www.soL.org.tr
Yeni yasa örgütlenmeyi ve greve çıkmayı zorlaştırıyor
25 Nisan 2008, Cuma

Bu hafta sonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve işçi konfederasyonları arasında yapılacak toplantıda görüşelecek yeni sendikalar, toplu iş sözleşmesi ve grev yasalarını Yurtsever Cephe İşçi Birliği Yürütme Kurulu üyesi Zehra Güner Akad ile konuştuk.

soL: Yasaların değiştirilmesi nasıl gündeme geldi?
Zehra Güner Akad:
Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşme Grev ve Lokavt Yasası'nın değiştirilmesi, 2001 yılında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne verdiği Ulusal Program'da yer alıyordu. İşçilerin serbest dolaşımı, emek piyasası, sosyal politika ve istihdam başlıkları başta olmak üzere müktesabatın uyumlulaştırılması çalışmalarında Ulusal Program'da her iki yasada değişiklik yapılacağı sözü verilmişti. O tarihten sonra zaman zaman her iki yasanın taslakları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından kamuoyunda tartışmaya açıldı. Her tartışmaya açıldığında, Bakanlık, başka bir taslak hazırlığı ile kamuoyu önüne çıktı. Patron örgütlerinin her iki yasadaki değişikliklere karşı çıkışlarının olması ve Avrupa Birliği ile bu başlıktaki uyumlulaştırma çalışmalarının daha sonraya atılması talebi dönemin mevcut hükümetleri tarafından kabul gördü ve taslaklar sessiz sedasız geri çekildi.

AKP bugün ilk kez her iki yasa için taslak tartışmasını açmadı. Daha önce de Murat Başesgioğlu zamanında bu yasalar için taslak tartışmaları açılmış defalarca sendikalardan görüş alınmıştı. Ancak AKP bu sefer yasaları değiştirmekte daha kararlı görünüyor.

Avrupa Birliği müktesabatının mevcut taslaklarda yer alması, ülkemizde sendikaların sıkışmasına çözüm olabilecek mi?
Öncelikle Avrupa Birliği'nin sosyal politika alanındaki en önemli yaptırımının "sosyal diyalog" ve bunun mekanizmalarını kurmak olduğunu söylemek zorundayız. Emek hareketinin güçlü olmadığı bugün "sosyal diyalog" mekanizmaları, işçi ve emekçileri sermaye tarafına çekmekten ya da başka bir deyişle sermayenin alanını daha da genişletmekten başka bir işlev üstlenmiyor. Önce bu reddedilmeli ki, emek hareketi güçlenebilsin.

Diğer taraftan sendikaların yaşadığı sıkışmanın en önemli nedeni örgütlenme önündeki engeller ve grev hakkının kullanımına ilişkin yasaklar.

Bugün tartışmaya açılan taslakların her iki konuya da olumlu etkisinin olabileceğini düşünmüyorum. Örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerden noter şartının mevcut taslakta yer almaması, sendikalar açısından olumlu bir gösterge olmasına karşın yeterli değil. Aynı şekilde grev uygulamasının işkolları düzeyinde genişletilmesi de bu hakkın kullanımının önündeki engelleri kaldırmıyor.

Örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkının kullanımı nasıl sınırlandırılıyor?
Ülkemizde Anayasa en önemli bağlayıcı belgelerden biri. Anayasa'daki sınırların ya da sınırlandırmaların yasalarla aşılması olanaksızdır. Anayasa'nın Sendika Kurma Hakkını düzenleyen 51. maddesi, toplu iş sözleşmesi hakkını düzenleyen 53. maddesi, grev ve lokavt hakkını düzenleyen 54. maddesi düpedüz yasaklardan oluşmaktadır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası taslaklarındaki maddeler Anayasa'da yer alan sözünü ettiğim maddelerle uyumludur. Mevcut taslaklar Anayasa'nın sınırlandırıcı etkisini aşamaz.

Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan, "Aynı zamanda ve aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz" maddesi başlı başına sendikalarda örgütlenme özgürlüğü önünde engel oluşturmaktadır.

Grev hakkı yalnızca toplu iş sözleşmesi sürecinin bir parçası olarak ele alınmıştır. Oysa grev hakkının kullanımı ile toplu iş sözleşmesi arasındaki bağ koparılmalıdır. Anayasa'nın 54. maddesinde "Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler" ifadesi yer almaktadır. Bu ise ülkemizde genel grev, dayanışma grevi, hak grevinin yasak olduğu anlamına gelmektedir. Anayasa'nın 54. maddesinde şöyle ifade edilmiştir: "Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz."

Grev yasakları bu kadarla da bitmiyor. AKP bu yılın Ocak ayında çıkardığı yasayla 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası'ndaki grev yasaklarına uyulmaması durumunda uygulanan cezaları artırarak grev uygulamanın da sınırlarını kalın çizgilerle çizmiş oldu. ILO'nun sürekli olarak eleştirilerine hedef olan grev yasaklarını kaldırmak yerine cezalarını artırmayı tercih etti. Şimdi de ILO normlarına uyumla övünülüyor.

Sınırlı bir hak olarak tanınan grev ertelemesi Anayasa'da ve yasa taslağında hâlâ varlığını sürdürüyorken, hangi haktan bahsedebileceğiz?

