten önceden de doğrusal bir artış vardı ama geçen sonbaharla birlikte fiyatlar balon gibi şişmeye başladı. Bu hızlanmanın ardındaki ise, şüphesiz beşinci malum neden.

Ama, Türkiye ölçülerine göre çok büyük bir spekülatif sermayenin böyle bir felakete yol açmakta oluşu, Türkiye'nin siyasal iktidarını temize çıkarmıyor. Her egemen devletin, dünyayı çeşitli nedenlerle ve belli aralıklarla etkileyen kıtlık ve fiyat yükselişlerine önlem alması beklenir. Türkiye'nin ikilimi, toprak ve nüfus yapısı, planlı bir tarımın çok daha büyük bir nüfusu beslemeye yeteceğini gösteriyor. Piyasacılığın sonu açlık ve yoksulluk oldu.

Felaket, 2003 yılından beri geliyorum diyordu. Türkiye'deki AKP iktidarı ise bu tarihten itibaren hızlanan biçimde tarımsal üretimini kendi elleriyle baltaladı. Çarpık kentleşme, su ve sulama yönetiminde hesapsızlık, toprakların imara, sanayiye açılması, parçalanması, kirletilmesi, destek ve planlamanın tasfiye edilmesi...

Son darbe ise devletin iyice küçülen pirinç stoklarının fiyat sıçramasının daha hemen başlarında (fiyatların çok daha fazla yükseleceği ortadayken) 8-10 AKP'li tüccara peşkeş çekildiğinin iddia edilmesiyle geldi. AKP demokrasisi olmayan bir rejimde kolaylıkla hükümet düşürebilecek olan bu iddia, emperyalist sermaye ile AKP'nin işbirliğinin, yoksulları açlığa terk etmeyi göze aldıracak kadar ilerlediğini göstermesi bakımından ibret verici.

yazici   mail