www.soL.org.tr
Kan döktükçe korkuyor, korktukça idam ediyorlar
21 Mart 2007, Çarşamba

Tehdit ettiler, işkenceden geçirdiler. Taha Yasin boyun eğmedi. İşbirlikçiler korktular. Taha Yasin’i idam ettiler. Şimdi daha çok korkuyorlar…

soL Irak eski Devlet Başkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan'ın dün sabaha karşı, işgalin dördüncü yıldönümünde idam edilmesi, direniş karşısında işgalcilerin ve işbirlikçilerinin çaresizliğini gösteriyor. Aralık ayında Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'i idam eden Nuri el Maliki hükümeti, Ocak ayında da Baas iktidarının üst düzey yetkilileri Barzan el Tikriti ve Hamid el Bender'i idam etti. Direnişten korktukça kan döken, kan döktükçe daha da korkan kukla Irak hükümetine Taha Yasin'in idamı da çare olmayacak. Zira bağımsızlık için ölümü göze alan direnişçiler ne işgalcilerden, ne işbirlikçilerden, ne de onların darağaçlarından korkuyorlar.

Taha Yasin'in, ABD ordusu tarafından götürüldüğü hapishanede yazdığı gizli mektup, El Mecd ve El Muharir gazetelerinde yayınlandı. Taha Yasin mektubunda tutuklanışı, sorgulanma sürecini, gördüğü işkenceleri ve ABD'nin kendisine yaptığı "teklifleri" bütün ayrıntılarıyla anlatıyor. Yasin Ramazan'ın mektubunun kısaltılmış çevirisini yayımlıyoruz:

"17.08.2003 ile 09.09.2003 arasındaki zamanda ABD'lilerin insan haklarına ne kadar saygılı olduklarını gözlemleme şerefine nail oldum. ABD'nin hiçbir masraftan kaçınmayarak, bizleri 22 günlüğüne çıkardığı işkence tatilini sizlere anlatacağım. Allah biliyor ya, ileride bunların ayrıntılarını sizlere ulaştırmaya devam edeceğim. Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne mensup hainler Musul'daki evime baskın düzenledi. Ben karşılarına çıkmadan önce çocuklarımdan birini kaçırdılar. Tutukluluğum süresince ABD'lilerin yaptığı sorgularda Devlet Başkanımız Saddam Hüseyin'in yerini bilip bilmediğim devamlı soruldu. Bense bu sorulara karşılık her zaman 'bilmiyorum' yanıtını verdim. Bir seferinde ellerim ve ayaklarım bağlı olmasına karşın işkenceciler, diz çökmemi istediler. Bunu yapamayacağımı söylediğimdeyse, alüminyum sopalarla vurmaya başladılar ve 'Saddam Hüseyin nerede?' diye bağırdılar. 'Bilmiyorum' cevabının karşılığı, daha çok dayak oldu. İki saat boyunca yerde sürüklendim ve dayak yedim. Ağzım, burnum kan içinde kaldı. Her 15 dakikada bir aynı soru ile karşılaştım. İşkenceler sonucu neredeyse ölecek hale geldiğimde bana 'ölmene izin vermeyeceğiz. Seni ölecek hale getirip sonra tekrar hayata döndüreceğiz' dediler. Çırılçıplak soyuldum. Su istedim, onlar buz dolu bir kovayı başımdan aşağıya döktü. Sonra da, 'Bak, su istedin ve aldın. Şimdi Saddam'ın yerini söyle' dediler. Oturmak istedim, fakat ellerimden tavana bağlandım. Sanırım, bu halde 10 saat durmuşumdur, sonunda bayıldım.

Beni sorguya alan ABD'lilere uyguladıkları işkence yöntemlerinin Abdülkadir el Kasım ve Abdülselam Arif döneminde gördüğüm işkencelerden on kat beter olduğunu söyledim. Arap kökenli bir ABD'li tercüman hayatımı kurtardı; bana zaman zaman gizlice yemek verdi.

Bana Devlet Başkanımız Saddam Hüseyin'in yakalanması için kendileriyle işbirliği yapmamı teklif ettiler. Kabul edersem beni serbest bırakacaklardı. Tekliflerini reddettiğimdeyse 'sonsuza kadar hapiste kalacaksın' dediler. Saddam Hüseyin'in yerini bilsem de onlara bildirmeyeceğimi söyledim. Cevabım dehşet verici bir sürecin başlangıcı oldu. O kadar çok dayak yemiştim ki, nefes alamıyordum. Son kez şahadet getirdim. Bu sırada bir işkenceci parmağımı bükerek, 'Ölsen bile seni geri getirip, bizimle işbirliği yapana dek hayatını zindan edeceğiz' dedi.

Maruz kaldığımız işkenceler ABD'nin ülkesine ve milletine sadık, uşaklığı ve işbirlikçiliği reddeden, onurunu korumaktan gurur duyan bütün Araplara ve Müslümanlara karşı beslediği inanılmaz nefreti ve kini ortaya koymaktadır. Şu anda Irak topraklarında yaşanan mezhep çatışmalarının ve ırkçılığın kızıştırılarak ülkenin parçalanması sürecidir."

yazici   mail