Örgütlenme önündeki engellerden biri de kamu emekçileri ile işçilerin ortak örgütlenmesine yönelik yasaklardır. Kamu emekçilerinin ayrı sendikalarda örgütlenme zorunluluğu Anayasa'nın 53. maddesinde yer almaktadır. Üstelik işçi sendikalarına toplu iş sözleşme hakkı verilirken, kamu emekçileri sendikalarına grevsiz, toplu görüşme hakkı tanınmıştır. Sadece işçi sendika ve konfederasyonları değil, kamu emekçileri sendika ve konfederasyonları da bu taslaklara karşı sesini yükseltmelidir. Ortak örgütlenme, sendikaları ve örgütlülüğü güçlendirecek önemli adımlardan olacaktır.

Toplu iş sözleşmesi yapabilmek için barajların kaldırılması, sendikaların örgütlenmesini kolaylaştıracak mı?
Öncelikle mevcut taslaklar barajları kaldırmıyor. Yüzde 10'luk işkolu barajı şekil değiştirmiş olarak varlığını koruyor. İşyeri barajı yani bir işyeri/işletmede toplam çalışanın yarısından en en az bir fazla üyeye sahip sendikalar toplu iş sözleşmesi yapabilmek için Bakanlığa başvuruda bulunabiliyor. Daha önce taslakların tartışılması sırasında patron örgütleri işyeri barajına asla dokundurtmayacaklarını değişik toplantılarda açıklamışlardı. AKP patronların istediğini gerçekleştiriyor. İşkolu barajında ise önerilen açıkça mevcut konfederasyonları ikna edebilecek bir  nitelik taşıyor. Toplu iş sözleşme yetkisi alabilmek için en fazla üyeye sahip üç konfederasyona üye olma şartı öneriliyor. En fazla üyeye sahip üç konfederasyon olan Türk-İş, DİSK ve Hak-İş bu madde ile rahatlatılıyor. Ama, bağımsız sendikaların elinden toplu iş sözleşme yapma yetkisi alınıyor. Bu durum, sendikaların konfederasyonlara bağını artıracak ancak, bağımsız sendikaların faaliyetlerine son verecek nitelik taşıyor.

Mevcut yasadaki işkolu ve işyeri barajı, örgütlenme özgürlüğünü ne kadar olumsuz etkiliyorsa, taslaklardaki maddeler de sözünü ettiğim üç konfederasyona bağlı sendikalar dışındaki sendikalar için aynen varlığını sürdürecek, konfederasyonlara bağlı sendikalara ise kısmi bir rahatlama getirecektir. Yetki prosedürünün karmaşası içerisinde barajların engelleyici yanı daha da pekişmektedir.

Her iki barajın da kaldırılması ve yetki için referandum yapılması durumunda  örgütlenme özgürlüğünden, sendikalı işçi sayısının artmasından bahsedebilir olacağız. ILO normlarına uyum diye övünen AKP'nin barajları kaldırmak gibi -patron örgütlerinden bağımsız- bir talebi olmayacaktır.

AKP'nin kıdem tazminatına dair yapacağı düzenlemeyi bu pakete almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP, masasında duran bütün saldırı paketlerini peş peşe açıyor. Kıdem tazminatının istihdam paketinden çıkarılıp bu pakette yerleştirilmesini, pek çok tartışmanın içerisinde kıdem tazminatının ağırlığını azaltma çabası olarak değerlendiriyorum. Kıdem tazminatında fon öneren AKP, işçilerin kıdem tazminatı hakkını da elinden almaya hazırlanıyor. Bugüne kadar kurulan fonların hangi işçi ve emekçiye hayrı dokundu. Şimdi güncel olan işsizlik sigortası fonunda biriken paranın kullanımı. AKP bu fonda biriken parayı da işsizlere vermeyi düşünmediğini geçen günlerde basına yansıyan haberlerde ifade etmiş oldu. Kıdem tazminatı fonuna işveren işçi adına para yatıracak. Buna kim inanabilir?

Taslağa göre, fon patronun işçilerin ücretinin yüzde 3 oranındaki payı her ay fon hesabına aktarması ile oluşacak bir havuz niteliği taşıyacak. İşçilerin ücretlerinde ise bir düşüş olmaması esas olacak. Ve fonun yönetimi, bireysel emeklilik şirketlerine verilecek. Hangi bireysel emeklilik şirketinin seçileceği ise patronun isteğine bağlı olacak. İşçiler eğer seçebilirse, kendilerine ait olarak biriken paranın bireysel olarak hangi hesaptan işlem göreceğini belirleyecek. Bireysel emeklilik fonlarında işçini parası ne kadar birikmişse sistemden çıkarken o kadar parayı alabilecek. Kayıtdışının yüzde 50'lere çıktığı bir ülke ekonomisinde fon ne kadar işletilecek? Üstelik işlese bile işçi işten çıktığında parasını alamayacak. Belli bir sürenin geçmesi durumunda biriken, bireysel emeklilik şirketlerinin işlediği parayı alabilecek.

Kısaca AKP, patronları kıdem tazminatı yükünden de kurtarmaya, işçilerin en önemli haklarından biri olan kıdem tazminatını ellerinden alma arzusundadır.

Bu hafta sonu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yapılacak toplantıya katılacak Türk-İş ve DİSK başkanları masaya kıdem tazminatı ile ilgili bir gündem gelirse toplantıyı terk edeceklerini açıkladı. Bu konuda herhangi bir tartışmaya dahi tahammülü olmadığını açıklayan konfederasyonlardan beklenilen Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası taslaklarında da benzer bir kararlılığı göstermeleridir.

yazici   mail